Aksın çocuk.
Ak yüzün ak ten’in;
İçinde, ak pak yüreğin.
Bayrağına sinmiş;
Desenin rengin.
Neden hüzünlü gözlerin!
..
Dibi delik testi dolmaz,
Dürüst olanlar yıkılmaz
Kötü olan huzur bulmaz
Bulur diyen yalan söyler.
Kökü yoksa ağaç bitmez
Giden gelmez gelen gitmez
..
ALEVÎ-ALEVÎLİK VE ŞİA
_Dördüncü halife Hz. Ali'nin soyundan gelen, onu diğer sahâbeden ve diğer üç halîfeden üstün tutan mezhebe mensup kimse. Alevîlik düşüncesi, ister açıkça, ister gizlice, Ali'ye uyup onun Kur'an'daki nâs ve Resulullah (s.a.s.) 'ın vasiyetiyle imamlığa tayin edildiğini ileri süren; imametin onun soyundan dışarı çıkmayacağına inanan ve onu diğer sahâbeden üstün gören zümrelerin başlattığı fikir ve siyasî kavgalarla ortaya çıkan' hareketin genel adıdır. Bu fikir ve harekete katılanlar, Ali'ye (r.a.) uydukları ve onu, öteki sahâbîlerin önüne geçirdikleri için Alevî; buna taraftar olanlara da 'tarafını tutan' anlamında 'Şia' denilmiştir. Şia, Alevîliğin ifade ettiği katılıktan daha mûtedîl bir kelimedir ve İslâm âlimleri Alevîlik için Şia'dan farklı olarak 'Râfıza' 'Ravâfız' tabirlerini kullanırlar. İslâm tarihinde Hz. Peygamber'den sonra halîfe olarak Hz. Ali'yi tanıyanlara, Ali'ye mensup, inancı bakımından, Ali taraflısı anlamında 'Alevî' tabiri kullanıldı. Alevîlik, halifelikte Hz. Ali'nin hakkının yendiğini, sahâbenin Hz. Peygamber'den sonra Ebû Bekr'e bey'at etmekle, İslâm'a aykırı hareket ettiği iddiasını yansıtır. Alevîler Hz. Ali'nin hilâfette hak sahibi olduğunu şu sebeplere dayandırırlar: Ali, Hz. Peygamber'in tabii olarak varisiydi. O, İslam'ı ilk kabul eden kimsedir. Hz. Muhammed (s.a.s.) 'in amcasının oğlu ve damadıdır. İslâm savaşlarının kahramanıydı. Yaşadığı sürece Hz. Muhammed'in en yakın yardımcısıydı. Onun bütün işlerine bakardı. Hz. Muhammed (s.a.s.) Ali'ye olan sevgisini ve güvenini bildirerek, onun kendisinden sonra halîfe olacağına işaret etmiştir. Bu yüzden onlar, Ebû Bekir, Ömer ve Osman'ın işbaşına getirilişini batıl saydılar. Yani bunu şerîat kurallarına ve Hz. Peygamber'in sünnetine aykırı görerek bununla savaşmayı dinî bir görev kabul ettiler. Ancak, Hz. Peygamber'in, Hz. Ali hakkında söyledikleri ve Ali'nin üstünlükleri doğru olmakla birlikte, Allah Resulü benzer sözleri Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer gibi diğer büyük Sahâbîler hakkında da söylemiştir. Üstelik, hastalandığında imamlığa Hz. Ebû Bekr'i geçirmiştir. Diğer yandan Hz. Peygamber, kendisinden sonra müslümanların başına kimin geçeceğini isim vererek belirtmeden bu dünyadan ayrılmıştır. Böyle bir hadîs olsaydı, Hz. Ebû Bekr'in halife seçildiği sırada yapılan konuşma ve müzâkerelerde bu hadîsin sözkonusu edilmesi gerekirdi. Çünkü ashâb-ı kîrâm, kendi aleyhine bile olsa, Hz. Peygamber'den işittiğini nakletmekten çekinmeyecek derecede üstün mezîyetlere sahiptir. Ancak, Allah Resulü'nün cenaze işleriyle uğraşması yüzünden, halîfe seçimi sırasında hazır bulunamayan Hz. Ali ile bu kadar önemli bir konunun istişare edilmemiş olması bir eksiklik sayılabilir. Fakat, Ensâr'ın hilâfet konusunu müzâkere etmekte olduğu topluluğa Hz. Ömer'le Hz. Ebû Bekr bile sonradan katılmıştı. Bu çok önemli meselede yanlış bir adımın atılması endişesi ve işin kısa sürede çözülmesi zarûreti, seçimin Hz. Ebû Bekir lehine yapılmasını gerekli kılmıştır. Nitekim daha sonra Hz. Ali de Ebû Bekr'e bey'at etmiştir.
_Müslümanlar, Ehl-i Beyt denen 'Ali ve ailesini' öteki Ashâb-ı Kîram'dan ve Allah Resulü'nün öteki halîfelerinden ayırmadan severler. Onun ailesine yapılan haksızlığa ve zulme karşıdırlar ve tarih içinde de karşı olmuşlardır. Meselâ, Ahmed b. Hanbel (rh.a) , 'Ehlü's-Sünne ve'-l Hadîs' taraftarlarının Hz. Muhammed (s.a.s.) ' in ailesine hak ettikleri muhabbeti gösterdikleri ve Ali İbn Ebî Tâlib'in (r.a.) haklarını tanıdıkları için 'Ali'nin 'şiası, taraftarı' olduğunu ifade etmektedir. Aynı tavrı İmam-ı Â'zam da takınarak Abbasîlere karşı İmam Zeyd'i desteklemiştir. Bu anlamda Şia, îtikâdî ve siyasî bir mezhep olarak kabul edilirken, Alevîlik, Hz. Ebû Bekr es-Sıddık'a (r.a.) , Ömer el-Faruk'a (r.a.) ve Osman Zünnureyn (r.a.) 'e ve daha pek çok ashâb-ı kirâm'a buğz ve düşmanlık taşıyan fikirlerle dolu bir tarîkat görünümündedir. Bu ifrata sebep olan Emevilerdi. Emeviler devrinde, Ömer İbn-i Abdulaziz'in hilâfetine kadar cuma hutbelerinde Ali İbn Ebî Tâlib'e (r.a.) ve ehl-i beytine hakaret edilir ve lânetler okunurdu. Onların bu yanlış hareketleri öteki müslümanları bağlamazdı. Çünkü onlar, bütün müslümanları temsil edemezlerdi. Hele hilâfet konusundaki olayları göze alarak öteki, müslümanları zalim görmek ve göstermek haksızlıktır ve hakdan sapmadır. Ne Resulullah'ın üç halifesi ne de Ashâb-ı Kirâm, Ali İbn Ebi Talib hakkında düşmanlık eseri bırakmamışlardır. Alevîlik, zaman içinde parçalanmış ve sayısı yüze varan tarîkatlara ve yollara ayrılmıştır. Ancak bunları İmam Ebu Câ'fer es-Sâdık'ın içtihatlarıyla amel eden ve müslümanlarla aralarında bir fark görmediklerini söyleyen, yeryüzünde Allah'ın hâkimiyetini istediklerini haykıran Ca'feriyye ve Zeydiye kollarına bağlı müslümanlarla karıştırmamak gerekir. Câferî müslümanları Şia içerisinde incelerken, dünü, bugünü ve îman-amel ilişkisiyle gözönüne almak ve ona göre değerlendirme yapmak faydalı olacaktır. Câferîlerle, Zeydîleri Alevîliğin diğer kolları olan Batînîler, Karmatîler, hatta kuzey Afrika ve Mısır'da uzun yıllar hüküm süren Fâtımîlerden, bugün Anadolu'da yaşayan Alevîler'den, Lübnan ve Suriye'deki Dürzî ve Nusayrîlerden ayırt etmek gerekir.
_Alevîlerden Gulât olanlar yani aşırı gidenler Hz. Ali'de, diğer halifelerde bulunmayan ilâhî nitelikler ve özellikler olduğuna inanıyorlar. İslâm tarihinde bu görüşü ve inancı daha da ileri götürerek, Allah'ın Ali'nin varlığında, insan suretinde görünüş alanına çıktığını, onun bir ilâh-insan olduğunu söyleyenler bile çıktı. Ali'nin mehdi olduğunu, ölmediğini ve kıyamet gününden önce çıkarak dünyada adaleti sağlayacağını öne sürdüler. Bunlar 'sebeîler'dir. İslâm'da ilk dînî ayrılık hareketini teşkil eden ilk Alevîlik, Hz. Ali daha hayatta iken San'alı bir Yahudi olan İbn Sebe'nin telkini ile başlamıştır. Bundan sonra Ali'nin ve soyunun, hatta İbn Sem'an, Ebû Mansur el-İclî, Ebu'l-Hattâb, Horasanlı Ebû Müslim gibi Ali ile aile bağı bulunmayan ve sadece taraftarlık yapan birtakım yabancıların öncülük ettiği tenâsüha, ibâhaya, farzları terketmenin caiz olduğuna ve imanın, imamı bilmekten ibaret bulunduğuna inanan birçok Alevî kolları meydana çıkmıştır.
_Dağınık Alevî kollarını birleştiren Câ'fer es-Sâdık'a bir aralık gidip gelen ve inanışlarında İslâm'a aykırı şeyler bulunduğu için kovulan, İmam Câfer'in lânetlemesine uğrayan Ebî Mansur el-İclî ile Ebû'l-Hattâb'ın ekolü, 'İsmâiliye' veya 'Yedi İmam' mezhebini oluşturmuştur. Batınîlik adı verilen bu mezhep Yemen'de kökleşmiş, Irak, İran, Horasan ve Türkistan'a kol atmış ve batıda Endülüs'e kadar yayılmıştır. Bu mezhepten olanlar Bahreyn'de ve Ahsâ'da Karmatiyye mezhep ve hükümetini, Kûfe'de ve Basra'da birçok ihtilâlleri, Mağrip'te önce 'Alevî Hükûmeti'ni, sonra Mısır'da Fâtımî halifeliğini vücûda getirmişlerdir. Cebel-i Dürûz'da Lübnan'da yaşamakta olan 'Dürzîlik'le daha birçok fırka ve mezhepler Batınîlikten doğmuştur. Muhammed b. Nusayr de bu arada bugün Suriye, Lübnan ve Adana yöresinde sâlikleri bulunan 'Nusayrîlik'i kurmuştur.
_Hz. Ali'nin ölümünden sonraki gelişmeler, özellikle Kerbelâ olayı Hz. Hüseyin'in şehid edilmesi, Alevî topluluğun siyasî bir görüş çevresinde toplanmasına yol açtı. Sonraları Şia (Şiîlik) adını alan ve daha çok İran'da gelişen Alevî mezhebinin özünü besleyen bu olaylar zinciri oldu. İslâm ordusunun doğuya doğru ilerlediğini gören İran, bağımsızlığını kaybedeceğini anlayınca, İslâm'ın içinde doğan ve gelişen Hz. Ali taraftarlığını eski dîn ve siyasetleriyle kaynaştırarak benimsedi. Bundan Alevîliğin, bir başka kolu doğdu. Alevî inancı bu yeni ad altında hızla gelişti. Bu inanca, ruhun bedenden bedene geçişini (tenâsüh) kabul eden Hind inançları da yine İran etkisiyle karıştı.
..
kanatları kırık kartalı ağlıyorum
erkekliğim işleniyor şafaklara
mor fotoğraf parlak delil oluyor
dostun elinde
hayat çok süslü bir yorgunluk
alnımı yasladığım yerde
..
biraz gökyüzü lazım bana
...............................biraz deniz
......................................gülen bir yüz
.............................................demli bir çay kokusu
yeni bir sabah, yağmur yemiş bir gece
.....................................temmuz sıcağı bir gülüş
hiç kimseye yer bırakmayacak kadar vefalı bir el
..
Afrika’nın balta girmez yemyeşil ormanlarında,
Yağar yağmur, açar güneş, yükselen dumanlarında,
Yeryüzünün bilinmeyen, fi tarih zamanlarında,
Yaşarmış fauna ve flora, Afrika yabanlarında,
Serengeti’de yaşayan bir maymunda Maskara’ymış.
..
Şu bir gerçek ki; zengin ülkeler ve diğer ülkelerin ekonomi ve kültürce gelişmiş kesimleri bir nüfus artışına gitmez iken, hiç gelişmemiş ve kültür seviyesi düşük ülkeler de nüfus artışı bir patlama biçimindedir. Bu yaşam düzeyi bir balığın ortama milyonlarca yumurta bırakıp, ancak birazının yaşama şansı bulması gibi, doğaya sınırsız bir karışma (müdahale) yapmaksızın, kısmi doğal insan güdülme baskısı gibi belirmektedir.
Ham insan düzlemi ile baktığınızda, tüm evreni insanın doldurması aliyul aladır! Oysa bir öküz, konuşturulabilse idi aynı hakkı; öküzler için savunur olacaktı. Sizin üretişiniz iş alanının üretilmesindeki gerekli sayıdır. Bu alanın yaygınlığı ihtiyaç talebi nüfusun alt ve üstündeki değerler etrafında dönmelidir. İnsan yaşam alanı, dünya habitat yaşam yüzdelik alanının alt ve üst değerler etrafında gelişmeli. Bu bir istatistikî yoğunluk etrafında şekilleniştir. Azalan artan dengelemelerle süreçleşir bir kesinlik olmayandır.
Yani insanın yaşamaya hakkı olması ilkesi yerine, üretmeye hakkı olması ve tarlada izi olanın harmanda yüzü olması ilkesinin egemen olduğu yaşam tarzına kayılacaktır. Kapitalist kar hırsının tükettirdiği ve Dünya ölçeğine aynı tür ürettirişin yaygınlaştığı bir türden kirleten bir üretim ilişkilenişinin ortamdan kalkmağa yüz tuttuğu zamandır. Üretim üretenlerin ihtiyacıyla sınırlanan ve çeşitlenen üniter entegrelere dönüşecektir.
Kozmolojinin evrimi, Dünya'nın evrimi, biyolojik çeşitlilik ve bize göre vahşi habitatın kendi evrimi, jeolojinin evrimi, hele hele tarihin kaotik evrimi bunu bize dayatıp adeta eze eze yaptırmaktadır. Artık insan geleceği ve Dünya'yı planlar olmaktadır. Çünkü Dünya'yı bozanda insandır, bu bozulmanın sorumluluğuna varan bilinçlenme de insanladır.
..
Çocukluğum garipti,
Şimdiler de her şey iyi,
Ama bende kalan bir çocukluk hatırası,
Hiç yakamdan düşmek bilmedi.
..
Raflar arasında, toza batmış bir tarih,
Biz nasıl bilelim, anlatmıyor müverrih.
Öyle bir olay ki, yaşartır sağlam gözü
Muhteşem zafere getirelim mi sözü?
Çöllerin arkası, ta Fizan'dan ileri,
Okyanus sahili, Şanlı Türk'ün izleri.
Fas'ın Kralı bilmem, kaçıncı Abdülmelik,
..
Derslik bir AŞK yaşayalım
HÜLYA lara,SEDA alara
Topcu lara,Popcu lara
Aşk öğreten biz olalım
Derslik bir AŞK yaşayalım
Şair lere,Yazar lara
..
bahçende açılsın şeker pembesi lale
nisanın mavi gökleri saydamken
o cennet kuşu gelir mi pencerene
sevgin sevgisine yağmur olunca
kalbinde sevgi dünyası alevlenir
kasım bulutlarından düşer umutların
üzerinde kar tanesi olur yakanda yaldız
..
Köşküne
Bir de çok değerli
Bir bülbülü satın alıp getirten
Hayvan sever yaşlı zengin
Onu özel olarak yaptırdığı
Som altından kafesin içine koyup
Salonuna asar asmaz
..
Hiçte yeni değil bu Avrupa nın hâlleri...
Çok evvel gösterimden kalkmıştı ya o filim!
Asya yı, Afrika yı, kurcaladı elleri
Oturupta, ölçtüler her yeri milim, milim...
Ellerinde bir cetvel, sınırları çizdiler!
Nerede işe yarar yerler varsa kazdılar.
..
hepimiz düşkünüz hayvanlar alemine
savanlarda can çekişen gazelin
o vahşi aslanın ağzında
yüreğimiz kanlanır acıdan
imkan olsa engellemek en katı sevgiyle
kurtarmak mavi nilin kıyısında
kestane rengi ceylan yine tehlikede
..
çağ bitti sevgilim ara vermeliyiz
kül yüzlerimizle durup çarşı çarşıya
zenginliklerimizi derlemeliyiz
yazlık kışlık denkleyip ömür niyetine
piknik sepetine dol etmeliyiz
kalmışsa yüzü güleç bir ağaç
ve bir mayıs gölgesi kalmışsa
..
Bana derken ben zamirinin
Yönelme hâli ekli biçimi
Bana göre hava hoş
Göreceliğince de anlaşılır bu
Bana mısın dememek, örneğin
Teklifsiz bir seslenme ve gözdağı sözü
..
Işın güzlü bi ufaklık
Yürüyor
Elinde bayraklarla..
Ne kadar bayrak varsa kürede,
İşte o kadar..
ilerde..
Kumları abanoz bir çölde
..
sinemde canparem, evladım
ne kadar masum
ne kadar uzak
her hadiseden,gözden
..
Afrika kıtasında,
çatlamış topraklar üzerinde
yaşayan insanları gördün mü?
acından;
bir deri bir kemik kalan çocuklar.
Tunçlaşmış suratlı anneler,babalar,
Aşsız, ekmeksiz
..
hızla kirlenen renklerden biriciliği beyaz almıştı
açık ara, yeni sayfa açarak
temizliği ve tüm içtenliği ile.
sevdanın karası ise en sonda
Afrika karası
sevdanın da.
..