Gece Kartalı.
Navojo şefi.
Kalenderi cavlağı.
Kutup köpeği.
Esvap güvesi.
Tarla sünesi.
Aşiret reisi.
Klu klux klan maskesi.
Auschwitz fırını.
Aşı şırıngası.
Haçlı gama.
Kıça yama.
Senken sen de sen olmayan.
Benken ben de ben olmayan.
Bizken biz de siz olmayan.
Hiç kimseye giz olmayan.
Aksesuar süs olmayan.
Ekmek arası.
Hıyar ağası.
Sen!
İşit!
Ne zaman böyle sarsılsa bizim ikiyüzlü kapı.
Cumartesi mesailerinde.
Bil ki gelen alacaklı.
Ve bil ki alacaklı Ayşe'dir.
Dir Ayşe.
Dır Ayşe.
Dar Ayşe.
Dür Ayşe.
Hür Ayşe.
Kaçma heveslim!
Tiner nefeslim!
Ve onu ben.
Eski tanırım bir hayli.
Öyle ki.
O köhneliğe.
Yetmez onun kendi yaşı.
Ben onu.
Yanık bir ayaktan.
Bir araba dayaktan.
Merhemden.
Işıksız bir merdivenden.
Sidik kokulu bir göz evden.
Çizgili pijamalı hasta bir babadan.
On kardeşten.
Merdaneli bir çamaşır makinesi sesinden.
Bir gelinlik kız hevesinden.
Ve yorgun yüzlü dik saçlı annesinden tanırım.
Sonra mahçup gülmesinden.
Tırnak yemesinden.
Kirli ensesinden.
Harçlık istemesinden.
Aslında bir kapak kızıdır Ayşe.
Tanınır herkeslerce.
Meşhurdur.
Ve giymez bir giydiğini bir daha.
Ancak hepsi eskimişten emanet.
Üçüncü kol faaliyetinden artık.
Beşinci el soyundan.
Zaptı zordur.
Tutanağı zor.
Hanım hanımcık bir serseridir.
Büyük kızı çocuktur.
Çoktur hamisi.
Çünkü oynar mağdur rolünü iyi.
Bilip bilmeden mağdurun hası olduğunu.
Küçük Burjuva nedir ?
Bilmez kavram olarak.
Ancak ezberindedir tüm bu sınıfın zaafları.
Kullanır tepe tepe bu yaşamsal keşfini.
Tüm sokak çocukları gibi.
Bir gün dedim ki ben ona.
Bak!
Sen gel bırak şu duygu sömürülerini.
Bil ki yemiyorum!
Bırak şu ara dere gündeme düşen.
Acil para aranıyor RH pozitif anonslarını da.
Gel her hafta dürüstçe al harçlığını benden.
Üste karnını doyur.
Güldü Ayşe kurnazım!
Suçüstü yakalanmış kaşar yankesici pişkinliğinde.
Büyütmedi.
Vermedi sesli bir cevap.
Ancak.
Antlaşmaya.
Basıldı karşılıklı göz mühürleri.
Basıldı gök kubbeye işmar yollu imzalar.
O zamandan beri.
Ne zaman sürçse dili.
Ve dalgınlığa kapılıp.
Acil kan anonsuna duracak olsa.
Bakar gözüme mahcup.
Alışkanlık işte dercesine.
Başka sorun yok.
Ve bir gün.
Ve yine.
Ve yeni.
Ve yeniden.
Çalındı kapı.
Tak!
Tak!
Tak!
Bak!
Kapıya bak!
Bak ikiyüzlüye!
Böyledir ya bütün kapıların kaderi.
Girerken başka.
Çıkarken başka görünür insana.
Her iki yüzü.
Girerken heves görürsün dış yüzünde.
Çıkarken yılgınlık görürsün iç yüzünde.
Girerken stres görsen mesela.
Çıkarken rehavet görürsün bazen.
Girerken umut.
Çıkarken lanet ya da.
Girerken büyük görünür gözüne kapı.
Çıkarken küçük.
Ya da tam tersi bunun.
Açıldı kapı.
Sürpriz yok.
Çünkü çalışırken biz.
Dalmışken baştan kara meşgaleye.
Ayşe’den kellisi.
İster olsun Dumrul delisi.
Tırsar.
Çalamaz kapıyı.
Çünkülüm!
Yassah edilmiş tarafımdan.
Kesin emirle!
Bir Ayşe müstesna.
Girdi Ayşe.
Ve fakat Yakup.
Ve fakat Haşim.
Ve girdi çipil mavi gözlü bir bebe ardından.
As solistim.
Derya gözlüm.
Gök bakışlım.
On kardeşin.
Son kardeşi.
Tekne kazıntısı.
Bel sızıntısı.
İlk ikiden gayri.
İstenmeyen sekizinci.
Zip ziyan.
Son kaşık düşmanı.
Yürüdü içeri Ayşe.
Sahiplenmez görünerek kardeşlerini.
Ben getirmedim peşime takıldılar yüz maskeli.
Ol ana babaya on.
Bize dört çok geldi fakat cumartesi üşengeçliklerinde.
Çekemedik on’un dördünü.
- Bekleyin bakalım girişte oturup!
- Şimdilik işimiz var az biraz!
Ciddiyeti bile komedi bir tonlama bu ya.
Gülmedi Ayşe.
Çıktı anlamış.
Gülmedi Yakup.
Çıktı alışmış.
Gülmedi Haşim.
Ancak çıktı anlamadığına şaşarak.
Güldü çipil gözlüm.
Bir oyun oynarmış gibi.
Ne anlamaya ne anlamamaya uğraşarak.
Çıktı fakat önden gidenlere uyup.
Sonra terledik biz.
Yordu bizi bu çook önemli işimiz!
Mola.
Yemek.
Menü?
Kara fişek de denir.
Hakir kara mercimek.
Makarna
Ve masanın itibarlısı kola.
Unuttuk on kardeşten dördünü.
Düşünce gırtlak boğaz davasına.
Asırlardır her zamanki halimiz.
Ancak unutmadı bizi Ayşe.
Ve Yakup unutmadı.
Haşim hiç.
Mavi gözlüm hiç unutmayacak.
Açıldı yalama olmuş edep kapısı.
Girdi Ayşe’nin başı.
Eşşek gözlü.
Cin bakışlı.
Girdi Yakup.
Hafif esli.
Genç kız sesli.
Parlak bakışlı.
Tanışık ve rahat.
Girdi Haşim.
Biraz süratli.
Şaşkınımsı.
Çekingen ve barışık.
Dik saç.
Düşük kafa.
Ve girdi mavişim.
Çipil çocuk.
Destursuz ve hesapsız.
Yumruk göbek.
Kirli saç.
Güzel etek.
Tüm kardeşlerin kardeşi.
İnsanlığın ibret-i temsili.
Merhabaya merhaba.
İki hal hatır.
İki takılma.
İki mecaz.
Kısa kes ey meczuplar şahı!
Yoksula protokol karın ağrısı!
Sor kestirmeden.
Aç mısınız ?
Yuh ulan ubena!
Soruya dikiz!
Lüzumsuz öküz!
Şimdi tabi bunu ben.
Sana sorsam.
- Az önce çıkmadan atıştırdık
- Hiç zahmet buyurmayın.
- Rejimdeyim sıhhate muzır
- Fasa.
- Fiso.
Dersin muhtemel.
Belki öyledir hakikaten.
Belki gazında tuzundasın işin!
Lakin!
Sorulur soru mu
Bir üçüncü dünya ülkesinde.
On çocuklu hanenin dört bireyine.
Aç mısınız diye?
- Açız!
- Aç!
- Aç, aç, aç!
- Sonra tok olsak ne olacak?
- Birazdan yeniden acıkacağız.
- Öğünün garantisi yok.
- Üç günlük stok yapacağız!
- Açız!
- Aç, aç, aç, aç, aç!
- Koy sofraya tabağı.
- Elini çek ve hızlı kaç!
- Yoksa.
- Makarnayı katık.
- Ellerini ızgara yapacağız!
- Açız ulan!
- Aç, aç ,aç, aç!
- Bırak mecaz-ı mürsel edebiyatını.
. - Sofraya bereket saç!
- Hakkımızı yiyenlerin acısını
- Önümüze yemek koyanlardan çıkaracağız!
- Sadede gel ey geveze!
- AÇIZ, AÇ, AÇ, AÇ!
- Altın yumurtlayan tavuk olsan.
- Uzun vade hesabımız yok.
- Seni boğazlayacağız.
- Ve atıp altın kabuklarını.
- Yumurtanın sarısını yutacağız!
Soru iptal!
Gelsin derhal yemek.
Olan bu.
Makarna üstü.
Hakir kara mercimek.
Mercimek.
Az gelir aça.
Toka züldür elbet.
Kaşık ulan eşşek!
Çabuk kaşık!
Ekmeği bol koy.
Olma sırnaşık!
Geçti Yakup derhal.
Elde kaşık tabak başına.
Geçti Haşim.
Geçti çipilim.
Simurg kuşum!
Geçmedi Ayşe.
Kapak kızı ne de olsa!
Ona kapı çok.
Al makarnalı kara mercimeğini de...!
Bir tabak.
Üç kaşık.
Başka tabak yok.
Hepsi bulaşık.
Tabak kaşık.
Kaşık mercimek.
Mercimek makarna.
Makarna kola.
Kola koku.
Koku göz.
Göz mide.
Mide yürek.
Karmakarışık.
Ne naz.
Ne namaz.
Ne niyaz.
Ne sofra duası.
Daldırdı kasığı Yakup doğru açıdan.
Yuttu ilk lokmayı.
Daldırdı Haşim yanlış açıdan.
Düştü kaşık.
Kaptım kaşığı ondan önce.
Fırladım lavaboya yıkayacağım.
Haşim baktı gözüme şaşkın oğlu kızgın.
Öyle de yerdim diye.
Anladım.
Ama yine de vazgeçmedim hijyen manyaklığımdan.
Görgü yesiri kesildim.
Dedim lavabo bir adım.
Tutup kaşığı çalkaladım
Fakat o bir adımda beş kaşık öne geçti Yakup.
Çipil gözlüm.
Bücür boylum.
Değerlendiremedi avantajı bu safhada.
Çünkü yüksekti masa.
Ve çipilimin boyu kısa.
Tarihi hadise yani!
Tuttu devrimci damarım.
Bir hamle kaptım bir yüksek sandalye.
Diktim üstüne çipilimi.
Eşitledim boyları.
Parladı gözleri.
Geçti Haşim de ondan iki kaşık öne bu arada.
Ve savaş ortasında kurtuluşunu.
Ölüm sebebi olan silahta bulan.
Çaresiz bir askerin silahını kavraması gibi.
Kavradı kaşığını çipilim.
Öyle korkak.
Öyle emin.
Öyle sağlam.
Ve kaybetmeye hazır.
Sapladı saplar gibi dostu olan düşmana.
Varlık ve yokluk sebebi.
Makarna ve mercimek mermilerine.
Kaşık büyüktü aslında mavişimin ağzından.
Fakat nazlanmadı anlamış gibi makarna ve mercimekler.
Geçerken minik boğazından.
Biz.
Hipodromda at yarışı izleyen.
İki İngiliz asilzadesi yüzsüzlüğünde izledik bu amansız yarışı.
Çıkışı gördük ama izleyemedik doğrusu varışı.
Ha Yakup.
Ha Haşim.
Ha mavişim.
Dayanın ha!
Daldı kaşık.
Çıktı kaşık.
Biz baktık.
İki apışık.
Yakup bakmadı Haşim’e.
Demedi kardaşım.
Haşim bakmadı mavişime.
Demedi yoldaşım.
Çünkü.
Bilin ki.
Açlığın kardaşı olmaz.
Ne de yoldaşı.
Nerede var açlık.
Orada ham hayaldir aramak.
Yarenlik ve arkadaşlık.
Ve kardaşlık isteyen.
Biri ona bölmeyecek.
On edecek biri.
Ve ancak böyle silinecek.
Yüzümüzün bu kiri.
Ama şimdi.
Umurunda değil.
Yakup’un,
Umurunda değil.
Haşim’in ve Maviş’imin.
On ile bir.
Demir kaşık işle.
Tabağa gir.
Ağıza gir.
Ne yalan söyleyeyim ben de.
Taraf tuttum bu işte.
Ağızın küçüklüğüne.
Ve kaşığın büyüklüğüne.
Lanet ettim her girişte.
Yakup’la Haşim’in içimden ellerini tuttum.
Ve koca rezil ağzımla lokmaları.
Maviş’imin yerine yuttum.
Takviye yetiştir çavuş!
Bitti tabak bir daha!
Nihayetinde.
Sonludur yaşam.
Sonludur ölüm.
Sonludur savaş.
Ve sonludur elbet.
Aş.
Ve dahi.
Onun da.
Bulundu dibi.
Öyle ki.
Tabağı götürsen bulaşığa.
Mümkün değil.
Kullanılmış olduğuna.
İnanılıp yıkanılmaz.
Kalktı sofradan üç kirli baş.
Öylesine olağan.
Öylesine doğal ki.
İnanılmaz.
Velhasıl bir öğünlük.
Giderildi açlıklar.
Ardından her kirli başa.
Dağıtıldı harçlıklar.
Ayşe biraz bozuldu.
Düştüğünden hissesi.
Bize de bu utançtan.
Çıktı şiir kıssası.
Yazsan kepazelik!
Yazmasan irezillik!
Kaldırdım baş hizama.
On kiloluk.
Ton ağırlık.
Maviş yükümü.
Ola ki öpüp koklayacağım.
O davrandı benden önce.
Kondurdu alnıma hayat öpücüğünü.
Mavişim.
Dedim.
Çipil çocuğum!
Yine gel.
Koma buralarda naçar beni.
Islah et beni unutkanlığımdan.
Tımar et beni hamlığımdan.
Güç ver bana.
Gelirim.
Demedi.
Gelmem.
Demedi.
Sadece tutup salladı başımı.
Ve ben bırakırken onu elimden.
Serdi yere naaşımı.
Ya?
Dedim.
Yanımdaki yoldaşıma.
Gördün mü?
O baktı anlamamış.
Kaldım yine tek başıma.
-Açız ulen göbel!
-Açız, aç, aç, aç!
-Tok açın halinden ne anlar?
-Durma öyle önümüz sıra.
-Kaç, kaç, kaç!
Ve hiçbir şey yaşanmamış gibi.
Ve hiç yokmuşlar gibi.
Hiç yaşamamışlar gibi.
Ve her sefer böyle olması şartmış gibi.
Hakmış gibi.
Müstahakmış gibi.
Gittiler.
Gitti Ayşe.
Gitti Yakup.
Gitti Haşim.
Ve doyunca karınları.
Ve olunca ceplerinde harçlık.
Sofrada olan yokmuş gibi.
Yeniden sahiplenerek küçük kardeşlerini.
Önlerine katarak.
Koruyup kollayarak.
Gittiler.
Gitti maviş gözlü çipil çocuk.
Gittiler!
Bir toz bulutu kalktı arkalarından.
Arkası yangın yeri.
Kurşun dökülmüş kulaklım.
Koca yutucu.
Bu sefer.
Hiç olmazsa bu sefer.
İŞİT ULEN GÖBEL !
Kayıt Tarihi : 1.2.2018 18:06:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!