Köyde yaz sıcağı, çocukların alnında ter değil—merak boncuğuydu. Acur kabakları, tarlanın kenarında büyürken, biz de kendi bedenimizi tanımaya çalışıyorduk. Ama ne kitap vardı, ne rehber. Sadece çamur, su, söğüt dalı ve birbirimize anlatamadığımız kıvımsal dürtüler.
Acur oyulurdu. İçi boşaltılır, çamurla sıvanır, suyla kayganlaştırılırdı. Sonra o delik… Bir evrenin kapısı gibi açılırdı. Ama bu evren, utanılacak değil—keşfedilecek bir yerdi.
Söğüt dalı kavlatılırdı. İnce lifleriyle su yolu yapılırdı. Ve biz, o su yolunda bedenimizin ilk yankısını arardık.
Oğlaklar bakardı. Kuzular gülümserdi. Ama biz utanmazdık—çünkü doğa da utanmazdı.
Gönlümün maviliği gitmesin gökyüzünden
Kuşların gülücüğü eksilmesin yüzünden
Kar yağsada bu sessiz vadiye, gün bitmesin
Yapraklar üşüse de, çiçekler üşümesin
Devamını Oku
Kuşların gülücüğü eksilmesin yüzünden
Kar yağsada bu sessiz vadiye, gün bitmesin
Yapraklar üşüse de, çiçekler üşümesin