AFRİKA ŞİİRLERİ

AFRİKA ŞİİRLERİ

Lokman Hamitoğlu

İSLAM-LIK VAR HEMŞEHRİM

Tökezleyene tekme vuranları sevmedim
Yere düşmüş birine gülmedim gülemedim
İnsansızlık mı zinhar o işi öğrenmedim
Bizim bura insandır insancıldır hemşehrim! ..

..

Devamını Oku
Safet Kuramaz

Kelebekler özgürdür, çünkü bir gün yaşarlar
Her şeylerini bir güne sıkıştırırlar, koleksiyon olurlar sonra!
Elleri kirli, yürekleri duyarsız, evlerinde insanlara
Süs olurlar duvarlarında!

Elinde silah mirasyediler ava gider, zevkle safariye
Hiçbir şeyden habersiz hayvanlar hazırdır ölmeye
..

Devamını Oku
Ayşe Birgül Yılmaz

Bazen keske baska yerde dogsaydim
Baska bir ülkede yasasaydim diyorum
Kizginliklar karamsarliklar geçici biliyorum
Nereye gitsem memleketimi özlüyorum.

Münhasiran her karisi kardeslik birlik beraberlik
Bayragimiz topragimiz ovamiz dagimiz tasymiz
..

Devamını Oku
Mahmut Şimşek

Destansı bir kahramanlık ülkeleri bağrında barındırmak
Akıllı insan işi attığı adımların hesabını yapmak
Bir çağı değiştiriyor ısrarla ülkelerde okullar açmak
Dünyayı kucaklıyor türkiyem, ve okyanusu bir bir aşarak.

Türkiyeyi bilmeyen türkçeyi konuşmayan ülke kalmayacak
Anadan,babadan,yardan ayrılıyor hep genç öğretmen olarak
..

Devamını Oku
Cem Dönmez

Yeni bir düşle başlıyor serüvenimiz
Ağzımızda soğuk sabah dumanları
Aklımızda inadına güzel günler
Hiç duymadığımız türküler vardır
Hiç gitmediğimiz diyarlarda söylenen
Neden yanık türküler söyletir
Bilmediğimiz şehirlere çağırırken bir serüven
..

Devamını Oku
Celil Taş

şimdi; siz,
göğü kucaklayıp getirebilirmisiniz bana
sevdama, bir top güneş olabilirmisiniz
akabilirmisiniz mavi mavi engince
dalgalarınız vurur mu saçlarıma
alabilirmisiniz güneşi içeri
kelebeğin rengiyle boyaya bilirmisiniz dünyayı
..

Devamını Oku
Yusuf Aygun

DİNLER ARASI DİYALOG MU DİYALOGLAR ARASI DİN Mİ


Birbirini muhatap kabul edenler arasındaki iletişim olarak tanımlayabileceğimiz diyalogun üzerine oturduğu kavramlar hoşgörü,çoğulculuk,farklılıklara tahammül,İbrahim’i dinlerin birliği şeklinde sıralanabilir.
1962-1965 Vatikan Konsili dinler arası diyalogun başlangıcı olarak görülse de bu tarihi kendi tanımları çerçevesinde H.z Peygambere kadar götüren düşünce sahipleri vardır.Diyalogda taraflar söz konusu olduğundan değerler ve niyetler ister istemez olayı yönlendiren ana etkenler olacaktır,bazen diyaloga taraf olanların söylemleri ortak olsa da niyetleri farklı olabilir,bazen da niyetlerin aynı olması değerlerle çatışabilir.Biz burada olayı niyetler ve değerler çerçevesinde incelemeye çalışacağız pek tabi ki bunu yaparken gerçeklikten ve konjöktürden de bağımsız olamayız çünkü gerçekle ve pratikle bağdaşmayan niyet ve değerler nazariyattan öteye bir kıymet ifade etmez.şimdi olayı taraflar açısından değerlendirirsek; bir kere arada eşitlerin olmadığını görürüz bu başlangıçta diyalogun realitede imkanını zayıflatan bir etkendir.Bir tarafta arkasında resmi bir devlet yapısı olan bir yapı(Vatikan) ki bu yapı bir çok batı ülkesinde siyasi simge olarak güç sahibidir. Diğer tarafta ise kendi ülkesinde dahi değerleri rejim açısından risk ve tehlike addedilen mensuplarına şüpheyle bakılan hiçbir siyasi desteği ve dayanağı olmayan Müslümanlar ve onlar adına bağlayıcı bir temsiliyet hüviyeti bulunmayan kişi ve ya gruplar dolayısı ile bu yapıda konjöktür açısından bir denklik bulunmadığından diyalogun sağlıklı olarak gerçekleşmesi daha işin başında mümkün gözükmemektedir.Diğer bir faktör ise diyalogun hakim tarafı olan Ehli Kitabın (Hiristiyan ve Yahudi) ittifak halinde diyalogun zayıf tarafı olan Müslümanların yaşadığı ülkelerde işgalci konumunda bulunması,Ekümenlik arzusuyla yeni bir din merkezi oluşturma talepleri, İslam ülkelerindeki ayrılıkçı ve azınlık düzeyindeki gruplara yaptıkları siyasi ve lojistik destekler, İslam ülkelerinden hak iddia eden değişik unsurlara verdikleri destekler,İslamın ve Müslümanların hatta Hz peygamberin bizzat Papa ve diğer Ehli Kitap kanaat önderleri tarafından Terörist olarak nitelendirilmesi, Hıristiyan ülkelerin ülkelerinde yaşayan Müslümanlara karşı takındıkları ayrımcı tavırlar,İslam peygamberine karşı yapılan hakaretlerin ve iftiraların bu ülkelerde himaye ve destek bulması, İslam ülkelerini İşkal girişimlerini Haçlı seferleri olarak nitelendiren Amerika ve onun müttefiki olan ülkelerin ortak hareket etmeleri yine bu ülkelerin İsrail ve onun Zulümlerine Çanak tutup destek olmaları ve bu zulme karşı hiçbir tavır sergilemeyen diyalogun güçlü tarafı v.s gibi daha bir çok siyasi ve stratejik sebep en iyi ihtimalle diyalogun nazariyeden ibaret kalacağının göstergesi olmaya yetecektir.Aslında olay siyaseten Hıristiyanlık Yahudilik ittifakıyla İslam’ın değil bu ittifakla bir takım Müslüman din adamlarının ara bulma çabasıdır burada bir tarafta bu dinler(Hıristiyanlık ve Yahudilik) destekleyen devlet yapısı diğer tarafta bu güçten yoksun olan bireysel teşebbüsle muhataptır. Müslüman din adamları burada diyalog kuran değil merhamet dilenen ve dinlerini temize çıkarmaya çalışan, geçmişin hesabını veren ve özrünü sunan konumundadır.Bu tavra en azından yukarıdaki tanım çerçevesinde diyalog demek mümkün gözükmemektedir.Niyetler ve değerler açısından her iki tarafın ortaya koyduğu argümanları irdelememiz olayı ortaya koymamıza yardımcı olacaktır.Ayrıca her iki inanç gurubundan diyaloga karşı çıkanlarda bir vakıadır.
Vatikan için diyalog ve Misyonerlik bir birinden ayrılamayacak iki kavramdır.Vatikan için diyalog ortamı uygun zemin haline getirme operasyonudur.2.Vatikan Konsilinde misyonerlik için Diyalogun şart olduğu bilgisi verilmektedir.Bu iki olgu aynı bağlamın birbirini bütünleyen cüzleridir.Vatikan’a göre diyalog tan kasıt dünyada imajını kaybeden Hıristiyanlılığın önünü açmaktır. Papa 13. John Konsil açılışında kiliseyi günümüze taşıyacak ve onun çağdaş misyonunu yerine getirmede daha etkili hale getirmek ifadesini kullanmıştır. Yine Papa 2. Paul’Birinci bin yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı ikinci bin Yılda Amerika ve Afrika Hıristiyanlaştırıldı üçüncü bin yılda ise Asya Hıristiyanlaştırılacaktır’ diyerek evrensel diyalogun hedefini ortaya koymaktadır.2. Konsilde alınan kararlar dini bağlayıcılığa sahip olup kıyamete kadar bütün Papaları bağlayıcı niteliktedir.Burada dikkat çekici bir husus şudur ki bu Konsile kadar diğer din mensupları kötü iken bu Konsilden sonra Hıristiyan olmaya aday olarak tavsif edilmiştir.Nostra Aetate isimli deklarasyonda diğer dinlerle ilgili şu şekilde ifade edilir:’diğer din mensupları hakkında kilise bu dinlerdeki gerçek ve kutsal olan hiçbir şeyi reddetmez.Kendi öğretisinden bir çok yönden farklı olmakla birlikte bütün insanlığı aydınlatan ilahi gerçeğe ait bir parça ışık yansıtan doktrin,ahlaki kural hareket ve hayat tarzlarına büyük saygı duyar.Fakat yinede kilise gerçek yol ilahi hakikat ve doğru hayat olan Mesih’i ilan etmeye mecburdur.’ Görüldüğü gibi diyalogun güçlü tarafı taviz vermeyeceği noktayı çok net olarak belirlemiş ve doğruluğun ölçüsünü de Mesih öğretisine bağlamıştır. Yine Ad Gentes isimli deklarasyon da: ‘İyi unsurlar diğer inançlara Kutsal Ruh tarafından sunulmuştur.’denilerek bu felsefe açıkça ortaya konmaktadır.yine aynı deklarasyon inançları yakınlık bakımından sınıflandırırken:’ Hıristiyanlara özel bir bağı olan Yahudiler Katolik kilisesine en yakın olan kimselerdir.İkinci sırada Monoteist bir inanca sahip olan ve İbrahim’i örnek alan Müslümanlar vardır.Daha sonra münzevi yaşantı derin meditasyon ve Tanrıya güven ve sevgiyle yönelme esasına dayanan Hindu ve Budistler gelmektedir.’ Denmektedir başlangıçta bu metinde sadece Yahudiler varken derin tartışmalar neticesinde Müslümanlar ve diğer din mensupları metne eklenmiştir burada dikkate değer iki nokta vardır bu ve diğer metinlerde dikkat çeken önemli iki husus vardır birisi Yahudileri kendilerine yakın görmeleri ki bu pratikte de böyledir, ikincisi ise metinde İslam değil de Müslümanlar ifadesinin geçmesidir.dolayısı ile muhatap alınan İslam değil Müslümanlardır çünkü İslam batıl addedilmekte müntesipleri ise misyonerlik kapsamında değerlendirilmektedir.bunu daha açık 6.Paul(Müteveffa papa) ’ün yayınladığı Eclesiam Suams adlı genelgede kullandığı şu ifadelerden anlamaktayız:’Biz ne kadar diğer dinlere ve ahlaki değerlere saygı duysak ta bizim için gerçek yegane din Hıristiyanlıktır.’ Bir önceki papanın söylediği bu sözler Büyük ortağın niyetini açıkça ortaya koymaktadır.Burada şunun ifade etmek gerekir ki bütün bu deklarasyon ve genelgelerde şu açıkça ilan ediliyor; ‘Kilise İsa Mesihin temsilcisidir,diyalog misyonerlik gereğidir.1974 te Roma da yapılan diyalog toplantısında bu iki husus ifade edilmiş PapaPaul:’Diyalog Tanrının krallığına doğru bir yoldur,bunun süresini ve mevsimini sadece baba bilse de mutlaka sonuç verecektir.’diyerek diyalogun kendileri açısından nihai hedefinin ne olduğunu ve küresel emperyalizmle diyalogun ilintisini ortaya koymuştur.16.Benedict diğer seleflerine göre bu niyetini ve İslama bakışını daha açık ve düşmanca ortaya koymuş ve Hz peygambere Terörün kaynağı diyebilmiştir.bu Müslüman diyalogcuları halklarına karşı zor duruma düşürünce siyaseten bir yumuşama görünümü vermişse de bu fikri kilisenin resmi inancının gereğidir ve hiçbir papa şahsi görüşünü yansıtmaz bu bir doğmadır ve Papalar bu doğmalara göre düşünmek zorundadır.birde deklarasyonlarda kullanılan Enkülasyon kavramı vardır ki bu Hıristiyan kültürünün diğer kültürlerin bünyesine sokularak benimsetilmesidir.Bu konuda bütün basın yayın sanat v.s seferber edilmiş ve nispeten başarılı olunmuştur.Noel kutlamaları bunun en bariz örneğidir, bir çok Müslüman kadının çocuklarına Allah baba bizi görüyor dediği duyulur olmuştur. Bu farkında olmadan kültürel alt yapının oluşmasıdır.
Diyalogun Müslüman cenahında ise olayı birbirinden farklı değerlendiren farklı düşünce biçimlerinden söz etmek mümkün diyaloga karşı olanlardan tutunda diyalogu İslamın emri görenlere kadar muhtelif görüşler mevcut.Biz burada diyalogu tebliğ olarak algılayanlarla,diyalogun siyasal ve stratejik gerekliğini düşünenlerin argümanlarını değerlendirmeye tabi tutacağız.bunu yaparken onların getirdikleri yorumları kendi değer paradigmaları içerisinde tenkide tabi tutmayı yöntem olarak kullanacağız.Diyalogu tebliğ faaliyeti olarak düşünenlere göre:
..

Devamını Oku
Halil Çolak

Gördüğün bu millet İstiklal savaşında yokluk içinde
Düşmana karşı Çarıksız ayaklar ile kazma kürekle
Türk Kadınların sırtında bebe elin de satırlar ile
Uyansana artık Savaşı kazanan da sendeğilmiydin

İhtiyar nenelerin geceleri sürdüğü kağnılar ile
Kara Fatmaların omzunda taşıdığı mermiler ile
..

Devamını Oku
Şemsettin Kaya

bir hayata başlamalısın yine, yeniden
artık olmazlar bitmiş olmalı
ıslaklıkları da yaşamalısın
güneşi gördüğün kadar

dostların olmalı başka mahallelerden
başka ülkelerden hatta başka iklimlerden
..

Devamını Oku
Sevinç Kavuk

Bölme histerisine kapılmışlıkla Slogan atılmasın!
Türkiye birliği AB birliğinden önemli midir?
Millet aşkı yok, Türk halkı aşkı yok deyip hevese durma…
Asya kıtasında işgal edilen bir halk toplumu
Tekrar bağımsızlığa kavuştuğu zaman durabiliyor ayakta
Artık ‘zaman’ da ayakta durabiliyor ve ancak bu varlıkta…
Avrupa-Amerika kıtalarının düşünce kampı bunu yutar mı?
..

Devamını Oku
İbrahim Balic

Nedir büyüsünün kaynağı o gözlerinin

Gördüğüm an
Kayıp oyuncağını bulan bir çocuğun sevincini hissediyorum

Gördüğüm an o gözleri
Hayatın tüm olumsuzlukları ıstırap çekiyor
..

Devamını Oku
Hayati Yavuzer

Can çekişen bir imparatorluktan cılız gayretlerle cılız devletcikler çıkaran ve bunu, kendilerince büyük başarı sayanlar tarihin karşısında, çoğu kez, yalancı durumuna düşüyorlar. Çünkü aynı zamanda, kendilerine bir tarih yaratma çabası içinde oluyorlar ve bunun için de tarihi çarpıtmak, bazı kavramları yanlış kullanmak gibi zincirleme hatalar işliyorlar.
Dünyanın en uzun ömürlü imparatorluğunun, Rusya, İngiltere gibi devletlerin gayretleri ve kendi iç çekişmeleri sebebiyle çökmesi sonucu elde ettikleri bağımsızlıklar onların yüzünü hiç güldürmedi. Geçmişi yorumlarken, birçoğu tarihsel bir güce sahip olmayan küçük kavim olma komplekslerinden kurtulamadılar. Bu yüzden de Osmanlılar hakkında, çoğu zaman, iftiraya varan iddiaların sahibi oldular. Kafalarındaki fanatik ve dar anlamdaki kavmi milliyetçilikle suları yokuşa akıtmaya, Osmanlı dönemini iftiralarla izah etmeye çalıştılar. Üstelik, bu hususta müslim ve gayri-müslim kavimler arasında, ilginç bir söylem birliği, bir dayanışma da mevcut. Bu çabalar hala da sürmekte.
Genel iddialara göre, Osmanlı dönemi bir “esaret” dönemidir. Bu dönemde hırıstiyanlar müslüman, müslümanlar da zorla Türk yapılmıs, kabul etmeyip karşı duran herkesin kellesi kesilmiştir! ?
Aklıselim sahibi her insan, biraz tarih bilgisi ve biraz da müsbet vicdana sahipse, Osmanlıdan “kurtulan” bu ülkelere ve halklarına bakarak iddiaların ne kadar dayanaksız ve “geçmişten kavgalar çıkarmaya yönelik” olduğunu hemen anlar. Eğer Osmanlı, iddia edildiği gibi bir yönetim anlayışı içinde olsaydı, 600 yıl boyunca hakim olduğu topraklarda, müslümanlıktan başka din, Türklükten başka milliyet kalmazdı; Kuzey Afrıka da dahil bütün Orta Doğu, Hindistan yarımadasının büyük bir kısmı, Kafkaslar, Karadenizin bütün Kuzeyi ve Orta Avrupa’ya kadar bütün Balkanlar’da Türk ve Müslüman unsurlardan başkası olamazdı. Eğer Osmanlı dinler ve milliyetlere, halkların geleneksel hayatlarına saygı duymasaydı, hoşgörü ile bakmasaydı; tek din, tek milliyet, tek tip sosyal hayat, tek tip giyim-kuşam isteseydi, çöküşünden kısa bir süre öncesine kadar bunu başaracak güçteydi.
Osmanlı sonrası ortaya çıkan müslim-gayri müslim devletçikler Osmanlı düşmanlığı ile dimağlarını besliyorlar. Onu aşağıladıkları ölçüde yükseleceklerini, büyüyeceklerini, “ var” olacaklarını sanıyorlar.
Falih Rıfkı Atay, imparatorlukların işi sömürmektir; oysa biz Osmanlılar, kendimizi “sağmal bir inek gibi” sömürttürdük der..Ne kadar haklı olduğunu, ortalama bir akıl ve vicdana sahip, herkes anlayabilir.
Bu kendini sömürtmenin altında bizim “hoşgörümüz” vardır. İmparatorluk sınırları içinde yaşayan ahali devletin -farklılıkları olmakla birlikte- koyduğu kanunlara, kurallara göre yaşıyor, hayatını sürdürüyordu. Dini alan başta olmak üzere hayatın her safhasında engin bir hoşgörü hakimdi.
..

Devamını Oku
Cevat Varlı

Baktığım artık yetti kararmış ufuklara
Geldi geliyor derken takıldı nutuklara
Açın gözlerinizi görün gün bize doğdu
Tarihi görevinde nur zulumatı boğdu
Demiştim.

Sen kafkasın kartalı dağlar olmuş mekanın
..

Devamını Oku
Süleyman Kaya

bir tanıdık isim
ben ona barış derim
filmlerde de olsa
yazılı da olsa nefret ederim
bir çıkar kavgasıdır
bir yaşından küçük kurbanlık hayvanın kesilmesi
dinimizce yasak haram
..

Devamını Oku
Ekrem Şama

Batı deyince batıran, sömüren gelir aklıma,
Medeni imişler, anlatın benim şu sakalıma.

Serveti çalışıp üretti denilen bu topluluk,
İncele bak, temelinde var yağma ve çapulculuk.

İtirazları duyuyorum, ama emin olunuz,
..

Devamını Oku
Hayrettin Taylan

Sessiz ,sazsız,sensizdi hüzün. Sağdıkça gelişleri süt kokan özlemlerim depreşir. Acı, girdabını kalamayışların salıncağında sallarken, örgeli mutluluklarla sensizliğe tutunuyorum.
Hani hatırlar mısın otobandır diye arabayı sana vermiştim. Ve bir otobüs şoförü bizim arabayı sıkıştırmış sen heyecandan sol şeride kaçmıştın.Ölümle göz göze gelmiş,gözlerindeki korkunun soyadı okunmuştu.Yan yana kalmanın kırık gündönümünde kalışımızı kutlayan ruh haline nazireler dizen yolun ta başındayım.Bolu Tüneline az kalmış hayallerimizin,ölüme yakın acılarından, gitmelerinin asıl tünelinde gidişinin usturalı adımlarında keyfim henüz yörüngesine fırlatılmadı.
Ötümüz dudaklarımızda popüler parçalarını ütülerken nakaratı tüm yürekleri parçalıyordu.
“Efsaneler yazdırdım sevday-ı aşka dair,
Gamdan dilimde Hayri hali ferağ olaydı

Oturmuşum Harput kaya başında sensizlikte gazel okuyorum yar ben nedeyim?
..

Devamını Oku
İhsan Uncuoğlu

AVRUPA BİRLİĞİ
SEVSİNLER
ÇİFTE ÖLÇÜLERİ
(KRİTERLERİ) Nİ


Her Sokağı Mahallesi yaşayan insanları
..

Devamını Oku
Vedat Koparan

ne yaşadık sevince dair o kâr diyelim
çoğaltmak adına varken
hep hüzün düşer sevgi hanesi yüreğimize
umut ve sevinçlerimiz
tutuk ve asılı kalır dilek ağacında


..

Devamını Oku
Tarık Torun

İçimde volkan kaynar, gözlerimden lav akar,
Hafife alma sakın, depremim seni yıkar.

Duygularım sel olur, kelimelerden taşar,
Doldurur yürekleri, sevda çavlanı coşar.

Hasretim kuraklaşır, çölleşir seni yakar.
..

Devamını Oku
Altan Bekir Esen

toprağı avuçladım ellerimle
kokladım..
kokladım..
sonra ağladım..
barut kokusu sindi ellerime,
kan sindi ellerime,
otlar sararmış,
..

Devamını Oku