Aşk tek başına yaşanmaz.Yaradılışla sunulmuştur bize aşk.. Aşk acı verirse, hevestir, coşkudur. Heves ve coşkudan kurtulan acı çekmez. Aşk huzur verir, uykusuz kalsan da..
Acıyı veren sabırsızlıktır. Acıyı veren cehalettir. Beşerin, aşkın ne olduğunu bilmediğindendir. Aşkın gerçek kudretini bilen acı çekmez. Yürek yanar ama acıdan değil.
Aşkta acıyan yürek değildir. Aşkta acıyın akıldır. Akıl aşka tutsak olursa, tutsaklık acı verir.
Aşk serbest bırakıldığında güzeldir. Asla bitmez. Aynı evi, aynı işi, aynı hayatı paylaşsan bile asla bitmez.
..
vardı ya bizim evin altında çam ağacı,
İnan geçmiş için çektiklerim çok acı,
sanki benim için kuruluyor dar ağacı,
yaşatmıyor artık bıktırıyor inan bu acı,
derlerdi senin dedene bizim oralarda hacı,
onun yaptıkları veriyor tüm insanlığa acı,
bende dikeceğim bir gün hayat ağacı,
..
Zaman gece yarısı,dışarıda fırtına ve yağmur.bense ıslak gözlerimle buğulanmış cama ismini yazıyor ve seni düşünüyorum.Hani bir şarkımız var ya; işte onu söylüyor ve belki gelir diyorum.O anda ' Hayatım ben geldim.' diyen bir ses duyuyorum ve karşımda SEN.' Birtanem hasretine daha fazla dayanamadım.Sana senin olmaya geldim.'diyorsun.Seni kollarımın arasına alıyorum ve o aşka,hasrete susamış dudaklarını öpmek için uzanıyorum ki; kahrolası gök gürültüsü buna engel oluyor.Anlıyorum ki gördüklerim ve öpmek için uzandığım kız gerçek değil.Meğer hayal görmüşüm.Bi anda seni hayallerimden bile ayıran o gökgürültüsüne isyan etmemek için kendimi zor tutuyorum.Ve o anda hırsımı almak için yumruğumu kaldırıyorum önümde duran o buğulu cama.Tam vuruyorum ki,bir anda duraklıyorum.Elim gitmiyor.Çünkü o buğulu camda ismin yazıyordu.İşte o anda içimden bir şeylerin akıp gittiğini hissettim.anladım ki; meğer seni cama değil de kalbime yazmışım.İşte seni böyle severken hayallerimde bile sana kavuşamamak be ni çıldırtıyor.içimdeki hasreti bir türlü atamıyorum ki.O anda tekrar 'Hayatım ben geldim' diyen sesi duyuyorum.Bu sefer heyecanlanmıyorum.Tekrar arkamı döndüğümde hayalinle karşılaşırsam dayanamam.Artık gücüm tükeniyor,ama o ses yineleniyordu.'Duymuyor musun? tatlım.Sana senin olamaya geldim.o camın önünde ne yapıyorsun'diyen bir ses ve gözlerimden akan yaşı silen bir çift el.'Bakıyorum ki bu defa hayal değil gerçek.Ve sana sarılmak için kollarımı uzatıyorum ki ikinci bir gök gürültüsü buna engel oluyor ve bir daha anlıyorum ki yine hayal görmüşüm. Artık bu sefer yumruğumu kaldırıp var gücümle cama indiriyorum.Elimden akan kanlar camda yazılı isminin üzerinden akarak iniyordu.Canım yanıyor.Ama bedenim değil,kalbim yanıyordu.Yavaş yavaş gücüm tükeniyor,acı veriyordu.Elimden akan kanlar kalbimi yavaş yavaş suluyarak beni bitiriyordu.Bense o anda' Seni Seviyorum.Ne olur gel.Daha fazla acı çektirme.'diyerek haykırıyordum.her ne kadar sen bana acı çektirsende ben son bir defa elimden sızan kanla buğulu cama birşeyler yazmaya çalışıyorum.
..
İmkansız bir aşkın çocuğunun adı ‘ACI’ dır.. Her zaman itilip kakılmaya mahkum.. her daim kırılmaya müsait bir çocuktur O.. Aslında bir acı meyvedir..
Aslında O hiç istememiştir bunu.. Ama onu var eden sebepler o kadar büyüktür ki.. Onu var eden aşk o kadar kutsaldır ki.. O nun bir ömür yaşayacaklarını bile göze almasını sağlamıştır aşkın sahibine.. Acımasız yapmıştır.. bile bile ateşe atmıştır O çocugu..
ACI.. Ne kendini kendinden soyutlayabilir.. Nede var olmasına neden olanları unutabilir.. Onların yakasını hiç bırakmaz… İntikam alırcasına peşlerinden koşar imkansız aşkın sahibinin..
ACI.. Bilmez yaşananları.. anlayamaz o büyük sevdayı.. Suçlar.. neden diye sorgular..
..
Terasta yan yana oturuyorlardı. Kadın hafifçe doğrularak sandalyesini biraz geriye çekti, erkeğin çaprazına, kalın bir çizgi uzadı sanki tahta tabandan gecenin sessiz karnına. Bacaklarını erkeğin dizlerine uzattı, erkek avuçlarının içine aldı kadının ayaklarını. Huzurlu bir göğüste uyur gibiydi kadın, kıpırtısız, sakin. Fakat düşünceliydi. Bronz bir aşk gibisin dedi erkeğe, öyle parlak ki yüzün, altın parlağı, ay hilal değil de dolun sanki bu gece... Huzur ve acı aynı yerde nasıl barınabiliyor diye düşünüyorum şu an. Bronz bir acı gibisin demeliyim… Biliyor musun neyle sıvadınsa yüreğini o harç akar gözlerinden de. Acı benim, ben içimdeki acıyla yüzünde gördüğüm sessizliğe dökülüyorum senin. Sense bu gece çareye geldiğim bir tapınak gibisin, duvarları bronzdan. Kapını çalmaya korkuyorum ses vermeyeceksin diye. Ses çarem olmayacak, ses vermese diyorum bir yandan da…
Ben yüzünü bile göremiyorum senin dedi erkek, sadece saçların, şu esinti bile sanki gideceğinden tedirgin de ondan hafif dokunmakta dalgalarına, var mısın gerçekten diye düşünüyorum yoksa hayalimin bir yanılsaması mı ay önündeki siluetin...
Sabah olacak ve bu gece bitecek dedi kadın, acı çekiyorum, yanımda olduğunu bile bile, yüzüne bakarken bile acı çekiyorum, yarın var diye acı çekiyorum çünkü yarın yoksun, yarın yok.
Bu gece bitmeyecek dedi erkek ben olmasam bile.
..
Bu akşam dokunma ne olur be hancı,
Derdimin dermanı işte o yabancı.
Boş bırakma kadehi doldur be hancı,
Sevmişim, vurgun yedim bitmiyor sancı. (dinmiyor acı.)
Bu akşam çok efkarlıyım çal kemancı,
Meftun oldum anlamadı o yabancı.
..
ACI DA VAR TATLI DA
Acı varmı var
Tatlı o da var
Yaşamak seni bende
Hem acı hem tatlı yar.
..
Çal kemancı dinmez içimdeki bu acı
Bu dünya oldu bana hepten yabancı
Gönlümü harap etti giden o yalancı
Arıyor gönlüm onu bulamıyor ne acı
Çal kemanı nasıl olsa içime oturdu acı
..
Ne olur gülümse, ağlatma beni
Gülmüyorsan bari acı söyleme
Terkedip giderek dağlatma beni
Kalmıyorsan bari acı söyleme
Bağrıma saplanıp öldürür sözün
Ne oldu da böyle gülmüyor yüzün
..
Dudağımda bıraktın acı bir kahve tadı
Her busenin ardında yakan ayrılık vardı
Dağıttım yıldızlara bu gece efkarları
Dudağımda bıraktın acı bir kahve tadı
Yansın bütün yıldızlar alsın bende ki harı
Yıkılsın üzerime bin kez hüzün duvarı
..
O yılların gençliği bu acıyla huzur bulamaz tesellisiz! Konuşmalılar... ve yapıyorlar bunu çok şükür: “Başka ülkelerin şablonları Türkiye”ye oturmaz. Dinin sosyolojik boyutunu gözönüne alamadık” diyor tv”de, o günlerin yüreğinde incelen sızısıyla”. Ortak noktalarımızı artırmamız gerekiyor diyorlar, Kürt vatandaşlığını dile alarak. Umarım gelişecekler. Umarım, Kürt devleti sefilliğinden arınırlar. Umarım bu ortak noktaların artması denilen ile Kürt okulu, Türk okulu, din kılıklığı okulu diye bir uzlaşmaya gidilmez! Kürtçe bir lehçedir, kürt dedikleri Türk milletinin efendisi olan köylüsüdür. O efendilik kazandıralacak! Bundan endişe etmiyorum. Kürtçe lehçeleriyle tiyatro, türkü, folklor seslerinin renklerini zevkle izleyeceğim. Lehçeler dillerdir, her dil yaşayan bir varlık, ardıllık, öncellik kabullenmez.
Bu saldırı masrafları dilerdim ki, yaşam için imdat bekleyen topraklarını işlemeye hem de kavuşmak uğruna harcanmaya özen büyüyecek. Doğa hasret köylüsüne, millet üzgün efendisinin bu acı isyanına, efendiler efendi olmayı sevecek mutlak! Evet, ülkeler arası ilişki sinsilik barınağıdır, çok kurban düşer tuzağına! Ülke acı vermez, acı çektirmez! Ülkede insan diye dolaşan, cebindeki eliyle acı üreten mahlukatlıkların eseridir bu.
Doğaldır, çete oluşunca savaşılacağı. Bu çatışma oldu, evet! Her tekrarda hep olacak üstelik kayıtsız şartsızca, evet! Biri çeteliğe kışkırtılan kurban, diğeri mücadele için darbe düşünen kurban. Bir savaş, asla ve asla vahşetsiz değildir. Hep masum başlar her şey. Masumlar çekecektir bu şiddetin arsızlığıyla doğacak felaketin acısını, para babası kişner iş becerisinin toplattığı serveti.... Çete de kurban, darbe de kurban, kazanan para babalığı o bilinmez, o görülmez mahluklar... Başabakan da diyor ya, “onlar bizi görmez” diye...
Çok eminim ki, konuşmaya başlarsa o yıllardan o acıyı çekenler, bilenler, görenler, hissedenler... zira, yas tutabilmek için bir gerekliliktir, önce dile alabilmek, ağıtlar böyle dökülüyor dillerden... Çekenler ama derler ki, bir Türkiye içi sorun ile bağdaştırılmaz bu, taa tazminat devrinden başlayarak o kaynatılan 68”li, 78”li yıllarında türetilen tuzaklardı... Tuzağa düştüler sadece. Şimdi gelişmeye, ABD”yi, Avrupa”yı iyi anlamalılar. Tarih kendini, uygarlığı taşıyan yüreklerin kaleminden yazdırdığını iyi bilmeliler. Tarihi yazacaklar hevesi de bu kabuklaşan zorbalık ülke diye kürt devleti soytarılığının bir icat benzerliğidir, bunu iyi bilmeliler. Arap gibi kin, Yahudi gibi ırk kabuklanan para sırtarıklığını iyi bilmeliler. Bir kabuktur, kırılmalı! Irk: seni ellerimle öldüreceğim, öldüremezsem öldürteceğim, demektir!
..
Öyle bir derde düşürdün beni
Dert huzursuz oldu derman da mutsuz
Uykularım dar ma dağın kirpikler huzursuz
Yüreğimi sorma acı,acı çekiyor
Çöllerde geziyor sanki dudaklar
Gözükmez oldu da şimdi uzaklar
..
Bir ömür boyunca bulamamak,
Yollarını soramamak,
Yaralara merhem sürememek,
Ne acı... Ne acı...
Gözümün yaşını sileyim derken,
Umutlarıma kavuşayım derken,
..
Acı içinde
Bir ekmek parası kazanmak için
Acılar yaşadık acı içinde
Hayata tutunup yaşamak için
Acılar yaşadık acı içinde
..
Söylesene aşkın neyi yalanmış
Bunca kahır bunca acı yalan mı
Bazen güle bazen kara taşadır
Bunca kahır bunca acı yalan mı
İçimdeki güneş günden karamı
Aşkım açtı yüreğimle aramı
..
Bir gün aşk ile acı saklambaç oynamaya karar vermişler
Aşk saklanmış acı ise aşkı aramaya koyulmuş
Acı hertarafta aşkı aramış aramasına ama bulamamış
Son bakmadığı yer çalılıkların arasına bakmaya karar vermiş
Meğer aşk orada saklanıyormuş
Acı eline aldığı çomakla çalılıkların arasına daldırmış
..
Kim biliyor söyleyin, acılar kaç çeşittir ?
Var mıdır büyük acı, ayrılıktan da öte
Büyükler demişler ki, 'Ölüm ile eşittir'
Var mıdır büyük acı, ayrılıktan da öte.
Giden ağlar geriye, bakar boynu bükülür
Visal umut edilir, hasret kahrı çekilir
..
Seni sevmek,elini tutmak,kokunu hissetmek,
sonrası hep acı çekmek...
Seni anlamak,sana alışmak,seninle var olmak
Sonrası hep acı çekmek..
Seninle gezmek,sinemaya gitmek,eğlenmek,
sonrası hep acı çekmek...
..
Nedenini bulamadığın acı ,
Kendi ayağına taktığın pranganın acısı.
Öldürmeyen acı güçlendirir derler,
Yalan, inanma.
Acı eşiğin yükselir sadece,
..
esme rüzgâr acı acı
gönül denen gül ağacı
kırma dil sen gönle acı
iki cihanda bu gönül
senden olur hep davacı
..................................
..