Dol vefâ iklîminden ömrüme ey yağmur
Sakın suyum yok deme bulutlarımda
Demedin mi devâ yalnız bende bulunur
Susamış rûhuma ateş verdiğin gece
sakin ol ey gül havalarının akşamı
kim anlar ki dönüşsüz gidişten
bir kuş kanatlandı gözlerimden
bir gemi rüzgar çaldı nefesimden
durulmaz akşamın koynunda fırtınalı eylüllerde
asırlardır gidiyorsun
gözlerim kilitli kaldı
yolunun kalbime saplandığı yerde
bahar da öyle gitti
efsane bir iklimden
gurbetin ellerinde bin telaş
yürek vurgun
yürü ey tek kişilik kervan
ufuklar boyunca
bildiğini ve bulduğunu
unut kaybetmeden
gönül bahçesinde açarsın diye
güle baka baka erittin beni
canımın aslı’sı olursun diye
küle baka baka erittin beni
nerede şîrîn'im sevdâm nerede
Bayram eder kurbân ile ehl-i nisâb
Nisâbım yok kurbânındır cânım senin
Terâzû kurar pay içün ehl-i hisâb
Hisâbım yok cümle lahm ü kânım senin
ümîd-i vasl-ı la’l ü ruhsârın söndükçe
cismim hâr ile gönlüm nâr ile barışır
bahr-i hüsnünde zülfün girdâbı döndükçe
cânım mâr ile serim dâr ile sarışır
gül'sün desem doğrudur
şeydâlanır kalbim sana her gülde
dudağından bahseder her gonca
bundandır toprağa düştüğüm
gökte meh-i tâbân gibisin fakat
Bir vakit, uzlet içün yolum kimselerin uğrayamadığı bir dağa düşmüş idi. Orada gönlü yaralı, perişan bir bülbül gördüm ki, gül bahçelerini terk edip bu dağları mekân tutmuş ve yabani bir gül etrafında pervane olmuş idi. Kendisine bu ahvâli su’âlen;
beyt:
Bunca gülşen şehr içinde var iken vahşet nedür
Bir yabânî gül içün bu düşdüğün dehşet nedür
Dolandırdıkça zülfün gül yüzün üzre sabâ-yı nâz
Olur gird-bâd-ı âhım cünbüşiyle pür fezâ-yı nâz
Lebin sordukça pinhân eyledin bin perdede mestûr
Diyâr-ı zulmete düşdüm dil ü cânım hebâ-yı nâz
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!