Biliyor musun ben seni özlemeyi öğreniyorum.
Bunun yarını da yok, dünü de yoktu, bu gün bir başlangıçtı aslında...
Taşlaştı boğazımdaki tıkanıklar, bir dünya yumağı oldu gırtlağımın tamamında, hayatın tüm ipleri örülmüş boğazıma, tüm cümleler düğüm olmuş iç içe, tüm yazgıların örgüsü bunlar can damarıma işlemiş, tüm kış yorgunluğunun nefessiz dakikaları artık geride kaldı, bir ağırlık musalla taşında görmez gözlerin ışığında kaybolmuş tüm yaşam karelerinin istekleri, neden zorlanır bir beden bu kadar ki kaç mezar taşında var bu hikâye, kaç göz karası sönmüş bu hikâyenin benzerinde?
Sahipsiz düşüncelerin ardında kalan kadın, gözlerin bir süzgeç düşüşü yaş, yüzün kır beyazı, hayatın vaz geçilmiş nutkundan kalan ne var elde, ne idi sarmalandığın acı veren düşünceler, karanlığın gözyaşları bunlar, ucu gün ışığına uzamış, binlerce resim karesi taranmış mutluluğun resmini görebilmek için… Karanlıktaki gözler bunlar mutluluktan uzak...
Kaçıncı ölüş bu, kaçıncı kaçış bu yangın düşlerinden, kayıp düşüncelerin serenadı bunlar, sahipsiz bakışların içinde kalan, sen kadın, ben sana ağlamakla, dünyamı ıslattım, sen kadın, güldürdüğün günlerin hesabı kaldı mezar taşlarına yazılacak, sen kadın ben senin gözlerine ağladım hep, sen kadın ben sende tükendim bilmez misin şimdiki pervasızlık bir acemi ıslığıyla bölünecek…
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.