sabah ayazının havaya düştüğü zamanlarda
bir ürpertiyle uyanılır yataklardan
bir bardak çaydan iki yudum alıp düşülür yollara
her sabah döner yada dönmez düşüncesiyle
helallik aldıktan sonra
hep akılda olan ama aslında hatırlanmak istenmeyen
sanki hiç başa gelmeyecek bir şey yaşanır
hayat dediğin maden işçisiyle eş değer değil
tarz farkıyla yaşarlar vakti
hiç bir zaman maden işçisi olmamış gibi
sonrası her gün
haberlerde söylenir ölmüştür bir o kadar madenci
sonra sessizliğe bürünür televizyonlar
sessizliğe bürünür tüm memleket
ateş düştüğü yeri yakmakla hükümlü
karanlıktır bileklerinden akan ter
kazmayı dağın sert taşları yüklenir
boğazındaki lokmanın kiridir kömür
geleceği düşlemek hakkı değil
o bir maden işçisi çünkü
dar tünellerde kazarlar kendi mezarlarını
vurur grizular yaşamlarını göçüklerde
kahrını anlamak için hayatın
hüzünlü kömür siyahı rengindedir şehirleri
gökyüzü ne anlam ifade eder
güneş ne demektir
ölümle birer ladestir maden şehirlerinde yaşamak
son kazmayı vurur azrail ölüm fermanını damgalar gibi
burası madenci şehri
matemli kadınların memleketi
hayatın zamansız mezunu ettiği yitikler kenti
burada son baharlar ilk baharlarda yaşanır
kimler ocağın bu raylarından geçti
acaba şu eski fırçaya kim dokundu
kim minik zeynebin duygusunu yaşayarak hüzünlendi
kim söyledi yanı yanık madenci türküsünü
yangınlar yükselir yerin bin kat altından
cehennemi andıran kuyulardan çıkan dumanlar
mehmetler taşır gökyüzüne
kara günler bekler kara kömürün kadınlarını
acılar yüreğinde nasır tutmuş kara sevdalı kadınların
her sabah kahramanları helalleşerek ölüme giderler
cenge gider gibi
zeynep düşlerin hep en güzelini kurardı
kara elmas karası gözleri akşam üstleri camın önünde
babasının gelişini gözlerdi madenden
kara kasketli adamın yorgun argın gelişini
mehmet kızı zeynebe doğru kara kasketini sallardı gülerek
gözlerinde kara bulut hiç mi hiç görülmezdi
hey gidi günler şimdi gönül burkan bir çocukluk hikayesi
zeynebin umutları o pencerenin önünde
kucağında kara yüzlü bebesi
adeta dünyanın adaletsizliğinin simgesidirler
en ağır koşullarda can korkusuyla çalışıp
en düşük maaşı alan maden işçileri
bir selda bağcan türküsü söylenir
”umutsuz bir sonbahar günüydü
çocukları uyurken çıktılar
ereğli sokaklarına
üzülmez’e gidiyorlardı
kır düşmüştü kemikten şakaklarına…
giderim bende bende
bir arzum kaldı sende”
baba mesleği madencilik
dede madenci oğul madenci ,torun madenci
bu memlekette madenciler sadece ölümle anılırlar
kara bir ışık
madenle birlikte çöker içlerine
haykırırlar acıtan bir sesle
ölüm çukurlarında
ağlatan bir haber manşetlerde
bir mucizedir özgürce ölmek
tek teselli dün dünde kaldı
yarına Allah kerim
redfer
İlyas KaplanKayıt Tarihi : 22.4.2018 13:00:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!