Öleni soruyorlar
Akrebin zehri kadar suskun
Kesilmiş bir boğanın seğiren eti kadar çaresiz
Toprağı soruyorlar
Davetkâr
Parmaklıkların gölgesi düşmüştü kimliklerimize Doğduğumuz şehirlerde yaşardı adımız
Nüfus kütüklerinde
Binlerce yoktuk
Yokluk sayılırdı vardiya değişimlerinde
Hapishaneler büyürdü
Yoruldum
Gecenin güneşinden
Paranoyak baharlardan
Sevişmekten
Umutsuzluktan
Kavgadan arta kalan zamanlarda
İstanbul kadardım
İstanbul benim kadar
Hayra yorulmayı bekliyordu rüyalar
Perdeler çekiliyordu
Çıkmaz sokakların ölmüş evlerinde
Umutlar bıçaklanırken
Göz bebeklerim saklar seni
Ela hecelerinde
İhtimal vermem ayrılığa
Arınmış bir su duldasında kirpiklerim
Aklım aklına karıştı
Gülüşün
Kimse bilmez
İç acılarımın toplamını
Hayat gecemin ar damarını çatlattı
Yorgun bir denizin
En kirli dalgasında sabahladı can suyum
Ölümümden ben sorumluyum
Mil çektiler gözüme
Dilimde parça tesirli bir şiir
Boşuna adanmış bir kurbanın
Nafile ölümüydü gençliğim
Ne zaman elini tutsam
Hilali sürerler aydan
Kala kalırım sunakta
Aklını kurban etmiş
Cellât gibi arafta
Karanlık nöbeti tuttum gözyaşlarım şahit
Küçük adımlarla semadan inene kadar aydınlık
Görünmez kılıcımla kestim
Nankör bir sevdanın ellerini
Derme çatma bir sundurmanın ağzında
Takıldı düşlerime
Sedefli kemik bir toka
Bir nesne düşmanın olur mutlaka
Ağrı, taşınıyorsa kağnıyla
Ve zorunlu bir göçün
Kırılgan ayakları götürmüşse
Gitme, bin defa ölsem de eksik ölürüm diyor. Şair bir başka şiirinde . Okuyorum şiirleri. Bin defa okusam da eksik okuyorum sanki. Her okuduğumda farklı düşüncelere kapılıyorum. Son zamanlarda Türk şiirine gelmiş en çok ve en iyi metafor ve imgeyle dolu bu şiirleri okurken çoğu zaman tüylerim diken ...