A beyaz güvercin aslı Adalet sar ayı gibi olmasın
A Bey az güvercin aslı Adalet sar ayı yılı dolmasın
A be yaz güvercin aslı Adalet Sara’yı kılmasın
A beyaz, güvercin aslı Adalet Sarayı solmasın
A Bey az güver cin aslı Adalet sarayı ömür yolmasın
A Bey az güver cinaslı adalet sarayı hiciv bulmasın
A be yaz güvercin aslı ad alet Sarayı bilmeyen kalmasın
A be yaz güvercin aslı Adal et Sarayı gönül yılmasın
Aykıri -08-01-2013-Ekincik
Cahit TelkökKayıt Tarihi : 8.1.2013 17:59:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Osmanlının onbinleri aşan tarihi eserleri arsında tek bir Mahkeme binası ya da Adalet Sarayı yoktur.............. Osmanlı adalet sisteminde hukuk işlerine kadılar bakar.......... bir olay olduğunda derhal olay yerine zabıt katibi ve zaptiyelerel birlikte gider vukuatın bulunduğu yerde anında canlı şahitleri dinler ve davayı aynı gün sonuçlandırırlardı.............Osmanlı adalet sisteminde br dava kanunen en fazla 3 gün sürebilirdi eğer arşivlerde 2 gün süren bir dava bulmak isterseniz en az 3 aylık bir araştırma yapmanız gerekir eğer 3 gün sürmüş bir örnek dava dosyası bulmak için yola çıkarsanız en az 6 ay ile bir yıl arasında arşiv tozu yutmak zorunda kalırsınız Eğer siz Adaleti saray adını verdiğiniz binaların içine hapsetmişseniz zaten Adaletin kendisini mahkum etmiş olursunuz Eğer bu gün Türkiyede Adalet sistemi bu kadar hantal ve yavaş çalışıyorsa bunun en önemli sebeplerinden birisi de budur aslında bu konuda yazılacak söylenecek çok şey var ama sadece buradan bakınca ortaya çıkan şiir bu olmaktadır
sesiniz susmasın
Eski düzenlerde adalet işlerini,
- aile reisleri
- Akraba kurulu
- Akil sahipleri (mahallede, köyde, semte)
- Bunlar işin içinden çıkamaz, anlaşamazlarsa kadılar
işi sonuca bağlardı.
O nedenle büyük saraylara ihtiyaç yoktu.
Diğer taraftan, nüfus çok azdı.
1500'lü yıllarda ünlü ekonomici Maltüs, 'Dünyanın nüfusu 500 miylon bulunca, dünya açlıktan kırılacak. Felaket insanlığı mahvedecek' diyerek, nüfus planlaması dahil, bir sürü tarımda üretim tekniklerinin artırılması yönünde fikirler ortaya atmıştı.
Şimdi ise dünya nüfusu 7,5 milyarı buluyor... Maltüsün felaket kapıda dediği 500 milyon nüfusu 14,5 kez katlamış durumdayız. Eğer Maltüs bu durumu görseydi herhalde düşüp bayılırdı.
Osmanlı dediğiniz dönemlerde osmanlı döneminin en şaşalı dönemi olan kanuni devrinde, bütün osmanlı topraklarında 70 milyon insan yaşamıyordu.
Ve halk, büyük sorunlarını devlete yansıtmadan kendisi hallediyordu.
Üstelik devlet bugünkü modern devletlerdeki gibi her işin altından çıkmıyordu.
O beyzadeler kendilerine sarıylarını yaptırıp, etrafına saray muhafızlarını dikip, içinde keyif çatıyorlardı.
Dışarıda vatandaş ne yapmış umurlarında değildi. Zatın gık dediklerinde ordularını gönderip kılıçtan geçiriveriyorlardı.
Osmanlı eyaletler sistemi (Tımar sistemi)ile, topraklarını zaten ağalara teslim etmiş... Onlardan alacağı vergilerin, orduya askerin peşindeydi. Ağalar, yani tımar sahipleri halkına ne yapmış umurunda değildi.
Eğer canlarını sıkarsa ağalar beyler, Avrupanın uşaklarından devşirip, bektaşi şeyhlerine eğittirdiği, namazdan, niyazdan uzak, her türlü pisliği yapan, alkol, fuhuş hayatlarının temeli olan, toplum içine sokulmayan yeniçeri askerlerini üzerlerine salıp, hepsini kılıçtan geçirebilirlerdi.
Onun için asla, hele Osmanlı devletinin uygulamaları veya adalet anlayışı, modern devlet anlayışlarıyla karşılaştırılamaz.
Modern devletler, sosyal devlet olma statüsü doğrultusunda, halkını sigortalama kapsamına alıyor,aldığı primler yetmediğinde hazineden milyarları ödüyor.
Halkın sorunlarıyla birebir ilgileniyor. Onun için güvenlik,yasama, mahkemeler oluşturuyor.
Bunları söylerken TC'yi adaletli bulduğum anlaşılmasın... Her tarafından adaletsizlik akıyor.
Ancak Osmanlıyla kıyaslanması doğru bir mantık değil...
Osmanlı bugün TC devledinin yaptığının binde birini bile halkına yapmıyor.
Sadece bizim ülkemiz geçerli değil, dünyanın her yerinde artık devlet anlayışı değişti.
Eski ilkel devlet anlayışları modernize olarak, halkını kuşatıcı, kapsayıcı, koruyucu, destekleyici duruma geldi.
İlkel devlet anlaşışlarında, kılıç zoruyla vergiler alınır, halkın çocukları 15 yaşına gelince askere alınır.
Kralların, imparatorların,padişahların (ki, Osmanlı bir de buna Halife-i ruyi zemin sıfatı ekleyerek) keyfi, fetihleri için halkın çocukları katledilirdi.
Daha dedemin babaları, dedelerimnizin anlattıkları hikayeler kulaklarımızdan pasını sildirmedi.
1900 yıllarda 15-16 yaşındaki çocukların alınıp, 25-30 yıl askerlik yaptığı dönemler hala unutulmadı.
Bugün iki yıllık askerliği bile çok gören topluluğuz. Çoğu devletler kaldırma peşinde. Veya mümkün olduğu kadar kısaltma peşinde. Bir çok ülke paralı hale getirdi.
Ama Osmanlı, selaların okunmasıyla, 15-16 yaşındaki çocukları gerdeklerinden bile ayırarak, bir daha dönüşü olmayan yollara düşürdüler. Kim öle kim kala hesabı, bir evlat bırakmanın girdabıyla 13-14-15-16 yaşında evlendirildiler.
Böyle bir durumda, niçin adliye sarayları olsun ki?
Gık dedin, kılıç boynunda... Gak dedin, kemer boynunda... Cak dedin ordular peşinde.. Cek dedin, halifeye itiraz ettin, sapıksın, kafirsin, zındıksın, mezhepsizsin...
Ve nüfs az.. İmkanlar az... Çeteler, efeler dağlarda... Bir taraftan devletin paşaları, diğer tarafıdan çeteler, efeler, halka kök söktürüyor...
Ve ben adalet sarayı bekleyeceğim.... Ne hayal?
Devlet kendine saraylar, hanlar hamamlar, devasa kubbeli camiler yaptırsın. Şaşalarını dünya aleme anlatsın. Boğazda, 'gel gidelim sadabata' şarkılarıyla gününü gün etsin ve yıkılıp gitsin...
Ve yıkılıp gittiler zaten....
Bir sürü sorunla, bir sürü borçla, bir sürü kan ve göz yaşıyla... Ve ülkenin tamamını kafirlere işgal ettirerek..
TÜM YORUMLAR (19)