AFRİKA ŞİİRLERİ

AFRİKA ŞİİRLERİ

Akın Akça

Yeni dünyanyn içine
Ama Ne Amerika ne de Afrika,
meyvenin içine.
Kirli olmayan a? yr bir sary.
Susu? laryn sa? yr.
Kulakölçer mili kadar hazmettim,
espritüel ama sabyrcy dervi? .
..

Devamını Oku
Abdulrızak Kılıç

sevdanın üstüne
har bulutlar
ve
yerden fışkırdı dehşet


kaynadı zemin
..

Devamını Oku
Can Abdullah Yıldırım

İnsan şahsına münhasırı yok ki
Canı çıkası cani
Kadın demez bebek bilmez
Gözü dönmüş hak tanımaz
Doymuyor kana hunhar canavar

Süslü sözlere alışık donkişotlar
..

Devamını Oku
Fatih Turan

Bir kadın düşüyorum ben
Antartika olmalı biraz sevgisi bana sıcak dışarıya buz
Birazcık da Amerika! Orospusu olmadan modernlik işte
Az da biraz Asya, büyük olsun ama sevgisi
Çok az afrika sevgime aç olsun çok değil sonra gider
Büyük okyanustanda almalı payını, saf olsun gönlü
Avrupa olsun istemiyorum kadınımın, herkes gözü önünde olmasın
..

Devamını Oku
Zehra Okur

KÖLELİK VE ESİRLİK
Çok yıllar önce, kölelik varmış. İlk köleler efendilerinin elinden birer; meta; niteliyi taşıyordu. Ağır işlerde çalıştırılır, gereğinde zevk için bile öldürürlerdi veya çeşitli işkenceler maruz bırakılırlardı. Toplum kavramının kuvvetle bütünleştiği ilk çağlar ile sonraki dönemlerde, köleliğin insanı değil, meta olarak cinsiyet ve niteliklere göre değer taşıyordu. Öncelikle neye dikkat edermişler. Bir kölenin önce
Ağız koklamak, dişleri saymak ve özellikle düztaban olup olmadığına dikkat etmek, bu yakın incelemenin belirgin esaslarını teşkil ederdi esir ve köleler için en büyük şansızlık, düztabanlıktı. Çünkü bu bedensel özürlük, uğursuzluktan sayılırdı. Neden sorarsanız bir kölenin öncelikle vücudunun sağlamlılığın bakarlar o kölenin iyi ve güzel çalışması lazım. Alıcı satın almayı düşünürken, köleyi baştanbaşa incelermiş satıcıda ortalığı kızıştırırmış, köleyi incelmenin sonunda köleye ne kadar fiyatı diye kesilirmiş en azı bir köle ne kadar eder dermişler.(150/250 kuruş arasında bedel biçilirmiş.
Mısır, Roma, Yunan, İran, Arap ve ilhanlı dönemlerinde esirlerin yaşadığı şartlar ağırdı. Ancak Hititler dönemi incelendiğinde, kölelik hayatının çok daha kötü koşullar içerdiğini görüyoruz. O dönemlerde kölelerin ve esirlerin ne ufak hataları bile bağışlanmıyor acımasız cezalara maruz kalıyorlardı.
‘’Eğer bir köle ve yahut bir esir sahibine gücendirirse onu ya öldürülür ya da işkence yaparlarmış, ailesi varsa ailesinin yanında bir köleye ızdırap verirmişler, sakın sizde böyle olmayın,
Amerika’nın keşfinden sonra Afrika ülkelerine kadar giden köleler ve esirler, kadın ve erkek köleleri ve esirleri gemilere doldurmuşlar ve onları Amerika ‘da yüksek fiyatlarla satarmışlar.
Öncelikle kadınlar ve kızlar da bulunan özelliklerine, dikkat edermişler. Kendilerine cariye yaparmışlar eğer güzelse onu bırakmazmışlar kendilerine hizmet etsinler diye yaşlılarda onlara bir ömür boyu hizmet etmelerini sağlarmışlar. Erkek kölelerini de tarlada bağda bahçede çalıştırırmışlar, kadınlarla bir tutulmazmış,
..

Devamını Oku
Serdal Mert

hey ayağa kalk ve bana cevap ver köle. tüm cevaplar sende, biliyorum.
her şeyi biliyorsun ama söylemiyorsun.bu gün hesap günü,kaçamayacaksın benden…
bak özgürlüğünü verdim sana,kurtuldun her gün isyan ediyordun bana,isyancı his.
al işte hürsün artık konuş işte. parçalarını birleştirdim konuşabilirsin…
çekinmemelisin benden, akrabayız biz seni ben var ettim,biliyorsun değil mi.
borçlusun bana şimdi, anlat bana. cesaretin yok değil mi, korktun benden…
inanmıyorsun değil mi, hür olduğuna. hapislikte yakışıyordu ama sana neyse.
..

Devamını Oku
Ali Selahattin Atlas

Sen Afrika nehirlerinden ilik
Damarlarimdan kalbime akan
Nasil aglar oksuzler,
Oyle turkuleri birak...
Umutlari kopar yeni gunlerden,
Mutlu sarkimiz baslasin.
Bahara yonelisi var ya filizciklerin
..

Devamını Oku
Sevinç Kavuk

Sorumluluk nedir? Kendime mi, başkasına mı diye bir bireysel sorumluluktan toplumsal, siyasal sorumluluğa okumuş yobazlıkta ahlak ezen ile aydın kavramına yücelmek arasında düşünen ben miyim birey olarak, düşünce pazarlama meydanında taraftar tellalı mıyım acaba? Onulmaz bir yara mı var? Yaranın adı ve cismi ile geliş, gelişme neticelenmesi ne? Bu söylenirse kim hesaplaşıyor oluyor? Veya sorumlanacak mutlak bir şey, bir kimse olacaktır…

Uygarlık parfümüdür kaos, karmaşa. Avrupa uygarlığı parfümlüdür diyorum elbette; Refahın hevesinde toplu savaşa götüren huzurun ahlak değeri olmadığına kanıttır kendini inşa etmeye basitleştiren, yani bireyden sosyal sigortalı Allah yaratmaya hevesi ahlak anladılar, sıkıştılar, tıkandılar bu bedava yaşam histerisini de anlamaya kafamızı karıştırmaya zorlayanlar… Yaptığını anlayan, anlamazlığa vurma ustalığı ile de satarak bir daha kazanç sağlarken, kıvrananları övmek deyip yıpratmak işinde koşuşturan çalışma heyecanı. Ne mi bu? Küresellik işte.

Tıkanıklığını küresellik satıyor, Afrika sömürgeydi soyup soğan etmeye, Asya bu amaçtı, ama hesap dönüştü biraz… Çok şükür demeye hacet var mı? Asya’da insan yaşıyor, insanlık yaşatılıyor. Afrika gibi binlerce yıllar esir yaşatılan millet değil elbette. Esir insanların hürriyet kazandıkları bağımsızlıklarına soysuzca saldırarak General yüceldiler galiba… Her neyse… Konum bu değildi…

Bu kaosu, karmaşayı kullanan bizim medyamızda kendi kendilerine aydın sıfatlanmalar eziyor yüreğimi. Kaygı sembolleşiyor, parti, bez, çaput, hukuk kakalayan bu kaygının neresindeymiş hesaplaşma? Yarın bu kaos, bu karmaşa, eğer kontrol edilmezse Cumhuriyet ilke ve ülküsüyle, aydını da boğacak, yoksulu, haklıyı, haksızı, günahsızı, suçluyu da… Bunu işte şimdiki aydın yobazlıkları anlamak istemeyecek, görmemişin cebine para koyulacakmış hevesiyle, köpek gibi dili dışarıda tıslayıp duruyor. Çok iyi biliyor çünkü, bu kaygıyı sunanlar alıyor bütün ahlak değerinin sıcaklığını, milli varlığını, korku satıyor, yine kazanıyor refah ve huzurda tıkanan Avrupalılar… ABD, İngiltere uşaklıkları veya Yahudi, Arap kuyruklarıyla sağa sola koşuşanlar da desem ne olacak ki artık bu ar sızlatılan sınırda… Yediler bizi de. Becerebilirsek hazımsızlık yaratırız. Onu da dışkıyla atar. Bizim aydın yobazlıklar yalan rüzgarları eserek kilitletenler…satılmayı satın alan hükümet, hükümetin satın aldığı medya, medyanın kakaladığı siyaset kuyruklanmalar… Yukarıdan aşağıya bir aile ağacı gibi… galiba, aşağıdan yukarıya satın alınan aile ağacı benzeşmeleri de doğru…
..

Devamını Oku
Salim Erben

Dünya ateşler içinde
ben donuyorum
Savaşlar almış başını gidiyor
ben kınıyorum
Afrika da insanlar açlıktan
Bense sensizlikten ölüyorum

..

Devamını Oku
Cem Bektaş

Boynumda taşıdığım gümüşten bir kolyenin, ışıldayan kapaklarının ardında kalmış resmin. Sen annemmişsin, çok üzülmüşsün, erken ölmüşsün. Ben, sen ölürken doğuyormuşum... Doğarken ağlamışım, sen beni görüp gülmüş sonra da ölmüşsün...

Yaşasan beni çok sevecekmişsin... Cebime para koyacakmışsın ben de pamuk şekerleri alacakmışım. Patikler örmüşsün, adımı düşünmüşsün, geceleri beni rüyanda görürmüşsün...

Melekler gibiymişsin... Seni çok kıskanırlarmış ya çok da nazar etmişler. Pembe kelebek desenli kadife bir palton varmış, onu giysen seni herkes bir tür mevsim sanırmış. Nisan ayında pencerenin kenarında oturup cama vuran yağmurların buğusuna parmaklarını sürer, belli belirsiz bir şeyler karalarmışsın. Seni bir tek kedin anlarmış, ben doğunca ben de anlayacakmışım. Doğmuşum, anlayamamışım...

Oysa sen yaşamak istermişsin... Yeryüzünün son gününe dek yaşamak... Kuşların dilini bilmek istermişsin, Van Gölü' nde serinlemek, Afrika' da ot yemekleri yemek, Sibirya' da üşümek... Genç ölmesen daha yapmak istediğin çok şey varmış...
..

Devamını Oku
Sema Lale

Afrika ormanlarında tesadüf maymunlarıyla çadırlı bir keramet
İştahı kabarmış Amerikanvari bir mecmua
Gözün kertenez alıyorsa bizi de davet et

Rüya görebilenlerden işittik fısıltı riminde melankoli nöbetindeydiler
Ciddi ve telafisiz bir zeminken nedamet

..

Devamını Oku
Ali Çağlar Deniz

Afrika bozkırlarında bir Masai gibi,
Bir çarşaf atıp çıplak omuzlarıma
En bakir anındayken kuşluk vakti:
Tutulmalıyım şehrimin rüzgarına…

O kadar şiddetli esmeli ki, biteviye
Çarşafın ta kalbine işlemeli
..

Devamını Oku
Abdullah Konuksever

Muammer, üç ay önce İngilizce ve siyasal bilgiler üzerine yapmış olduğu üniversite tahsilini bitirmişti. Üstün başarı sayesinde hariciyeye alınmış ve iki hafta sonra Uganda’nın başkenti Kampala Büyük elçiliğinde göreve başlayacaktı.
Görevini en iyi bir şekilde yerine getirebilmek için Uganda hakkında bulabildiği bütün kitapları okuyordu. Sosyal, kültürel, coğrafi ve siyasi konular hakkında yeterince bilgi edinmişti. Arkadaşının verdiği kitabı biraz karıştırıp ilginç bir konuya rastlarsa okuyacaktı. Sonunda aradığını buldu; “Bilinmeyen yönleriyle Uganda ” adındaki kitapta ülkede halen ilkel şekilde yaşayan bir kabileye de yer verilmiş. Bu bölümü hemen okumaya başladı.

Mokibo kabilesi
Mokibo kabilesi, 300 yıl önce Uganda’nın en büyük ve güçlü kabilesiydi. Bu kabile ülkenin güneyi, kuzeyi ve batısına egemendi. Rakip kabile olan Tutu ise doğuya hakimdi. Mokibo’lar ilkel yaşamda ısrar ettiklerinden dolayı Tutu ve diğer kabileler karşısında zayıf düştüler çünkü Tutu’lar Afrika’ya gelen misyonerlerde gördükleri ateşli silahla tanışmışlardı. Avrupalı tüccarlardan silah satın alıp savaşlarda kullanmaya başladılar. Sadece mızrak ve oklarla savaşmaya çalışan Mokibo’lar, modern silahlara yenik düştüler. Çok sayıda Mokibo öldürüldü veya esir düştü. Neticede bütün savaşları kaybedip topraklarından oldular. İlkel kabile aslında en büyük kaybı, medeniyete karşı direnmesinden dolayı kabileden ayrılanların yüzünden yaşadı. Uganda’da diğer kabilelerin hepsi medeni hayata geçmişlerken, halen ilkel bir hayat sürdüren Mokibo’ların 1500 kişi civarında oldukları sanılmaktadır ve Togoto ormanının içlerinde yaşamaktadırlar. Kabileden ayrılmayı engellemek için kaçmaya çalışanlar öldürülmektedir.

Mokibo’lar dış dünyaya tamamen kapalı olduklarından, kendileriyle diyalog kurmak imkansızdır. Bu yüzden kabile hakkında sağlıklı araştırma yapmak imkansızdır. Mokibo kabilesinin yaşamı, inancı ve en önemlisi değişime neden bu kadar direndiği hakkında tek bilgi, kabileden kaçanlarla yapılan söyleşilerden oluşmaktadır.
..

Devamını Oku
Rahim Zor

Bir Damla Göz Yaşı



Ne hikmettir bu dünyaya gelen ağlar giden ağlar,demiş Koca Seyrani. Yer yüzüne, bir nevi çamurun içine gelen Ademoğlu, sevinir ağlar,üzülür ağlar.

Ağla gözlerim sen de ağla. Bir mirasçının ağlaması gibi değil,işlediği suçtan pişman olup ağlayan gözler gibi ağla.
..

Devamını Oku
Safure Kalafat

Bir çocuk öldü yüreğimde
Çok uzaklarda…
Suzuzluktan çatlamış dudakları
Sağ yanına düşmüş zeytin bakışları…

Sahra çöllerinde,
Yetim kaldı Bilâl’ın çocukları
..

Devamını Oku
Nuray Şaşihüseyinoğlu

Kan Ağlıyor Kalbimde Bir Köşe,
Plevne,Afrika, Urumeli'ye.
'Cihan Bizim Tahtımız 'Diye
Gezdiğimiz O Yerlerde
Şimdi Sızlar Kemiği Şehitlerimizin...


..

Devamını Oku
Mustafa Suphi

kırılgan simli aynalardaki hüzünlü yüzün
dönülmez bir Afrika yolculuğunda şimdi
Kaç uçurumdan kaç kalyondan geçti bu yürek
annemdi göbek deliğinden kan veren yaşayayım diye.
Sevgilim ki öptüm diye dudağını gebe kaldığını sanır bir şiire.
Ben şimdi seni ağlıyorum cehennemim nerede

..

Devamını Oku
Gülşah Süder Uzunmehmetoğlu

Paylaş gururumu benimle
Sevincimi...
Yaşadığın yer önemli değil
Nerede dalgalanıyorsa bayrağım
Romanya,Lüksemburg,Afrika
Bu gün benim günüm
Emanet vatanım Atalarımdan
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

BU ZULÜM DAHA NE KADAR SÜRECEK


Bir el sürekli dünyayı karıştırıyor. Dünya bu el yüzünden hiç rahat yüzü görmüyor, göremiyor. Dün neyse bu gün de öyle. Şöyle bir düşünün dünyanın hiç rahat bir günü oldu mu? Her zaman bir olayla çalkalanıp durdu dünya. Dün el kaide bu gün Işid belası sardı tüm dünyanın ufuklarını. Dün Esad zulmü bu gün Sisi zalimiyle kan ağladı durdu dünya.
3, 5 senede bir Filistin’e saldırarak yakıp yıkan İsrail barış zamanlarında da adım adım Filistin’i yok ediyor, masum insanların başına evlerini yıkıyor, dünyanın bu zulme sesi çıkmıyor, hatta bazı zalimler bu zulmü tasvip ediyor, zalimi mazlum gösteriyor, mazlumu zalim. Çin her fırsatta Doğu Türkistan’da zulmünü tekrar ediyor, zavallı Türkmenlere hayatı zindan ediyor.
Avrupa’nın hapishane kaçkınları gemilerle Amerika kıtasına çıkınca oradaki çiftliklerin sahibi olan Kızılderililere jenosit uygulamış, koca bir ırkı yok etme dercesine varmıştır. Yok, edemediklerini de dönüştürmüş, zulüm sisteminin bir parçası haline getirmiştir. Kızılderililerden boşalan toprakları ekip biçmek için kölelere ihtiyaç duymuş, bu köleleri bakir topraklar ola Afrika’dan hayvan gibi avlayarak gemilerle yük gibi taşımış, gayr-i insani şartlarda nakledilen zavallı zencilerin yolculukta çoğunu telef etmiş, cansız bedenlerini okyanusta vahşi balıklara yem yapmıştır.
Bakir Afrika daha önce de hem Fransızlar, hem İngilizler tarafından sömürülmüş, zavallı yerliler hiçbir zaman batılıların zulmünden kurtulamamıştır. Rusya ise ezel ebed tahakküm ettiği halkalar jenosit uygulamaktan geri durmamış, Stalin’in Sibirya’ya sürdüğü Kırım ve Ahıska Türklerinin acıları bir türlü sona erdirilememiştir. Komünist ihtilalin Romanya, Çekoslovakya ve Polonya’da yaptığı zulümler hep söylenegelmiştir.
..

Devamını Oku
Şahin Ertürk

Yüreğimin çırpınışı
Taa
Afrika dan
Avusturalya dan
Kutuplardan
Bile duyuldu
Sen,şuracıktan
..

Devamını Oku