OSMAN DEMİRCAN ACI ŞİİRLERİ

OSMAN DEMİRCAN ACI ŞİİRLERİ

Osman Demircan

Acı bir kova su. Başım dalıp çıkmakta içine. Nefesim gırtlağımdan çıkamamakta. Bir ölüm kalım savaşı başımın yazgısıdır. Başım bedenimin volkan ağzı. Beynim gri bir lav, gözlerim kor ve alev. Şimdi bu kafayla sana nasıl şarkı söyleyeyim? Sözlerim kasabalarını yakar, yaşadığına pişman olursun. Eğer benim sevgim sende olsa, dilini çiğnersin. Susmak adına, dudaklarını dikersin. Kırık kalbinin cam parçaları her gün göğsünü kanatsa da, yine de acını içinde saklar mısın? Gönlün bedeninde cehennem olsa, yüreğin sevginle o ateşi körüklese ne yaparsın? İşte acıyı anlatması kolay, yaşaması zordur. Sen hep parmağımdaki kuşsun. Ha uçtun ha uçacaksın. Seni sıksam ölürsün, seni avucuma alsam kanatların incinir. Sana sevgi adına bir gökyüzü sunarım. Sen ise ayak izlerini öptürürsün bana. Sen hep gökyüzüne bakarsın. Bu yüzden gözyaşlarımın döküldüğü yerleri görmezsin. Acı insanın yüreğinde kalır da sevgili çekip gider. Peki acı çeken yüreği sevgili tamir edemezse kim tamir eder? Acı bir deniz. Ben de acılar denizine uzanan bir liman. Dalgaların gelip beni yıkmaya çalışır. Her yıkıcı dalgan beni daha çok sırılsıklam aşık eder. Benim yüreğim ve varlığım sana doğru uzayıp giderken, sen daha bir hırçınlaşırsın. Ne gemilerin sığınır bana ne de suların yüreğimin yangınını söndürür.
Sen bir nisan yağmurusun. Hayatımın pencerelerini şöyle bir tıklatıp gidersin. Sen yüzümde korkuyla karışık bir gülücüksün. Yanımda oluşun beni mutlu ederken, ne zaman gideceksin korkusu dudaklarımda acı bir tebessüme dönüşür. Bu aşk sana yeni kapılar açarken, benim yüreğimi sürgüler. Sana yeni yollar açan bu aşk, bana tabuttan daha dar bir dünya bırakır. Yaşamaya doymadan, ölmeye giden genç bir idam mahkumu gibi aklıma taze otlar gelir. Ve seni düşündüğümde o çimenler ezilip gider. Her aşk geride bir şey bırakır. Bu aşk bana acı bırakır. Senin geride bıraktığın aşk, yüreğime can gibi yapışır. Aşkını yüreğimden çıkarsam ölürüm, içimde kalsa ey sevgili söyle buna can mı dayanır?
Sen hiç ölmeye yatmadığın için, bütün güllerin parklarda ve bahçelerde olduğunu sanırsın. Bilmezsin ki ey sevgili gülüşün hatıramda bir beyaz güldür. Sen giderken o beyaz güller, beyaz kefenim olmuştur.
Bilmezsin arka bahçelerde açan çiçekleri. Sen hep önüne bakıp gidersin. Ardında açan çiçekler, sen kokarken, yolundaki güller başkaları kokar. Senin tenin benim için çiçek tarhı iken, başkalarının teninde dudakların kendi bedeninin cenazesini taşır.
Acı senden bana kalan hatırandır. Seni düşünmek beynimde bataklıktır. Saplanırım senli düşüncelere. Kurtulamam seni düşünmekten. Ey sevgili senin vardığın nokta aşk cümlesinin sonu değildir. Sana seni bırakamam diyemem kendimi düşünmüş olurum. Ey sevgili senden vazgeçemezken, başkaları seni bırakır. Unutma gittiğin her yer sana tertemiz görünse de, o yerler başka bedenlerle süpürülmüştür. Ben toz toprak içindeysem hala, aşk bahçeme başka gül dikmediğim içindir.
..

Devamını Oku
Osman Demircan

Toplumda görme kusurları çoktur.Örneğin çalış zengin ol derler.Oysa zenginliğin genetik olduğunu herkes bilir.Ya da çalışmayla zengin olunmayacağını sadece beş lira kazınıyorsan onu on liraya çıkarabileceğini herkes bilir.Yok işte beyninde bereketi düşünürsen evren sana karşılık verir ve bolluk ile bereketi kucağına döker gibi formüller sunar bazı kitaplar.Bazı bireysel gelişim kitapları ise acıdan kaçınma yollarını okurlarına göstererek doğru adreslere gitmelerini sağlamaya çalışır.Oysa insanı en doğru adrese götüren acıdır.Acı çekmeyen veya sıkıntıdan kaçan bir insan nereye ulaşabilir ki.Düşünün bir korkudan ve acı çekmekten korkan ve tir tir titreyen bir aydın topluma nasıl yön verebilir ki.Bu yüzden görme kusurlarına sebep olan bireysel gelişim kitaplarını bir kenara bırakıp olumsuz düşüncenin ve acı çekmenin insanın duygularını ne kadar dengede tuttuğunu bilelim. Mutluluk bizim ayaklarımızı yerden kestiği gibi unutmayalım ki acı ve mutsuzluk bizim yere basmamızı sağlar
Örneğin görme kusuruna sebep unsurlardan biri de aşktır.Bu yüzden zirvede başlayan aşklar inişe geçmeye mahkumdur.Basamak basamak yükselen aşklar ve yere sağlam basan aşıklar ise her zaman tırmanışa geçerler.Her basamakta acı çeke çeke doğru adrese ulaşırlar ve zirveye ulaşırlar.Asıl zafer budur işte.Bayrağı doruğa taşımak budur işte.
Toplumda en çok görme kusurları eğitimle insanlara verilmektedir.Örneğin oku derler.Oku ki adam olasın derler.Oysa okul ortamında çocuklara en çok boyun eğmeyi ve normalleşmeyi öğretirler.Korkmayı ve itaat etmeyi öğretirler.Çünkü okullar yetkiyle donatılmış yerlerdir. Okullarda ve asker ocağında en çok yetkiler kullanılır.Bu yüzden ceza kültürü hakimdir.Böyle yerlerde yaşamak için savaşmak gerekir.Askerler ya da öğrenciler hayatla savaşmayı, düşmanla mücadele etmeyi veya derslerle boğuşmayı öğrenirler.Etkilerin kullanıldığı yerler ise sadece sanat ortamlarıdır.Yazılan bir şiirin, okunan bir bestenin, çizilen bir resmin insanları etkilemesi lazımdır.Bu yüzden insanın en iyi eğitim aldığı yer sanattır.Fakat sanatın yetkili ağızlardan verildiği bir yerde öğrenciler bir resim yaptığında ya bulutları mavi yapar ya da beyaz.Bilmez ki bu bir görme kusurudur.Çünkü bulutlar ne beyazdır ne mavi.Gökyüzü içinde asla kendi şekillerini ve renklerini bulutlar bir türlü bulamazlar ve bir kadeh gibi boşaldıklarında en çok insanları sarhoş ederler.Çünkü bulutlar insanların gözlerine perde çekerler. Bu yüzden sanat yetkiden ve oligarşiden korunmalıdır.Özgürlüğün olduğu yerde sanatın ya da sanatın olduğu yerde özgürlüğün olduğu unutulmamalıdır.Sanat her şeyi yaşamak gerektiğini ve en çok özgürleşmeyi öğretir.Korkmamayı,başkaldırmayı, ağaç çizmeyi ve yine aynı ağaçta ölmeyi kısaca savaşmak için yaşamak gerektiğini sadece ve sadece sanat öğretir. Sanat alın teri döktürür.Alın terinin dökülmediği yerde kan dökülür.Önce yaşamak sonra savaşmak gerekir derim.
Alın teri dökmeyen bir millet kan döker.Yaşamasını bilmeyenler ölmeyi öğrenirler. PKK ölmeyi öğrenmiş bir milletin içinde zehir gibi dolaşır. Kan döker kan döker.Doğu yetkili insanların ceza kültürüyle değil sanatçıların etkili çalışmalarıyla kurtulur. Türkiye’nin emek ülkesi olması ve alın teri dökmesi gerek.Bir an önce tüketim çılgınlığından kurtulup üretime geçmesi gerek.
..

Devamını Oku
Osman Demircan

Yalnızlık yüreğimde derin bir kuyu... Bütün dileklerim birikse de içinde, duygularım yine sensiz. Acılar yağan yağmur altında kuru daldır. Bütün su birikintileri dallarda asılırken, bir umut yeşermez o ağaçlarda ne yazık. Aklımdasın, bir çivi gibi. Ve sana gelmek ateşte yürümektir. Yanarken ayak tabanlarımla, sana koşmak yüreğime su serpecektir; ama sen yoksun. Hüzün ve ıstırap gözlerimin sensizken cezasıdır. Seni görememek, gözlerimi korla dağlamaktır. Bir su birikintisinde yaşar, balıklar. Bil ki göz alıcı balıklar, göz çukurlarımda çırpınmaktadır. Ağlamaktan kupkuru gözler düşer bahtıma. Aşk boyun eğmek midir ey sevgili? Boynum yanında hep kıldan incedir. Neden sevgili seni düşünmek boynuma ip geçirir; hayatımı darağacına çevirir? Ölmeyi istemekteyim, seninleyken ve sensizken. Sen varken de yanımda kaderim değişmez. Ellerin bir silahtır yanımda. Kurşun olurken karşında, beni benimle vurmaktasın. Ey sevgili, yanındayken bile kan içindeyim. Kanım boşalırken yüreğimden, en son damlasında can gibisin, bunu bilir misin? Bir acı tattır aşkın hayatımda. Aşkınla sersemsem ve serseriysem, aşkın hançeriyle öldür beni. En azından kum saatindeki her kum uçsuz bucaksız çöl olmaz bana. Seni beklerken her kum tanesi kadar mecnunum. Ey sevgili ben sana mecburum. Dağların yamaçlarında mor menekşeler, gözlerin kadar güzelken, şimdi neden uçurumları göstermektesin bana. Bir insanım ben. Senin yanında içimde biriken onca suya rağmen, açılmamış bir musluk gibiyim. Bir içimi döksem, dünyanı su basar. Gülüşlerin, bakışların, sesin raptiye gibi dökülür yollarıma. Senden kaçsam da sana gelsem ayaklarım kan içinde kalır. Acıya dayanmak bir yere kadar. Senin bana çizdiğin yol, sonsuza kadar. Sana koşmak, senden ayrılmak sonsuz bir ıstırap yaşatır bana. Söyle sevgili, bir insana çektirilen ıstırap, çektirene ne kazandırır? Ben acı çektikçe, sen mutluluk cümleleri kurmaktasın. Ey sevgili, madem ki o kadar mutlusun, gönlünü eğlendirmek için neden bana çektirmektesin. Ey sevgili bilmezsin ki, birisi acı çekerken bir başkasının ona bakarak gülmesi en adi komedidir. Neden benimle eğlenmektesin? Şu an, şu dakika terk etmeliyim bu şehri. Gel gör ki, terminal sensin, otobüs sensin, bilet sensin. Senden kaçmak istesem de, içimdesin. Ah yüreğim neden seni sever? Ah yüreğim, belki heyecan ister ama; yüreğim heyelana uğrar. Öyle dolarsın ki, yürek boşluğuma, seni içimden söküp atmak için, ölmem gerekir. Yüreğim ah, yüreğim! Kanlı bir eldivensin. Ah yüreğim ah, yine sevgilinin elindesin. Anlaşılan o ki, sevgili ile sen beni katletmektesin. Sen bana onca şiir yazdırmışken, şimdi seni bir kalemde silip atamamaktayım. Yüreğime öyle yazılmışsın ki, senden kurtulmak için gösterdiğim tüm çaba, ya bağrımı yırtmakta ya da hatıran kurşun gibi beynime saplanmakta. Ah yüreğim ah! Sevgili ile el ele verip beni öldürmektesin. Anlaşılan ben katilimi içimde taşımaktayım.
..

Devamını Oku
Osman Demircan

Acı bileğime kelepçe gibi takılmış. Nereye el atsam kollarım acıyor.Yaşamak bir özgür türkü gibi bırakmaz dudaklarımı. Her ne zaman mutluluk dolu bir türkü söylemeye çalışsam, bileğim kanar. Hayat şah damarımdan incitir beni.
Neden geber der bana her martı, denize gözlerim takılsa ansızın. Bu kadar mı acıyla yoğrulmuşum. Ben acının ellerinde hamur olmuşum. Acı bileğime bir kelepçe gibi takılmış. Hiçbir el iyileştiremez beni. Hiçbir yüz ayı ve güneşi hatırlatmaz bana. Bir gülüş görsem ansızın bileklerim kanar. Kimse güler yüze, tatlı dile mahkum etmesin beni. Hiçbir söz avutamaz beni. Kelimeler şiir kaçkını olsa da, cümleler kan sıçramış beyinlerden romanlara konu olsa da, artık kimse susturamaz beni. Lütfen rahat bırakın beni. Çünkü amacınız incitmek beni. Her süslü ifadenizin altında hayatımı zehre dönüştürmeye çalışan bir yılan var. Lütfen sözlerinizle zehirlemeyin beni. Lütfen etkilemeye çalışmayın beni. Bilirim elimi versem bileklerim kanayacak. Bilirim her sözünün mecaz anlamında geber olacak. Nasıl inanırım ben size. Nasıl kanarım coşku ve heyecan bildiren şiirlerinize. Bir ağız ki bir kara delik gibi açılır. Yutar bütün dünyayı ve bundan tat alır. Yedirmem kimseye kendimi. Dişlerinizin arasında yemek atığı olamam. Ben kimseye kızarmış kuzu olamam. Acı bileğime kelepçe gibi takılmış. Kimse kollarını açarak gelmesin bana. Kimse güvenmesin güzelliğine. Yenilmem bir başkasının yeteneğine. Nereye kaçsam gecem oluyorsun. Bir güneş bırakmıyorsun bana. Bu ne ceza Allah'ım beni öldürmüyorsun. Yaşamak ise bir kelepçeden farksız. Ne zaman hayata tutunmaya çalışsam bileklerim kanıyor. Ne zaman bir söz duysam ağzından cinler bana gülümsüyor ve ben artık bu deli saçmalıklarını duymak istemiyorum. Bu sözler sana ey sevgili. Ya ateş dolu hoş çakal de bana ya da merhaba de yüreğime su serp. Ama sen iki gözünü bana doğrultup dilini çıkarıyorsun ve göz kırpıyorsun. Sonra ben yoldan çıkmış bir serseri miyim ki beni böyle taciz ediyorsun. Niçin bana tecavüz edip sonra başıma bir kurşun sıkıyorsun? Evet o güzel ellerinden sadece bu mu geliyor? Hayat standart olarak beni mutlu edemez biliyorsun. Bir insanın bir insanı dövmesi ya da öldürmesi, bir kadının kendi çocuğu için bir başkasının çocuğunu hırpalaması hayatın rutin işlerindendir. Bir insanın bir insana gülmesi ve onun gönlünü almaya çalışması ekstra durumlardır. Senden ekstra ne gördüm söyler misin? Şimdi bana bak ve artık külün yanmaktan korkmayacağını anla. Ve beni ateşlere atmaktan artık vazgeç.
Yaralarımı bırak kanasın. Çünkü gözlerimde kanlı yaşlar varken istemem hiçbir yaramın kabuk bağlamasını. Bu yüzden anla sevgili bu kadar kan dolu bu beden sana haram. Bana tecavüzden vazgeç. Çünkü senin dilini çıkarıp bana göz kırpman senin ruhunu yaralar. Çünkü ben ruhumun coşkun sularında tertemiz duygularımı yıkarken artık kalbimde sana yer bırakmayacağım.
..

Devamını Oku
Osman Demircan

Kurbağaların bir orkestra edasıyla bağırmalarını yılanlar duymadı. Duysalardı belki de sürünmeyeceklerdi. Yılanların tek derdi midesini doldurmak oldu. Bu yüzden kurbağaların sesi yılanların kalbini hiç burkmadı veya yılanların dili çatallı olduğu için, kurbağalarla birlikte hiç şarkı söyleyemediler. Belki de asıl düşmanlıkları bundan kaynaklandı. Hayatım delik deşik oldu. Her yanım yılanlarla doldu. Daha şarkımı söylemedim ben. Neden bana bunca acı? Zehirledi beni hayatımda var sandığım her süzülen boy. Oysa yoktular. Ben asude bir gölde kurbağalar gibi şarkılar söylemek istedim sadece. Beni yılanlarla dolu bir kuyuya gömdüler. Yılanlar yüreğimi deşerken, duygularımdan hiç anlamadılar. Neden bana bu kadar acı? Parmak aralarımda güller kururken, yağmurun altında ıslandı ellerim. Seni bekledim saçakların altında. Yılanlar yağmurlu havalarda dışarı çıkmazdı. Nereden bilecektim? Yağmurlu havalarda kurbağalar şarkılar söylerdi. Yılanlar ise kendi karanlık dünyalarına çekilirdi. Nereden bilecektim? Sen bir yılandın sevgilim. Güneşli günlerde sadece avlanırdın. Ben ise güneşten her kaçtığımda senin tuzağına düşerdim. Kaçtığımız yer aynıydı, mutsuzluğumdu seni bana getiren. Kurduğum renkli dünyamda simsiyah bir yılandın sen. Ne zaman soğuk terler döksem, sırtımda sen gezinirdin. Hep beni sırtımdan vurdun ve ısırdın. Seni aşk diye sırtımda taşıdım onca yıl. Beni dilinle ve dişinle korkuttun. Şimdi seni şarkılarla korkutacağım. Her şarkıda içimde çakıl taşları yerlerinden sökülecek ve seni yüreğimden söküp atacağım böylece. Her nota bir taş olacak, her söz billur bir su olacak, ey yılan yüzlü sevgilim seni her taşın altından şarkılar söyledikçe kaçıracağım. Çıkaracağım seni hayatımdan. Şarkılar söyledikçe dudaklarım ıslanacak ve dudaklarımdan kayıp gideceksin. En kötüsü ise daha şarkım bitmediği için sana elveda diyemeyeceğim. Seni her şarkıda tutturduğum ritimle ezeceğim. Bu yüzden gitmeyeceğim. Senin ayak tempomla öldüreceğim. Senin ruhuna dualar değil, şarkılar söyleceğim. Seni en güzel şarkılarımı söylerken, o çok sevdiğin toprağın altına göndereceğim.
..

Devamını Oku
Osman Demircan

Gözlerinin karası gecelerime sinerken hiçbir ay ışığı vurmaz karanlık sularıma. Işıltın sızar gündüzlerime de bir gölge gibi düşerim kaldırımlara. Her geçen aksını ezerken, hiçbir yansıman düşmez gölgeme. Ah sevgili gözyaşlarım bakışlarımı bir küpü doldurdurur gibi doldururken, yokluğunun boşluğunu görürüm gözlerimde. Ah sevgili neden bana delilikten elbise dikersin. Oysa ben her gün yüreğime güzelliğini çizerim. Parmaklarım yanar, yüreğim yanar. Neden bana cehennemden ateşten güller toplatırsın? Ne zaman bir gülün dalına ellerime götürsem, parmaklarımdan sonbahar yaprakları dökülür. Kuru bir dal gibi olurum aşk bahçende. Hiç beni görmez misin? Ah sevgili yok sende başkalarının klasik halleri. Ne gülüşün ne de sevişin kimseye benzer. Sıcak renkli çiçeklerimin üzerine soğuk renklerini düşürürsün. Beni buz kristalleri gibi eritirsin. Bir dilenciyim yeryüzünde, ellerim, gözlerim, yüreğim seni diler. Ne olur yalvartma beni, dudaklarımı dilenci mendile çevirme. Ne olur az da olsa beni dinle. Yüreğim bir kırmızı güldür, yürek vazonu ister. Sen hep kırık halinle ayak diplerime düşersin. Sana kan kırmızı güllerle gelirim hep. Ne acılarıma inanırsın ne de mutluluğuma. Seni bırakıp gidemememde her iki hal de var anlamaz mısın? Ne zaman rüyalarıma girmeni istesem, taştan bir yastık olursun bana. Ne olur ağlatma beni bir daha. Sevmek acılardan bal çıkarmaktır. Yani sevmek aslında iğne ucu kadardır. Tatlı bir gülüşün uğruna tüm iğnelerin tenime batar. Ne olur beni bu acıdan kurtar. Gittiğim bahçelerde yaprak sensin, gül sensin. O bahçede ezelden ebede giden yol sensin. Ah sevgili yollarıma seril demem. Sana bir zarar gelsin istemem. Gel gör ki bu acılar yüreğimdeki bülbülleri küstürür. Seni görememek bütün kanatlarımı kırdırır. Şimdi söyle sevgili sana yalvaran gözlerimden neden bakışlarını çekersin. Ey sevgili seni göremezsem ölürüm bilmez misin? Hayatıma öyle girmişsin ki, ruhsun bedenimde. Eğer ölürsem iki canın hesabını nasıl verirsin. Bir can ki canına muhtaç, bir can ki sen olmazsan sürekli aç. Nedir bana çektirdiğin bunca acı. Ne olur ey sevgili bana acı.
..

Devamını Oku