Demir attığı Küba’yı Çin sanan Kristof Kolomb’un o topraklara atmış olduğu ilk adımı Pablo Neruda’nın şiirinde silinmeden durur;
Kolomb’un mücevheri, ışıldayan Küba
Kabul etti sancakları ve dizi
Islak kumlarında
Kızılderili soykırımın mimarı olan Kristof Kolomb’un yumurtayı kırarak önerdiği çözüm yolunun kaynağı şiddet olduğu,
yani sorun
yumurtayı uçlarından biri üstünde durdurmakken
Kolomb’un ‘darbe’si olayı…
hep ve sadece olay…
hep ve sadece darbe bağımlılığı
yumurtayı uçlarından biri üstüne durdurmaya
gayet büyük ve muzaffer onuru
bir ucunu kırarak ‘böyle durur işte! ’
zaferinin alkışlanmasıdır…
Kimi düşünürlerin ‘Avrupa erken sevindi bu buluşa’ dediklerini, Kolomb’un çağrılı olduğu davette sergilediği darbeciliğin nerelere vardığı, Süleyman Demirel’in söylemiş olduğu ‘bana sağcılar adam öldürtüyor dedirtemezsiniz’ kararıyla Cahit Külebi’nin şiirinde ‘Bilin ki o kurşunda Amerika var’ dizesi
birbirine ne kadar karşıt ve ‘Şairler, yaşamları boyunca bir sepet yumurta taşırlar kollarında…’ tespitinin gerçeği ne kadar açık görülüyor. Kırılmaması gereken!
‘Aslanlar kendi tarihçilerine kavuşuncaya kadar
kitaplar avcıyı övecektir.’
Diyen Afrika Atasözü misali;
‘Annem temiz çocuk olmamı isterken, okulda neden tozlu süt içiriyorlar’ diye düşünen Sunay Akın’ı da birlikte anımsadım sıcak tebessümlerde Süttozu mazisinden kalan çocukluk yıllarımın bu benzerlikte bir yansımasını… pepsi-Cola yerine (kendi imalatım) asitsiz gazoz’u tercih ettiğimi de…
daha çocukken….
Western filmlerinde görmeye alışık olduğumuz
Kovboyların Hak Hukuk Dağıtma Yeri
bu sahnelerden biridir.
Aralarında bir yığın ruh hastası çıkması rastlantı değildir…
ve bu türde boylanan zamanlardan örnekler…
Katillerin adları bir kahramanmış gibi ağızdan ağza dolaşıyor ve efsanelerine kendileri bile inanıyor oldukları öyle hızla yayılıyor ki… salgın bir hastalık gibi… Bugün yaygınlığından söz edilmiyor artık, gönülleri çoraklıktan kokuşmuş iştahlarının kustuğu akıl duvarlarına yapışmış çöplüğün zoruyla herkes bir hak, herkes bir hukuk, herkesin herkese kulluğundan fışkıran doğallaşmışlığı ün hırsı oldu…
‘Custer, Beecher ve Chivington’ın öldürdüğü Kızılderililerin toplamından daha fazlasını öldürdüm. Avrupa’daki insanlar her zaman bilgi sahibi olmak isterler. Şunu kabul edelim ki, onlara çok kötü davrandık. Haksızlıklar yaptık, çaldık, katlettik, her şeyi yaptık. Ama onlar, bir tek beyaz adam öldürdüğü zaman, aman Tanrım; ordular çıkageldi…’ …
Ben kötüyüm ama benden beteri de var deyişin
daha açık şekli var mıdır acaba?
Amerika yerlilerinin yaratılış söylencesine göre:
ilk kadın ve ilk erkek Amazon ormanlarında karşılaştıklarında birbirlerini hayranlıkla seyreder. Erkek ‘Seninkini kim kesti? ’ diye sorunca kadın ‘ben her zaman böyleydim’ diye yanıtı üzerine adam düşünür; ’en iyisi olgunlaştığında çatlayan meyvelerden yememek…’’….güzel mi bu gerçekler? Bilmem…
Kızılderili inancına göre:
kadının cinsel organını görünce hasta olduğuna inanan adam, bir akşam bir ağacın dalında erkek maymunun dişisini ‘iyileştirirken’ görmüş, ormanın içinden koşarak sevinçle ‘Buldum! ’ diyerek gelir…ve kadına ‘işte böyle yapılıyor…’ diyerek sokulur…insan(cinsel) -ilişki kavramını böylelikle öğrenmiş olur.
Kristof Kolomb yola çıktığında karşılaşacağı ‘uygarlığın’ bu inanışından elbette habersizdi. ‘Olay’ın ise her türüne hazır…
‘Uygarlık’ tarihinin çöküşü ‘olay’ çağının bugüne kadar uzantısına açıklamasıdır; ‘Olay’ olduğu yerde durmaz ve salgın bir hastalık benzerliği değil, hatta hastalığın kendisi olduğundan, o zamana kaygısız kalanlara, bugün kaygısızca olay içinde yüzene üzülmeli mi? Uygarlık göç etmez, nakşedilir, işlenir... toprağa, yüreğe… tohumdur ekilir….
Salgın hastalıklar diye ileriki zamanlarda, öyle inanıyorum ki, ‘olay’ salgınlığına benzetildiği için, kimi mikroplar yaygınlık biçiminden dolayı bu adı almıştır. Tarihçilerini buluncaya kadar övecekse kitaplar avcıyı, bilimciler bulununcaya kadar da hazırlayayım kendimi bari, umutların günlerimizi aydınlatacağı an, sürpriz fırsatçılarının yine efsane adına boş çanakları çalkalatmalarına alet olmamak için, ön zahmete emeğimi yavaştan yavaştan ısıtayım ben… yanlış çıkarsam, emeğim beni koynuna alır, ÜŞÜMEZ DÜŞÜNCELER….
Düşünce tüketimi ne demek? Sapkınlık işte! … düşünce sunulur ve alınmak içindir, insanın varoluş (sosyal) güvenliğine yol aracıdır… Korkma düşünceleri almaya, yoksunma aldığını kendine yorumlamaya, o aynı ihtiyaçta başka birine olacaktır ümit ışığı… o da yine bir başkasının…seni duygulara sürüyen o neyse, beni de okşayacak bir gün belki de ve bir tecrübeye ihtiyaç duyacağım…BİRİKMEZ DÜŞÜNCELER … ökçede sürür, döner sadece tamamlanacak çemberin tekerlerinde…iyisi ve kötüsüyle… olduğu o haliyle…
Üşümez düşünceler
Ulaşım, onun varlığıdır
Birikmez düşünceler
Nefes, soluduğu ufkudur
Kaynaklar zenginliğince bir araştırmaya, yüreklerinin enginliğinde bir aşkla koyulan tüm düşünürlerin bırakabildikleri ve bırakıla bilinecek eserlerine başarı ve okuyabilmeye, okumaya ulaşabilmek de bana nasip olsun dileklerimle, her biriniz ve her güzellik için teşekkürlerime bereket yağıyor! Bu bereket artık bundan böyle ebedi sürecek inşallah! (Yıllar öncesi çalışma amacıyla kaydettiğim bu notları bugün biraz Türkçe yeteneğime artılarımla konuyu da yenileyerek güçlendirdim….)
Sevinç KavukKayıt Tarihi : 10.10.2006 15:56:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Yeteneğiniz sürekli olsun.
Anlayış, bağlantı ve çıkarımlarınız sıradışı.
Kutlarım.
TÜM YORUMLAR (3)