A. Sınıf Tiyatrosu Kısa Oyunlar: 11 Saf ...

A. Sınıf Tiyatrosu Kısa Oyunlar: 11 Saf Saffet Yumurta Ekti

A. Sınıf Tiyatrosu Kısa Oyunlar: 11
Saf Saffet Tarlaya Yumurta Ekti
(1 Ekim Dünya Dostluk Günü)
Yazan: Fevzi Günenç

BU OYUNDA KİMLER VAR?
BEN
BİR YETİŞKİN (Sesi)
İSMET TEYZEOĞLU
KARA MEHMETDAYIOĞLU
ÖMER EMMİOĞLU
NECİP EDE
DURMUŞ HALAOĞLU
SAF SAFFET
PANKART TAŞIYAN ÇOCUK

BEN: (Anlatarak sahne içinde dolaşıyor.) Bizim Sarıt köyünde çocuklar
Yağlıpınar’ın başında toplaşır hep. Gençlerin yeri Büyük Pınarın başıdır. Yanlarına yaklaştırmaz bizi gençler. Biz de Büyük Pınarın başında toplaşmaya hak kazanmak için büyümeyi bekleriz.
İSMET TEYZEOĞLU: (Sesi) Abi biraz burada oturabilir miyim?
BİR YETİŞKİN SESİ: Git şurdan, büyü de gel!
KARA MEHMETDAYIOĞLU: Amaaan abi, Tapusunu çıkarttınız sanki büyük pınarın.
BİR YETİŞKİN SESİ: Çıkarttık tabi!

GÜLÜŞLER.

ÖMER EMMİOĞLU: Ben büyüdüm, oturabilirim yanınıza, değil mi abi?
BİR YETİŞKİN SESİ: Hadi hadi, senin büyümek için daha kırk fırın ekmek yemen gerek.

GÜLÜŞLER.

DURMUŞ HALAOĞLU: Otuz dokuz fırın yesek olmaz mı?

GÜLÜŞLER:

BİR YETİŞKİN SESİ: Defolum buradan, yumurcaklar. Yakalarsam!
ÇOCUKLARIN HEPSİ: Kaçın kaçın! .. (Hep birlikte sahneye girerler.)
İSMET TEYZEOĞLU: Oh be… Az kalsın yakalanıyordum.
NECİP EDE: Amma korkaksın ha, kovalamıyordu ki bizi.
DURMUŞ HALAOĞLU: Doğru, abim bizi korkutmak için bağırdı.
KARA MEHMET DAYIOĞLU: Ya kovalasaydı? Neme gerek ben de kaçarım. Ne demişler, yiğitliğin onda dokuzu kaçmaktır.
ÖMER EMMİOĞLU: Ben kaçmam arkadaş!
NECİP EDE: Kaçmayana bak… Kaçanın önde gideni…
BEN: (Öbürlerinden ayrı, sahnede dolaşarak konuşur.) O gün de Yağlıpınar’ın orada toplanmış kendimize eğlence arıyorduk.
İSMET TEYZEOĞLU: Arkadaşlar bilmece sorma oynayalım mı?
KARA MEHMETDAYIOĞLU: Kim soracak?
NECİP EDE: Ben sorayım.
DURMUŞ HALAOĞLU: Haydi sor sor.
NECİP EDE: Deyin bakalım, yumurta mı civcivden çıkar yoksa civciv mi yumurtadan? ..
İSMET TEYZEOĞLU: Tabii ki yumurta tavuktan çıkar.
NECİP EDE: Peki, yumurtadan çıkan nedir?
İSMET TEYZEOĞLU: Yumurtadan civciv çıkar.
NECİP EDE: Civciv büyüyünce ne olur?
İSMET TEYZEOĞLU: Tavuk olur.
NECİP EDE: Demek ki tavuk yumurtadan çıkıyormuş.
DURMUŞ HALAOĞLU: Peki tavuktan çıkan ne? ..
DURMUŞ HALAOĞLU: Saffet geliyor!
İSMET TEYZEOĞLU: Hangi Saffet?
DURMUŞ HALAOĞLU: Saffet işte. Kaç Saffet var köyümüzde? Saf Saffet…
İSMET TEYZEOĞLU: Ha şöyle… Yiğit lakabıyla anılır.
ÖMER EMMİOĞLU: Yiğide bak hele!
HEPSİ GÜLER.
BEN: (Sahnede dolaşarak konuşur.) : Herkes katıldı onun bu sözüne. Bir tek ben katılmadım. Hep haksızlık ederlerdi Saffet’e. Saffet üzülürdü elbet buna. Onun üzülmesi ise beni üzerdi.
DURMUŞ HALAOĞLU: Amaaan, gelirse gelsin.
BEN: (Sahnede dolaşarak kendi kendine konuşur.) : Dünyanın en iyi çocuğu kimdir, diye sorsalar duraksamadan Saffet, derim. O kadar temiz, doğru biridir bu arkadaşımız.
İSMET TEYZEOĞLU: Hazır ayağımıza gelmişken bir oyun oynayalım şuna…
NECİP EDE: Nasıl bir oyun?
HEPSİ: Nasıl nasıl!
İSMET TEYZEOĞLU: Siz o işi bana bırakın. “Tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan” tartışmasını sürdürelim. Bir ara biriniz, “Bunu bilse bilse İsmet Teyzeoğlu bilir,” deyin. Gerisini ben getiririm.
HEPSİ: Tamam…
SAF SAFFET: (Sahneye girer.) Bu zamanınız hoş ola arkadaşlar.
HEPSİ: Seninki de hoş ola Saf Saffet.
BEN: (Sahnede dolaşarak kendi kendine konuşur.) : Saffet her zamanki gibi bu kez de aldırmadı “saf” lakabıyla anılmasına.
SAF SAFFET: Ne yapıyordunuz bakalım? Oyununuzu kesmiş olmayayım.
NECİP EDE: Tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mu tavuktan? Bunu anlamaya çalışıyorduk.
İSMET TEYZEOĞLU: Sen de diyorsun bu işe Saf Saffet?
SAF SAFFET: (Düşünür) Ne desem bilmem ki…Yumurta tavuktan çıkar, desem doğru. Ama tavuğun yumurtadan çıktığı da doğru.
ÖMER EMMİOĞLU: Bu da bilemedi. Bunu bilse bilse İsmet teyzeoğlu bilir. Ne dersin teyzeoğlu?
İSMET TEYZEOĞLU: Hım… (İsmet düşünüyormuş gibi yapar, sonra konuşur.) Ne tavuk yumurtadan çıkar, ne de yumurta tavuktan…
NECİP EDE: Amma yaptın ha! Peki, tavuk yumurtadan çıkmazsa nerden çıkar?
İSMET TEYZEOĞLU: Tavuk topraktan çıkar.
HEPSİ: Ne! ..
İSMET TEYZEOĞLU: Evet, yumurtayı toprağa gömersin. Bir müddet sonra o yumurtadan tavuk çıkar. Değil mi Saffet dayıoğlu?
SAF SAFFET: (İsmet’i memnun etmek ister.) He ya... İsmet teyzeoğlu haklı. Tavuk toprağa gömülen yumurtadan çıkar.
NECİP EDE: Madem öyle, neden kanıtlamıyoruz bunu? Ha, Saffet dayıoğlu? ..
HEPSİ: Kanıtla Saffet, kanıtla!
İSMET TEYZEOĞLU: Fazla üstelemeyin çocuğu. Belki yeterince yumurtası yoktur.
DURMUŞ HALAOĞLU: Amma yaptın ha! Köyümüz Sarıt’ta en çok tavuk Saffet dayıoğlugilin kümesindedir. Aritmetikten anlayan herkes bilir, en çok yumurta en çok tavuğun olduğu kümestedir.
SAF SAFFET: Kaç tane yumurta gerek bu iş için?
İSMET TEYZEOĞLU: Bu bir deneme olacak. Fazla yumurta ekmeye gerek yok. Şimdilik otuz tane yeter. Yeter değil mi arkadaşlar?
HEPSİ: Yeter yeter! ..
KARA MEHMETDAYIOĞLU: Adam başına beşer yumurta düşer.
DURMUŞ HALAOĞLU: Beş yumurta çok değil mi?
ÖMER EMMİOĞLU: Çok ya… İnsanın midesi bozulur.
İSMET TEYZEOĞLU: (Kaşlarını çatarak Durmuş’la Ömer’e sert bakar.) Öhö öhö…
KARA MEHMETDAYIOĞLU: Bana beş yumurta vız gelir. On tanesine bile bana mısın demem ben.
İSMET TEYZEOĞLU: Öhhö öhhö, dedik ya! (Mehmet’e ters ters baktıktan sonra lafı düzeltir.) Saffet’i ne sanıyorsun sen, Kara arkadaş? İmeceye gerek görmez o. Hiç kimsenin yumurta getirmesi gerekmez. Hepsini sen getirebilirsin, değil mi Saffet dayıoğlu?
KARA MEHMET DAYIOĞLU: Götürmek varken niye getirsinler canım?
İSMET TEYZEOĞLU: (Mehmed’in ayağına basar.)
KARA MEHMETDAYIOĞLU: (Can acısıyla bağırdı) Aaah! ..
İSMET TEYZEOĞLU: Ne oldu, dayıoğlu?
KARA MEHMETDAYIOĞLU: Hiç… Birinin ayağının altına bastım galiba.

HEPSİ GÜLER.

BEN: (İzleyenlere) Bu kadar açık verilmiş olmasına karşın hâlâ aymıyordu Saffet.
SAF SAFFET: İmeceye gerek yok canım. Otuz yumurta dediğin ne ki? Ben hepsini sağlarım. (İsmet’e) Bire kaç verir ekilen yumurtalar?
İSMET TEYZEOĞLU: Bire on verir.
SAF SAFFET: İyiymiş… Bir demde 300 yumurtam olacak desenize?
BEN: Ne demezsin! .. (İzleyenlere) Aysın, diye iğneledim onu. Beni duymadı bile.
SAF SAFFET: (İsmet’e) Ne zaman ekeceğiz yumurtaları?
Hemen şimdi…
SAF SAFFET: Gidip getireyim ben bari.
İSMET TEYZEOĞLU: Git getir.
BEN: (İzleyenlere) Ardı sıra gidip onu uyarmak istedim ama İsmet dayıoğlu anladı. Beni bırakmadı.
İSMET TEYZEOĞLU: (Bana) Dur bakalım teyzeoğlu! Sen nereye?
BEN: Hiç, şey…
İSMET TEYZEOĞLU: Kısmetimize engel olma teyzeoğlu…
BEN: Fakat…
İSMET TEYZEOĞLU: Bu işin fakatı yok. Bugün hepimiz de en az beşer yumurta yiyeceğiz. (İsmet öbürlerine dönerek ellerini sevinçle birbirine sürter.)
İşi yaptık çocuklar. Biraz sonra Saf Saffet’in gömdüğü yerden çıkartıp yumurtamızı közleyerek yeriz.
HEPSİ: Evet evet! ..
ÖMER EMMİOĞLU: Aklınla bin yaşa sen İsmet! Yumurtaları bir an önce közleyip yemek için sabırsızlanıyorum.
DURMUŞ HALAOĞLU: Ben de ben de…
ÖMER EMMİOĞLU: Ben gidip biraz tuz getireyim. (Çıkar)
İSMET TEYZEOĞLU: (Ardından seslenir.)
ÖMER EMMİOĞLU:Bir de kibrit getirmeyi unutma!
ÖMER EMMİOĞLU: (Sesi) Tamam… Kibrit de getiririm!
BEN: (İsmet’e) Bu yaptığınız doğru bir şey değil!
İSMET TEYZEOĞLU: (Alay eder) Evet, biraz eğri oldu galiba… Yumurtaları yiyince doğrulur o eğri.
BEN: Yaptığınız çok ayıp bir şey…
NECİP EDE: Birazcık şakadan ne çıkar canım? Üç beş yumurta kaybetmekle yoksullaşmaz herhalde Saffetgil.
BEN: Kandırdığımız bir arkadaşımızın yumurtasını yiyemem ben!
KARA MEMET: Senin hisseni de yerim ben.
DURMUŞ HALAOĞLU: Ben de yiyebilirim.
İSMET TEYZEOĞLU: Yoook, o hisse benim!
NECİP EDE: Birkaç yumurta için kavga etmeyin canım. Onu da aramızda paylaşırız.
BEN: Utanmıyorsunuz değil mi?
KARA MEMET: (Güler.) Utanmıyoruz…
İSMET TEYZEOĞLU: İstemiyorsan sen bize katılma ama oyunu da bozma! (Öbürlerine) Şimdi planın gerisini anlatıyorum. Yumurtalar gelince Saffet’le gidip tarlalarına hep birlikte gömeceğiz onları. Sonra da yine hep birlikte Göl’e gidip yüzeceğiz. Saffet yüzmeyi çok sever, bilirsiniz.
KARA MEMET: Suya girince dünyayı unutur.
İSMET TEYZEOĞLU: Öyle… Biz de onun bu merakından yararlanacağız. Onu orada sularla baş başa bırakacağız. Tarlaya dönüp gömdüğümüz yumurtaları çıkartacağız. Onları közleyip afiyetle yiyeceğiz.

PANKART TAŞIYAN ÇOCUK: (Elindeki pankartla bir taraftan girer, öbür taraftan çıkar. Pankartta “15 DAKİKA SONRA…” yazılıdır. Konuşmasını değişik tonlarda, şarkı söyler gibi yapar.) On beş dakika sonra, on beş dakika sonra, on beş dakika sonra…

BEN: (İzleyenlere) Tam bu sırada Saffet döndü. Elindeki poşette yumurtalar vardı.
İSMET TEYZEOĞLU:
SAF SAFFET: Ekilecek yumurtaları getirdim.
İSMET TEYZEOĞLU: Haydi öyleyse, sizin tarlaya gidip onları gömelim.
HEPSİ: Gömelim! ..
ÖMER EMMİOĞLU: (Koşarak girer.) Geç kalmadım, değil mi? Kibriti getirdim.
SAF SAFFET:Kibrit mi? Ne işimiz var ki kibritle.
ÖMER EMMİOĞLU: Bizim onunla işimiz yok da, onun bizimle var.
SAF SAFFET: Nasıl yani?
ÖMER EMMİOĞLU: Bizim evdeki kibrit ne zamandan beri gezmeye çıkmak istiyordu.
HEPSİ: (Güler.)
SAF SAFFET: Gezmeye mi? Kibrit mi?
ÖMER EMMİOĞLU: Hııı, Kibrit… Hazır gidiyorken onu da götüreyim dedim.
HEPSİ: (Kahkahalarla güler.)
SAF SAFFET: Şaka değil mi bu?
ÖMER EMMİOĞLU: Şaka şaka… Tuzu getirdim ben aslında. Dolu tuzumuz var artık. Hepimize yeter.
SAF SAFFET: (Şaşırmış) Tuz mu ne tuzu?
ÖMER EMMİOĞLU: (Sözünü düzeltir.) Aaa! Tuz mu dedim? Buz diyecektim.
SAF SAFFET: Buz mu? Buzu ne yapacağız?
NECİP EDE: Gölün suları çok ısınmış da onu soğutacağız.
HEPSİ: (Kahkahalarla güler.)
SAF SAFFET: Peki nerede buz?
ÖMER EMMİOĞLU: Aaa! .. Yok olmuş. Erimiş demek. Koşa koşa gidip geldiğim boşa gitti.
İSMET TEYZEOĞLU: Neyse, şimdi bırakalım tuzu, buzu. Şu yumurtaları ekmeye gidelim artık.
HEPSİ: Tamam, gidelim!
İSMET TEYZEOĞLU:
KARA MEMET: Yürüyün arkadaşlar.
BEN: Ben gelmiyorum.
NECİP EDE: Neden edem?
BEN: Ben burada oturup kitap okuyacağım.
İSMET TEYZEOĞLU: Tamam tamam, gelme. Sen kitap oku.
BEN: (İzleyenlere) Zavallı Saf Saffet. Başına geleceklerden habersiz, bir de bana üsteliyor.
SAF SAFFET: Sen de gelseydin dostum…
BEN: Yok, gelmeyeceğim. Ben burada kitap okurken birini bekleyeceğim.
SAF SAFFET: Birini mi? Kimi?
BEN: Şu anda benimle bulaşacağını o da bilmiyor ama muhakkak gelecek. Adım gibi biliyorum.
SAF SAFFET: Öyleyse hoşça kal.
BEN: Güle güle…
HEPSİ: Hoşça kal
BEN: (Başını öte yana döner, yanıt vermez.)

HEP BİRLİKTE ÇIKARLAR.

BEN: (Bir yere oturur, kuşağının arasındaki kitabı çıkartıp okumaya başlar.)

SAHNENİN IŞIKLARI SÖNER YANAR.

PANKART TAŞIYAN ÇOCUK: (Elindeki pankartla bir taraftan girer, öbür taraftan çıkar. Pankartta “BİR SAAT SONRA…” yazılıdır. Konuşmasını değişik tonlarda, şarkı söyler gibi yapar.) Bir saat sonra, bir saat sonra, bir saat sonra…

İSMET TEYZEOĞLU: (Girer) Offf... Yumurtalar mideme oturdu…
NECİP EDE: (Girer) O kadar çok yumurta yersen böyle olur işte.
KARA MEMET: Ben de senin kadar yumurta yedim ama benim mideme bir şey olmadı.
NECİP EDE: Umarım sonra da olmaz. Sizi uyardım ama dinlemediniz.
ÖMER EMMİOĞLU: Ben yumurtalar pişene kadar sabredemedim. Üçünü pişirmeden içtim.
BEN: Yuttum desene şuna.
HEPSİ: (Güler.)
BEN: Evet, ben de yuttum. Ama kitap yutma ile yumurta yutma arasında fark var. Senin yumurtalar bir saat sonra hazmedilir, yok olur. Benim kitaptan öğrendiklerim ise yaşamım boyunca kalır.
ÖMER EMMİOĞLU: Aman oku oku. Belki öğretmen olursun…
BEN: Olabilirim. Neden olmasın?
İSMET TEYZEOĞLU:
KARA MEMET: Ben gidip yatacağım.
ÖMER EMMİOĞLU: Ben de bir soda bulup içsem iyi olacak… Tavsiye derim, siz de için.
İSMET TEYZEOĞLU: Bana bir soda yetmez.
NECİP EDE: Gidelim arkadaşlar… (Bana) Sen gelmiyor musun?
BEN: Gelmiyorum.
İSMET TEYZEOĞLU: Ne oluyor bugün buna?
DURMUŞ: Bu her gün böyle…

HEPSİ ÇIKAR. ÖBÜR TARAFTAN SAF SAFFET GİRER.

SAF SAFFET: Arkadaşları gördün mü dostum? Birden bire ortadan kayboldular.
BEN: Az önce buradaydılar.
SAF SAFFET Bunu tahmin etmiştim.
BEN: Nasıl tahmin ettin?
SAF SAFFET (Güler.) Midelerinden sıkıntıları var mıydı?
BEN: Vardı. Nereden biliyorsun?
SAF SAFFET Beşer, altışar yumurtayı kim yese midesi bozulur.
BEN: Yumurtaları yediklerini biliyorsun demek.
SAF SAFFET: Elbette biliyorum.
BEN: Sana oyun oynadıklarını anladın ha?
SAF SAFFET: Hem de ta başında anladım.
BEN: Öyleyse başına bu çorabı örmelerine neden izin verdin?
SAF SAFFET: Babam derdi ki… “Biri söyler dini gibi, öbürü inanır imanı gibi” derdi.
BEN: Ne demek bu?
SAF SAFFET: Ben herkesi kendim gibi bilirim. Kimsenin yalan söyleyeceğine inanmam. Söylerlerse zararı kendilerine olur. Onlar şimdi beni kandırdıklarını sanıyorlar değil mi?
BEN: Evet…
SAF SAFFET: Yanılıyorlar. Aslında onlar kendilerini kandırdılar.
BEN: Haklısın ama bu gibi şeyleri yapmalarına izin vermemelisin.
SAF SAFFET: Bırak yapsınlar.
BEN: Ama seni gerçekten saf sanıyorlar.
SAF SAFFET: Zararı yok, sansınlar… Ben saf olmadığımı biliyorum ya.
BEN: Pes sana Saffet. Senin gibi olmak isterdim doğusu.
SAF SAFFET: Benim gibisin zaten. Farkında değil misin? Arkadaşlarımın içinde en dürüst olansın sen.
BEN: Böyle düşündüğün için teşekkür ederim. Sen benden de dürüstsün. Kardeşim benim!
SAF SAFFET: Dostum…
BEN: (İzleyenlere.) Birbirimize sarılıp bir süre öylece kaldık.
SAF SAFFET: Dostluk gibisi var mı?
BEN: (Saffetten ayrılarak.) Saffet…
SAF SAFFET: Efendim dostum.
BEN: Şimdi bunlar sana oyun oynadılar, değil mi?
SAF SAFFET: Akıllarınca öyle yaptılar.
BEN: Biz de onlara oyun oynayalım mı?
SAF SAFFET: Nasıl bir oyun?
BEN: Gel, eve giderken yolda anlatırım. (Anlatmaya başlar.) Bak saffet, üç gün sonra sen…

IŞIKLAR SÖNER, YANDIĞINDA BÜTÜN OYUNCULAR SAHNEDEDİR. GÜLÜŞEREK BİRBİRLERİYLE SÖYLEŞİRLER.

PANKART TAŞIYAN ÇOCUK: (Elindeki pankartla bir taraftan girer, öbür taraftan çıkar. Pankartta “ÜÇ GÜN SONRA…” yazılıdır. Konuşmasını değişik tonlarda, şarkı söyler gibi yapar.) Üç gün sonra, üç gün sonra, üç gün sonra…

SAF SAFFET: Arkadaşlar, size bir soru soracağım.
HEPSİ: Sor bakalım Saf Saffet.
SAF SAFFET: Yumurtalar, kabuğu soyulmuş olarak ekilse, acaba vereceği ürün de kabuksuz olur mu?
NECİP EDE: Yok canım, olur mu hiç?
İSMET TEYZEOĞLU: Olur olur… Olur tabii.
KARA MEHMET DAYIOĞLU: Elbette olur.
ÖMER EMMİOĞLU: Olmaz olur mu?
DURMUŞ HALAOĞLU: (Oynar.) Olur oluuur…. Bal gibi olur…
SAF SAFFET: Bakın burada bir torba soyulmuş yumurta var. Bunları size getirdim. Alın, onları bahçenize ekin. Soyulmuş yumurtalar elde edin. Sonra da hepsini afiyette yiyin. Tamam mı?
HEPSİ: Tamam!
İSMET TEYZEOĞLU: Ekmez miyiz Saf Saffet…
KARA MEHMET DAYIOĞLU: Hiç yemez miyiz safçığım…
SAF SAFFET: (Yumurtaları dağıtır.) Öyleyse size afiyet olsun… (Çıkar. Çıkışa saklanıp onları izlemeye başlar.)
NECİP EDE: Bu çocuk gerçekten saf.
İSMET TEYZEOĞLU: Hem de çok saf.
KARA MEHMETDAYIOĞLU: Toprakta soyulmuş yumurta yetişir mi hiç?
ÖMER EMMİOĞLU: Yetişmez elbette.
DURMUŞ HALAOĞLU: Kabuklusu da kabuksuzu da yetişmez.
İSMET TEYZEOĞLU: Kabuklu yumurtanın yetiştiğine nasıl da inanmıştı.
KARA MEHMETDAYIOĞLU: Biz de onları afiyetle nasıl yemiştik!
ÖMER EMMİOĞLU: Haydi, şimdi de kabuksuzları yiyelim.
HEPSİ: Yiyelim.
DURMUŞ HALAOĞLU: Ah!
BEN: (Güler.) Ne oldu?
ÖMER EMMİOĞLU: Aaah dişim!
BEN: (Kahkahayla güler.) Sana ne oldu?
HEPSİ: Aaah ah ah! ...
BEN: (Kahkahayla güler.) Neler oluyor size arkadaşlar?
HEPSİ: Dişim kırıldı.
KARA MEHMETDAYIOĞLU: Yumurta değil bu. Taş
İSMET TEYZEOĞLU: Ne kadar çok benziyor yumurtaya!
NECİP EDE: Nasıl inandım ben buna?
İSMET TEYZEOĞLU: Alacağın olsun senin Saf saffet.
KARA MEHMETDAYIOĞLU: Elime geçirirsem ne yaparım ona; görür!
BEN: (Kahkahayla güler.) Saf olan Saffet mi, yoksa siz misiniz acaba?
HEPSİ: Biziz galiba…
SAF SAFFET: (Girer) Özür dilerim arkadaşlar. Size böyle bir oyun oynamamalıydım.
NECİP EDE: Asıl biz senden özür dileriz Saffet. Değil mi arkadaşlar?
HEPSİ: Evet! ..
İSMET TEYZEOĞLU: Saf olan sen değilmişsin, bizmişiz meğer.
NECİP EDE: Ben kendi adıma söz veriyorum: Bundan sonra sana saf deyeceğim.
KARA MEHMETDAYIOĞLU:
Ben de…
ÖMER EMMİOĞLU: Ben de saf demeyeceğim sana Saffet.
DURMUŞ HALAOĞLU: İstersen sen bize saf diyebilirsin.
SAF SAFFET: Olur mu öyle şey arkadaşlar? Hiç birimiz saf değiliz. Bana darılmadınız değil mi?
HEPSİ: Darılmadık.
NECİP EDE: Ya sen? Sen bize dargın mısın?
SAF SAFFET: Hayır ben size hiçbir zaman darılmadım. Biz dostuz. Dostlar birbirine darılır mı hiç?
HEPSİ: Darılmaz!
SAF SAFFET: Öyleyse gelin sarılalım birbirimize.

HEPSİ BİRBİRİNE SARILARAK BİR YUMAK OLUR.
FONDA “GEL DOSTUM” ŞARKISI ÇALINIRKEN OYUNCULAR İZLYENLERE EL SALLARLAR.

BİTTİ

YAZARIN NOTU:
Oyunun değerlendirilmek istenmesi halinde bilgilendirilmeyi rica ediyorum.
Telefon: 0505 553 47 44
FEVZİ GÜNENÇ

Fevzi Günenç
Kayıt Tarihi : 10.5.2010 15:48:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Erdal Ceyhan
    Erdal Ceyhan

    GAntepliler hayrını bilseler bu oyunların da, yaz gelince o Açık Hava Tiyatrosunda sergileseler. Eskiden ne kadar aktifdi tiyatro..Tiyatro Şenlikleri yapılıyordu..Şimdi ?

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Fevzi Günenç