Su yüzlü bir mateme, uyanma saatidir
Bir uykunun göğsünden, demir alma vaktidir
Seyret, sabahın bir an yüzüne güldüğünü
Seyret, akşam olunca gündüzün öldüğünü
Yutkunur çığlığını, susar, dilsizdir ölüm
Kapatır gözlerini, mermer yüzlüdür ölüm
Gurubun teline vurunca mızrap,
Ateşî göklerde derin bir sancı.
Çiçeklendi tohum, saldı ızdırap,
Gönül toprağımı kardı sabancı.
Sevda zembereğim koptuğu zaman
Göklerden gelen bir ilahi emir.
Ötelerden davet, gitmezsen olmaz.
Yola revan oldun, gözyaşı nehir.
Birkaç günden sonra, ağlayan olmaz.
Dostlar dağıldı bak, acı bir zehir
Hüzün akranım benim
Bilmem, kaç kahır yaşındayım
Kah bir çöl yokluğunda
Kah dağ başındayım
Yetim yüreklerin sürgünüyüm ben
Nehirler asi akar göğsümde
Hayat, ağır ağır sınarken seni,
Öteye dön sığın, öteler bizim.
İmtihan infaza, yazarken seni,
Öteye dön bekle, öteler bizim.
Sarsıyor bağrını, çektiğin çile,
Gözlerin gözümden koptuğu zaman
Sıla, gurbet olup viran olmaz mı ?
Güneş ufku aşıp battığı zaman
Göğsümdeki ateş, çıran olmaz mı ?
Çiçekler dalından solup düşünce
Güneşin aksi vurmuş, billur camlar eriyor
Göğe damlayan gözler, mevsime renk veriyor
Tebessüm silüeti, perdeler gerisinden
Pencereden ruhuma, bir dünya üfleniyor.
Abdurrahman Kırıkçı
Kaldır gözlerini, göklere dön bak,
Hüzün kuşlarına, bir ilham gibi.
Fısıldıyor bana, bir beyaz zambak.
Mecnun’un mülhemi o Leyla gibi.
Alevden damlalar, pınar gözlerin.
Geceyi sağıyorum kirli karanlığından
Aşkın lâl usaresi şafağın dudağından
Akıyor, vadilere susayan nehir gibi
Yolunu bekleyen o, münevver şehir gibi
Uyandım karanlığın ıssız eteklerinden
Sabahın burçlarına, gecenin renklerinden
İçim yine buruk
Sen ağlayınca, ben dağılıyorum
Ürkek gözlerinde çaresizliğini okuyorum
Çığlıklarında isyanını
Donuk bakışlarında sitemini
Şanlıurfamızın yetiştirdiği bir değer, Şair, Aktivist ve Şanlıurfa sevdalısı ağabeyim. En kısa zamanda kitabınızı bekliyoruz. Başarılarınızın devamını dilerim.