Adresi olmayan mektup
Uzaklardan sana mektuplar ve şiirler yazarken,ne kadar baskı ve zulüm olsa da ensemde,adını kimliğini nüfus cüzdanını ölene kadar içimde saklayacağım; rahat ol..
'Gecenin orta yerinde,yalnızlığımın en tepe noktasındayım İki ayrı fotoğrafım üzerinde dokuz fark bulmanın rahatlığını yaşıyorum. Hiç bir yarışma, bu kadar kolay sonuç vermezdi oysa; dördünü bulur, kalanında düşünürdüm kara kara... Oysa bu işi artık kolay yapıyorum; düşünmek bile fazladan entellektüel bir çaba olsa gerek.
Zaman, farkları daha da belirginleştiriyor.
Zor; biliyorum, acıtır yaratıcıdan bile saklamaya çalıştıklarım.
Açılıyordum. Tutunurken sıkı sıkı dört bir taraftan, bir anlık boşlukta aldım içime; garip, tuzak kokan tüm envanteri. Virüs tarayıcılarım yoktu, ya da vardı da kullanma tarihi dolmuştu, dowloand edecektim, adres bilmiyordum ki üstelik google'm bozuktu...
İlk sigaram, babamdan aşırdığım, namı diğer "köpek öldüren" DOĞU oldu... Babam ateş taşımazdı yanında, ağzındaki sigaradan alırdı sonraki dalın ateşini; ben de ateş vardı, tek dalı da ondan aşırırdım.
Oldu sonra bir şeyler daha...
Dua ettim Yaradan'a... Beni doğurduğu için teşekkür ettim anneme. Verdiği döl için babama... Aldığım soluk için ellerimi kaldırıp, ne güzel dünya diye bağırdım. Kutsanmış olduğumu düşünüp kutsal bir hayatı düşledim. Başımı yastığa her koyduğumda; şahdamarımdan bana daha yakın olana "iyi ki varsın" demenin coşkusu bile geçti içimden...
Sonra. Gündem konum ilk kez bu kadar "gündem dışı" olmuştu. Gecelerde alnıma düşen yıldızları sayıyordum. Karanlık içinde yanan gece lambalarına ağlıyordum. Ağlıyordum, yüreğimin üzerimdeki ağırlık korkutuyordu körpe ruhumu...
Tam iflah oldum derken birden karşıma çıktın
Ve senden sonra hiç bir şey olmadı eskisi gibi...
İlk vurgunum, vurulduğum...
Bir limandın ki, çapasını hiç alamadığım; çakılıp kaldığım...yirmisinde tanıdım seni, öncesinde iki gençlik anısı bırakarak.Sen onaltısındaydın
Lise yolunun yorgun beton ve çakıllı yollarında tanıdım seni... Saçların uzun, ellerin mahcup; çantalarla sarmalanmış sanki emanet yüreğin vardı.
Bir şarapçi evinin en yoksun halinde, birbirine sarılmış iki bedendir şimdi mazi!
ne sen şehit oldun ne de ben gazi
Akıp geçti...
Gitti...
Itirafımdır: Senden sonra üç uzaktan aşk, iki de fantezi eskittim.Biraz eğlendik ayrı zaman ve mekânlarda. Üçünden biri utangaçtı, diğeri yabancı, sonuncusu da gençliğin baharında düş fantezilerine yatmıştı. Biri uzun boyluydu, diğer ikisi orta! Sonra; ikisi kararında, biri biraz şişman,aynı sen
Geçiştirdim, unutturmalık zamanlar çoğalttım unutmak için seni... Kahve çay içtik biriyle, diğeriyle geceledim ama dokunmadım.Suskundu biri, diğeri geveze..o da aynı ben...
İki de turist fantezim oldu. Onlarla yatmadım. Biriyle Karaköy iskelesinde çay içtim, diğeriyle bir sahilde sabahladım. Birini sever gibi oldu kalbim, sonra benden başka herkesi sever diye vazgeçtim. Öbürüyle yılan hikâyesiydi, uzaktan gelmişti. Bana açıp aşkını gösterdi. Ama "ne olur bitirme" diye de ekleyerek üstüne; oysa hiç istememiştim aşkını... Hemen terkettim
Dokunmadım zamana; o bildiği gibi aktı gitti gözlerimin önünden! Her sabah işe giderken, sensizliğime adadığım soruları koydum cebime ve her eve dönüşte, göztepeye gelişinle ilgili vermediğin cevapları unuttum. Unutturdum da çoğu zaman...
Ha unutmadan. Biri vardı, gözleri ışıl ışıl, sarıldığında ruhumu çıkarır sandığım. Yanımdayken mutlu olduğunu söylüyor, öperken kalbinde zelzele kopuyordu. Bu sendeki heyecana benziyordu. Sevdim onu sevdiği için beni... Derken sekiz ay sürdü o "büyülü rüya"... Dedim ki, oysa senin sevgin böyle değildi.
Çok Eylül eskimişti üstümüzde ve sen hep ışıl ışıl. Son öptüğüm de bile ilk öpüşümü hatırlatan, her dokunduğunda ilk dokunulan.... Neyse. Özledim yine.
Seninle konuşurken göztepede tahta döşemelere bıraktım utangaçlığımı; kesildi soluğum, ırmaklarda boğuldum ve duruldum ihtiras kokan o azgın ateş içinde...
Ayıp cümleler kurmaya da senden sonra başladım.
Çünkü ayıptı senden sonra her yaptığım,
Gelişlerim, gidişlerim, gülüşlerim, sevmelerim...
Bir aşk uğruna terk ettiklerim, kırdıklarımla incittiklerim.
Yerini doldursun diye nefes tükettiklerim; ayıptı!
Bir daha gelmedin sen! Haberin geldi.. Adresi şaşırmışsın.. Kız kulesinin karşısında birlikte oturduğumuz masada kalmıştı aklın...
Türkü barda ' Hasret kimseye kalmasın'ını ben sahnede çalıp söylerkende sanki ağlamıştın...
Gelmeden gitmiştin her ne hikmetse..
Sanki cami avlusuna terkedilmiştim, sepetin içinde çığlıklarımı duymadan bırakıp, acımadan, sessizce gitmiştin.
Katran bir geceyi boyamak gibi bir şeydi bu senin gidişin, boyadım! Aktı boya, altından acı fırladı, bir şey bitmişti bir şey gitmişti odanın içinden… Bir daha ben o eve giremedim...
Senden sonra evet hiç sevemedim.! ? Ya oyun oynadım ya da evcilik oynadım çocuklar gibi..
Metropolden kopup gelen bir yüreğin, varoşta içimde çakılı kalmasına engel olamadım. Çok yıl olmuş, taş binalara yuvalanmış, eski uygarlıklardan kopup da gelen bu kentte sensiz zaman geçirmelerim. Caddelerini, sokaklarını, insanlarını, içinde sırf sen buraya geldin diye ve vardın diye sevdiğim… Başka yerler özlemimi içime bastırıp da boğduğum.
Gidemedim.
Ey Lanet ruh!
Sırf sen, bu şehirde benimle, aynı havayı soludun diye gidemedim.
Aynı caddelerde mucize olurda tekrar karşılaşırız ihtimalini düşünerek gidemedim.
Aşkın metaforik çelişkisinde yeni bir ben yarattım kendime…
En vazgeçilmeyenden vazgeçmeyi,
Lezzetli bir yemeği, tam ortasında bırakabilmeyi…
Bir kadını tam içime alacak iken vazgeçip itebilmeyi…
Hayatın kendisini, adıma yamanmış süslü harfler kadar tanıyorum.
Düzene, alışılmışlığa inadım da bu yüzden peydahlanıverdi bir an da…
Sıkmıyorum; küfür etmek istediğimde tutmuyorum kendimi…
Daha açık ve yalın yazıyorum.
Babam oku derdi; insan olmaya katkısı olur okumanın…
Okudum baba! Kırk yıllık sevdasını içine gömmüş kaldırım mühendisi oldum baba.
Hepinizi tatmin etmek için.
Kendimden dâhildi tüm acılarım; ben de istedim biraz, biraz da hayat
Ortak ürettik biz bu sevdayı. Ve ülkemde her kokmuş çorap sahibi kadar koktu çoraplarım ayak altlarında...
Her erkeğin terlediği kadar terledi koltuk altım.
Ve hiçbir kadına kur yapmadım.
Yorgundum iş dönüşleri, bitkindim.
Beceremedim yaşamayı..
Acele bir telaştı işte, daha önce var olmayanları var etmek için didindiğim her şey!
Beni ister sil ister yaz yeniden bağışla(ma)
Hayatın küflü en dip kuyusunda sönmüş bir kibrit çöpüyle seni arıyorum yine...'
Kayıt Tarihi : 22.3.2015 02:28:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!