zalim olan denli eller,
gitmiş olsam gurbet eller,
diyar diyar gezdim iller,
ne bilsin ki gurbet aci,
varip gitsem gezsem çöller,
anlat durur susmaz diller,
..
Önceki gün olacak. Evet, evet önceki gün... Vedalaşmadan gittiğin gece. Yalnız dünyama beni terk edip, veda bile etmediğin o gece... Saat kaçtı biliyor musun? Hatırlıyor musun o saati? Tamı tamamına 00.20 idi. Evet, gecenin ikinci yarısı ve saatin zaman ibresi 00.20’yi gösteriyordu... Sen... Sen. Sense, veda bile etmedin giderken. Bekledim... Bekledim. Seslendim ardından defalarca... Ama, yoktun. Duyuramıyordum sana sesimi... Bir ölüm sessizliği kaplamıştı geceyi. Umutların bittiği andı... Sevdalımın ise, terk ettiği an... Bir veda etmeden. Hoşça kal bile demeden... Acı geldi bana bu ayrılış... Çok ama çok acı geldi. Sana öyle alışmıştım ki artık.. Veda etmeden ayrılman bile, o anımı zehir etmeye yetiyordu.
O an; sanki gözlerim dolu dolu oldu. Akacak sandım yanaklarıma... Ama akmadı. Akamadı... Çünkü, kendini tutuyordu. Bu sevdaya güvenemiyordu... Çok acı vermişlerdi ömründe. Yeniden bir acı çekmeyi kaldıramazdı, zayıf yüreği... Ondandı akmayışı. Fakat... Fakat sen, dönüp gitmiştin aniden. Ardına bile bakmadan... Bir veda bile etmeden.
Kalktım monitörün başından. Boynumu büktüm. Fişini söktüm bilgisayarın.. Evet... Yalnız dünyamda, yalnız odama, yalnız ve soğuk yatağıma dönecektim. Başka çare mi bıraktın bana..? ! Hayır.. Bırakmadın. Canın sağ olsun güzelim. Sen, sağ ol... Ben alışkınım, bu tür yalnızlıklara. Buna benzer acılara... üzülme sen. Hiç üzülme... Buna da katlanırım nasılsa... Yüreğim, eski acılarına yeniden döner. Tekrar yaşarız, o özlem dolu saatleri... Üzülme sen. Sen üzülme sevdalım. Haaa, bir sorayım bakalım. Fena alıştım ben bu “Sevdalım” kelimesine... Sana “ Sevdalım” diyebilir miyim? Bu duygulara ne ad vereceğimi bilemiyorum da... Hani sana sorup, bir izin alayım dedim. Ne de olsa bizimkisi, aşk değil... Onulmaz yara... Olması mümkün olmayan bir iş... Bir umutsuzluk şarkısı..
O şarkının adını, senin koymanı isterdim. Onun için sordum... “ Sevdalım “ diyebilir miyim sana? Gizli de olsa, zaten çok kez söyledim ya... Bunu sen de anla-dın. Çünkü sen de bana, birkaç kez “ seviyom ya, canım benim..” dedin. Ama ben başka yorum yaptım... İlle de bir isim vermek şart değil. Öyle de kalabilir. Sana acı verip, sıkıyorsa arkadaşlığımız, sıkılıyorsan, hemen noktalayabiliriz... yeter ki sen, acı çekme, üzülme.. Kendini suçlu hissetme. Ben alışkınım, böylesi buruk vedalara... Onun için sevmem vedaları.
O geceye dek; seni başka duygularla hiç düşünmedim. O gece, yatağa girince farkına vardım bunun... Meğer ben sana, ne çok bağlanmışım..! ? Alışmışım...O, aniden gidişin, vedalaşmadan ayrılışın etkilemiş olacak beni... Aldın, götürdün uykumu benden... Uyuyamadım sabaha dek.
Sabah ezanı okunurken ben, hala seninleydim... Ve, seni düşünüyordum güzeller güzelim.. Sevdalım. Ne çok da alışmışım farkında olmadan sana. Tiryakin olmuşum... Bağımlın olmuşum da, hiç haberim yokmuş. Ezan okunurken bile; sana yazacağım sözleri düşünüyor, dudak ucunda biriktiriyor, dilimle tekrarlıyordum. Ne yaptın sen bana, söyler misin? Ve, o andan itibaren, bir roman tasarlamaya başladım, usumun derinliklerinde... İçindeki kahramanları biz olacağız. Hadi hayırlı-sı... Bakalım bu serüven, bizleri nerelere sürükleyecek? ! Bugüne kadar hiç olmadı ama, bu kez hayırlı olur inşallah. Bekleyelim, görelim. Belki ben; yalnız başıma yaşarım bu sevdayı da...
Senin mutlu geleceğin var önünde. Er ya da geç bu kesin... Onu etkilemeye kimsenin hakkı yok. Benimse, hiç yok... Tabii, bana göre... Onun için; tek taraflı ve de yalnız yaşanan, bir sevda olmaya mahkum benimki... Sana ve sizlere kıyamam. Fakat, tarafsız olarak düşünürsek, “sevmek “ ne haram, ne yasak, ne de günah... Hele bu benimki gibi, tek taraflı garip, zararsız bir sevgi olursa... Zaten ömrümün son baharını yaşıyorum.. Başka baharları soldurmaya hakkım yok.
..
1999, Ağustos 17'i depreminin yaşandığı Yalova'da eski bir evin onundeyiz; evin bütün kolonlarında o tarihin izlerini, çatlaklarla görebilirsiniz.Eski renginin yeşil olduğu belli olan bu ev; rutubetle, üzerinden geçen yıllarla birlikte kahvenin en yaşlı tonuna dönmüş; duvar diplerinde ise nemden küflenmeler...Belki de deprem altında kalmış bir çocuğun duvara çizmiş olduğu oyuncak evler bile duvarla çatlamış tam orta yerinden.Keşke, diyor insan hepsi öyle çizilmiş evler olsa da, kimse acı çekmese!
.Iste bu evin icinde o yasli annemiz, anacigimiz Muhayyer Teyze'nin, kuculmus masmavi, cekik gozlerini gormek insana aci veriyor inanin.Kapiyi yavasca aciyor Muhayyer Teyze, kamburlamaya az kalmis sirti; icinde onca aciyi barindirsa da gulen bakislarini buluyorsunuz karsinizda, size hemen bir cay ismarlayip hem de kendi elleriyle ' Zahmet Olmasin' ' sozune de kizan bir durusla agidini yakmaya başlıyor.Sımsıcak çay eşliğinde acı bir hikaye dinlemek.
Karadeniz Ereğlisi'nden gelip buralara gelin olmuş. Ah olmaz mışım güzel kızım, deyince de dolan gözleri boşalıyor insanın avucuna.Boğazında düğümlenen kelimeler o yaşlı narin elin yaptığı katı kurabiyeler gibi zor geciyor insanın boğazından.Muhayyer Teyze, bir teybe koyuyor türküsünü, kendisi de arada mırıldanıyor, birçok şeyi unutmuş gibi davransa da, bir kelimeyle ağlayacak bir pınar gibi duruyor gözleri.
Çeyiz sandığı da depremden sonra kurtardığı anılarından biri, onu kaybettiği evlatları yerine saklıyormuş evinde.Geçimi mi? Devlet maaşa bağlamış onu, şöyle ökçelisinden olmasa da dualarını eksik tutmuyor onlardan.Postacılar yoluyla evine bırakılan para, birkaç serserinin postacıları yolda kıstırıp parayı almasından sonra, polisler eşliğinde konvoyla olmasa da, evine özenli bir zarfta getiriliyormuş.
Muhayyer Teyze, üç çocuğunu depremden kaybetmiş, eşi ise yakın tarihte hayatını kaybetmiş, evinden ayrılırken bir sürahi su boşaltıyor arkamızdan, şansımız bol olsun diye.Ama ben, dayanamayıp ağlıyorum evin son çatlağını bitirmeden.
Y.Yaver
..
Dünya çok güzelmiş amma
Acı günler yetti bana
Yaşamadım kana kana
Acı günler yetti bana
Ben dünyaya niye geldim
Ne ağladım ne de güldüm
..
Yalnızlık yüreğimde derin bir kuyu... Bütün dileklerim birikse de içinde, duygularım yine sensiz. Acılar yağan yağmur altında kuru daldır. Bütün su birikintileri dallarda asılırken, bir umut yeşermez o ağaçlarda ne yazık. Aklımdasın, bir çivi gibi. Ve sana gelmek ateşte yürümektir. Yanarken ayak tabanlarımla, sana koşmak yüreğime su serpecektir; ama sen yoksun. Hüzün ve ıstırap gözlerimin sensizken cezasıdır. Seni görememek, gözlerimi korla dağlamaktır. Bir su birikintisinde yaşar, balıklar. Bil ki göz alıcı balıklar, göz çukurlarımda çırpınmaktadır. Ağlamaktan kupkuru gözler düşer bahtıma. Aşk boyun eğmek midir ey sevgili? Boynum yanında hep kıldan incedir. Neden sevgili seni düşünmek boynuma ip geçirir; hayatımı darağacına çevirir? Ölmeyi istemekteyim, seninleyken ve sensizken. Sen varken de yanımda kaderim değişmez. Ellerin bir silahtır yanımda. Kurşun olurken karşında, beni benimle vurmaktasın. Ey sevgili, yanındayken bile kan içindeyim. Kanım boşalırken yüreğimden, en son damlasında can gibisin, bunu bilir misin? Bir acı tattır aşkın hayatımda. Aşkınla sersemsem ve serseriysem, aşkın hançeriyle öldür beni. En azından kum saatindeki her kum uçsuz bucaksız çöl olmaz bana. Seni beklerken her kum tanesi kadar mecnunum. Ey sevgili ben sana mecburum. Dağların yamaçlarında mor menekşeler, gözlerin kadar güzelken, şimdi neden uçurumları göstermektesin bana. Bir insanım ben. Senin yanında içimde biriken onca suya rağmen, açılmamış bir musluk gibiyim. Bir içimi döksem, dünyanı su basar. Gülüşlerin, bakışların, sesin raptiye gibi dökülür yollarıma. Senden kaçsam da sana gelsem ayaklarım kan içinde kalır. Acıya dayanmak bir yere kadar. Senin bana çizdiğin yol, sonsuza kadar. Sana koşmak, senden ayrılmak sonsuz bir ıstırap yaşatır bana. Söyle sevgili, bir insana çektirilen ıstırap, çektirene ne kazandırır? Ben acı çektikçe, sen mutluluk cümleleri kurmaktasın. Ey sevgili, madem ki o kadar mutlusun, gönlünü eğlendirmek için neden bana çektirmektesin. Ey sevgili bilmezsin ki, birisi acı çekerken bir başkasının ona bakarak gülmesi en adi komedidir. Neden benimle eğlenmektesin? Şu an, şu dakika terk etmeliyim bu şehri. Gel gör ki, terminal sensin, otobüs sensin, bilet sensin. Senden kaçmak istesem de, içimdesin. Ah yüreğim neden seni sever? Ah yüreğim, belki heyecan ister ama; yüreğim heyelana uğrar. Öyle dolarsın ki, yürek boşluğuma, seni içimden söküp atmak için, ölmem gerekir. Yüreğim ah, yüreğim! Kanlı bir eldivensin. Ah yüreğim ah, yine sevgilinin elindesin. Anlaşılan o ki, sevgili ile sen beni katletmektesin. Sen bana onca şiir yazdırmışken, şimdi seni bir kalemde silip atamamaktayım. Yüreğime öyle yazılmışsın ki, senden kurtulmak için gösterdiğim tüm çaba, ya bağrımı yırtmakta ya da hatıran kurşun gibi beynime saplanmakta. Ah yüreğim ah! Sevgili ile el ele verip beni öldürmektesin. Anlaşılan ben katilimi içimde taşımaktayım.
..
Bazı şeyler var ki, sadece acı verir
Bazı şeyler var ki, sadece mutluluk verir
Bazı şeyler de, ikisini bir verir
Acı bırakmaz seni, sen mutluluğa sarıl.
Acı, insanı pişirir, iz bırakır
Ömrünce unutamazsın, ruhunu daraltır
..
gözlrim dalarken uzaklara
seni unutmak zorunda olmak ne acı
uzatırken ellerimi uzaklara
ellerini tutamamak ne acı
unutmak en sevdiğim şeyleri
uzaklaşmak teninden kokundan
..
Neye benzemek istiyordun mutsuzluğum
Çayın çok demli olduğu sohbetlerde öptüm seni, acı acı ve ne var ki hiç bir yerinde bulamadım ne kadar baktıysam hüzne..Acıyor olmasından korktum kelimelerin.Suyun hiç bu kadar suya benzemediği saatler vardı odada, suya baktım, suya bakmak, boş bir bardaktaki kuruluğa ağlamak. Aslında suyun bu kadar ıslak, bardağınsa bu kadar kuru olmasından korktum. Ve bir yudum da sana içirdim mutluluğumuz dan.
..
Bu doğum zor olacak,
Kullar acı çekiyor...
Domur var çatlayacak,
Dallar acı çekiyor..
Yağmur kuru,toprak aç...
Hepten mecalsiz ilaç...
..
Acı hep aynı acı
Değişmesi gereken biziz belki de
Vazgeçmeliyiz konukluğumuza
Çünkü; acı
ağırlamasını bilmez misafirini.
..
Beyaz ayrılıklar bıraktın saça
Acı tohum ektin sen yüreğime.
Hasreti yükledin, bilmem ki kaça?
Acı tohum ektin sen yüreğime.
Suskunluk kilidi vurdum dudağa
Acı hamurunu kardım yüreğe
..
Korkuyorum ”haklıymışsın” denilmesinden. O kelime bana söylendiğinde, yüreğime bir şeyler saplanır; acı duyarım. Böyle bir haklılık payı verilmesi hiçbir zaman sevindirmez beni; aksine bir şeylerin daha kaybedildiğinin itirafıdır bu.
“Sen haklıymışsın” duymak istemediğim ancak diğer yandan duymam gereken de bir söz; acı verse de… Sonra “keşke”ler uçuşur zihnimde, bunlar kelimelere dökülse de dökülmese de… Bu kez, keşkelerin sivri uçları batar “haklıymışsın”ın ardından, yüreğimin duvarlarına çarparak, dışarıya çıkmak istercesine… Bu keşkeler senin/sizin yüreğinizde de hasar yapmıştır, eminim.
“Sen haklıymışsın” sözünü; sevdiğim, değer verdiğim insanlardan duymak bana çok acı verir. –ki her insan değerlidir gözümde ve gönlümde- Ta ki gördüğü, yaşadığı, yanıldığı, düştüğü, acı duyduğu halde yanlışında ısrarı olmadığı sürece…
Evet öyle, sevdiklerimden duyduğum “haklıymışsın”lar ile yüreğime bir şeyler saplanır hemen. Yine bir şeyler yitirilmiştir ve bu bazen çok büyük şeyler olabiliyor. Telafisi çok zor ya da imkansız…
Küçük şeylere göz yumduğum, sustuğum çok olmuştur. Hani düşe kalka ayakta sağlam durmayı öğrenmek adına…
Ben çok bilirim, her şeyin doğrusunu bilir, doğrusunu yaparım gibi bir iddiam yok; asla olamaz. Kimsenin böyle bir iddiasının da doğru olması mümkün değil. Mesele “görmek, görebilmek meselesi, “farkındalık” meselesi… Bazı şeyleri bazı kimselerden daha iyi görebildiğimi söylemektir benimkisi ve “görünen köy kılavuz istemez” misali… Görünenlerin ot mu, çöp mü olduğunu; duvara vuran gölgenin çiçek mi böcek mi olduğunu görmek ya da sezmek “farkındalığı”dır bazılarıyla aramızdaki fark.
..
‘Ölmek için güzel bir gün‘ dedi ihtiyar…Sanki ölümle randevusu vardı.Sonra usulca oturduğu kanepeden kalkarak pencereye doğru yürümeye başladı. Elinde tuttuğu kırmızı şarap şişesini usulca havaya kaldırarak kırık bir tebessümle ‘elveda hayat, bu benim tercihim değildi..ki öyle olsaydı bile..Sanırım o vakit bu vakitti’ dedi…dışarıda yağan yağmura aldırmadan pencereyi açtı..yüzüne vuran yağmur tanelerini yudumlarcasına içine çekti…Toprağın kokusu ve yağmur tanelerinin yere düşerken çıkardığı o ahenkli ses, kararlı bir ordunun ayak sesleri gibiydi..Pencereyi öylece açık bırakarak kapıya doğru yavaş adımlarla yürümeye başladı...Kırmızı şarap, şişeden ufak ufak yere süzülürken, ihtiyar şarap şişesindeki son yudumu da kafasına dikip boş şişeyi usulca yere bıraktı.. kapı eşiğine kadar geldiğinde arkasını dönerek yıllarını geçirdiği evine puslu bir bakış daha attı..derin bir iç çekerek tekrar kapıya yöneldi… o kararlı orduyu selamlarcasına kapı eşiğinde birkaç dakika öylece durduktan sonra bahçede ki görkemli çınar ağacına kadar yürüdü..sanki her şey onun için daha önceden hazırlanmıştı…Bir merasim gibiydi çınar ağacının önü..Kafasını kaldırıp daha önceden hazırladığı ilmiğe doğru mağrur bir bakış attı..İlmiğin altında ki sandalyeye çıkarken biraz zorlansa da bir iki denemeden sonra nihayet başarmıştı…Önünde duran ilmiği boynuna geçirip, açık olan pencereden evinin derinliklerine hüzünlü bir bakış bıraktıktan sonra, sehpasından bıraktı kendini boşluğa… hayatı selamlarcasına ve ölümü kucaklarcasına hiç titretmeden bedenini, teslim etti ruhunu yaşlı adam…
Evet…işte hayatın dramatik sonu..
Aslında beklenen o kadar bolluğa rağmen çok az şeylerle huzur bulan bedenlerimiz büyük bir depremin artçılarında kendini kaybederek yenilgilere kucak açıyor…Hayatı başkaları için yaşamak fedakarlık ödülü ile taçlandırılsa da sadece böyle yaşamak, hayalkırıklıklarının ve yıkımların da habercisi oluyor....İnsan ‘ne derlerin’ acı acı kıvranmaların ve kıvırmaların çemberinde boğulup gidiyor..Çok sevmek, çok bağlanmak, savunmasız bir bedeni ve benliği de beraberinde getiriyor..İnsan kendi ölümünden ne üzüntü duyabilir, nasıl bir yıkım yaşar ki..ölmek, ölen için olması gereken bir şeydir..o an ve ya başka bir an..bununla ilgili bir tarih veya plan da olmaz..o yüzden ölüm öleni bağlasa da asıl sorun kalanın üzerinde büyür…Leckter; Acı çeken her ruhun kendine ait bir bellek sarayı olmalı' diyor..evet aynen öyle..Montein de aynı yaklaşımla şöyle diyor; ..İnsanın kaçıp yalnız kalabileceği sadece kendine ait bir yeri olmalı....Zaman zaman gitmeli, kendisiyle başbaşa kalmalı ve yalnızken de kendine yetebilmeyi öğrenmeli...Çünkü bir gün herşeyini kaybettiğinde bu onun için bir felaket olmamalı...
17 Eylül 2008-09-17
..
Hayat, güzel yaşam, mutlu olmak, değil mi istenenler, dön bak geriye neyi nasıl yaşadık, uzun uzun anlatırız olanları, bahaneleri, ahları, vahları, vicdan azaplarını, suçluluk duygularını, size yaşamınızı veren yürekleri unutmayın bayramlarda en çok onları hatırlayın, Anne ve baba ile dünyaya geldik, en çok saygıyı onlar hak ederler. Gözlerine gülümseyin, ellerini öpün, sevgi dolu sözleri akıtın yüreklerine, ilgi gösterin ve en önemlisi anlayış gösterin yaradılışın temellerine, kucaklayın gönülden, yaşamayan anne ve babaları dualarla anın, bu dünyada ölümünde bir gerçek olduğunu anlayın ve sıra geldikçe acıların yaşanacağını bilin. Eşinizi sevdiğinizi söyleyin bu size acı mı veriyor bu kadar mı zor? Düşünün ve karar verin. Bir ilişkide neler yaşadınız, neler yaşattınız, hangi duyguyu hissettiremediğinizin farkına varın, kendinizi ailenize verin, anlık girdaplarda kaybolmayın, olanlara tek başınıza anlam vermeye kalkmayın en büyük yanılgı budur. Sorun odaklı yaşamayın, sorunlarınızla yüzleşin, konuşun, tek başınıza üzülmeyin, ağlamayın, kararları yalnız almayın, gücü aile gücü olarak kullanın, aile içinde insan seçmeyin yani az yada çok sevmeyin, ayrıştırmayın, özelleştirmeyin fark yaratmayın. Beni anlamıyor diye yakınmayın, kişilerin içini okuyamıyorsanız, kendinizi ifade ediniz. Eşinizi yada çocuğunuzu suçlamadan, yargılamadan önce konuşun, duygu ve isteklerinizi anlatın onları da dinleyin isteğinizde ısrarcı olmayın. Mutluluk için yürüyün, olumsuz hükümlerle gözyaşı dökmeyin. İçinizde asla öfke ve kızgınlığı, birde kırgınlığı büyütmeyin, hayat sizi hasta eder.
Karşınızdaki kişinin size acımasını bekleyerek aşamayın, hasta olmadan hasta gibi davranmayın. Hastalığınızı sık sık anlatmayın. Size haksızlık yapıldığını düşünmeden önce olumsuz düşünceleri beyninizden silin. Hatalarınızdan dolayı kendinizden özür dileyin hiç ertelemeden bunu yapın. Affedin kendinizi ve kurtulun yanlışlardan ve aklınıza getirmeyin olumsuz düşünceleri.
Şunu asla yapmayın. Anı keyifsizleştiren gelecek endişesi içinde kaybolmadan, yada geçmişin acı ve üzüntüsü ile keşkeleri tesbih gibi çekerek nefes almaya çalışmayın. Kendinizi boğmaya çalışmayın. Yorgun ve mutsuz insan profilinden çıkın bakın, ruhunuza acı vermeyin, olayları çok anlamayın hayat bitiyor bakın ey insanlar, ömür gidiyor yaşanacak yıllara koşun gülümseyin hayata, aldığın nefesin değerini bil. Pozitif düşün pozitif yaşa, içindeki gerçekle buluş, durarak yaşama, yürü yeşil ormanlarda oksijen depola, gez, bak ve gör güzellikleri. Kalan yaşam süremizde sevinç ve coşkuyu içimize dolduralım. Yollara sevgiyle çıkalım. Güneşin ışığını içimizde yaşatalım. Gözleriniz hep sevgiyle parlasın. Biz insanlar çok harikayız, yaşam bizim hakkımız, dolu dolu yaşayın ve sevgiyle kalın.
..
MARMARA SALLANIYOR
2000'e bir kala marmara sallanıyor,
Tüm ulus marmara için ağlıyor,
Büyük acı ciğerlerimizi dağlıyor,
Yalovada acı dolu sesler yükseliyor.
..
Bilir misiniz?
Kar taneleri hızlanınca
Nasıl da keser yüzünüzü
Acı duyarsınız soğuktan
Kaskatı bir acı
ama benim kalbimin acısı
Hep bastırır soğuğun acısını
..
Söyle neden bugün düşmana döndün
Acı sözlerinle öldürdün beni
Ne çabuk değiştin, çok mutluydun dün
Acı sözlerinle öldürdün beni
Sende bilmediğim başka sen varmış
Anlamsız inadın ruhunu sarmış
..
ACI DOLU YILLAR
Binbir umutlarım kayboldu bu şehirde,
Mutlu yaşama ümidim kaldı azgın nehirde
Bu acıları görmek de varmış bu kaderde,
Acı dolu yıllar mutsuzluk dediğin haberde.
..
Aşka arkanı dönüp gitmek mi en büyük meziyet
Bence bu sevişen, iki aşığa en acı eziyet
Ayrılık seven kalbin istemediği bir vaziyet
Bence bu sevişen,iki aşığa en acı eziyet
Hiç hatırım kalmamış güzel yarin gönül nezdinde
Noldu,beni yıllarca hasretinle yakıp ezdinde
..
Evlenirsem; Oğlum olursa birgün,
Sakın sevme oğlum acı çekersin.
Anlatıp öğüt vereceğim hergün,
Sakın sevme oğlum acı çekersin.
Şayet hakk verir de, olursa kızım,
Ciğer parem olacak. Yürük sızım,
..