Sınıf Tiyatrosu: 2
PALYAÇONUN BİLYELERİ
(Bilginin Değerini Kim Bilir?)
Fevzi Günenç
BU OYUNDA KİMLER VAR?
BİLGE
ÖĞRENCİ
PALYAÇO
BAKKAL
MANAV
KASAP
KUYUMCU
İZLEYİCİLER
BİLGE: Söyle bakalım oğul, benden bir şeyler öğrenebildin mi?
DELİKANLI: Sanırım öğrendim Sayın Bilge.
BİLGE: Neler öğrendin bakalım?
DELİKANLI: Matematik öğrendim. Her türlü problemi çözüyorum.
PALYAÇO: (Çevrelerinde koşturur.) Ben de aritmetik öğrendim. Çarpım tablosunu biliyorum. Bir kere bir biiir… İki kere iki, iki buçuuuk…
DELİKANLI: (Palyaçoya) Git başımdan! (Öğreticisine) Geometriden de anlıyorum.
PALYAÇO: Ben de ben de… Kanatlarını böööyle kocaman açan açıya geniş açı denir.
BİLGE: Aferin sana Palyaço. Başka? ..
PALYAÇO: Uuup uzun saça, kız saçı denir.
BİLGE: İşte bir çuval inciri berbet ettin. Şimdi biraz uzaklaş da öğrencimle söyleşelim.
PALYAÇO: Tamam… Na kadar uzaklaşayım?
BİLGE: Biraz dedim ya…
PALYAÇO: Biraz ama ne kadardır bu biraz? Bir metre mi, on metre mi, yüz metre mi?
BİLGE: Aferin sana be palyaço. Filozof olmuşsun sen.
PALYAÇO: Yok daha ondan olamadım. Fil olmak için kırk fırın ekmek yemem gerek. Filo olmam için beş on gemim olmalı. Filozo…
DELİKANLI: Yeter! Rahat bırak bizi.
PALYAÇO: Tamam canım, bıraktık. Ama sen dedin diye değil, Bilge Amca söyledi diye uzaklaşıyorum. İşte uzaklaştım. (Bir adım öteye gider.)
BİLGE: Bu kadarcık mı?
PALYAÇO: Yetmez mi?
BİLGE: Yetmez.
PALYAÇO: O zaman on metre kadar gideyim.
BİLGE: Daha daha…
PALYAÇO: Kaybol desene şuna usta.
DELİKANLI: Kaybol!
PALYAÇO: Tamam, kaybolduk. Bağırma! (Küserek çıkar.)
Biz yine söyleşimize dönelim. Başka neler öğrendin delikanlı?
DELİKANLI: Yeterince coğrafya da öğrendim. Hangi ülke nerededir, başkenti neresidir biliyorum. En uzun nehirleri, en büyük gölleri, en derin denizleri…
PALYAÇO: (Kulak vererek usulca girer.)
BİLGE: Tamam tamam, anladım. Coğrafya bilgileriyle doldurmuşsun beynini.
PALYAÇO: Ben de doldurdum, ben de doldurdum.
BİLGE: Nasıl yaptın bakalım bu işi?
PALYAÇO: Kulağıma bir huni dayadım, oradan içeriye aktardım bilgileri.
BİLGE: İlginç… Peki neler öğrendin?
PALYAÇO: Neler öğrenmedim ki? ..
BİLGE: Birini söyle.
PALYAÇO: Nil nehri Missisipi nehrinden kısadır.
BİLGE: Nerden belli?
PALYAÇO: Adından… Nil’de sadece üç harf var. Missisipi’de ise bir sürü.
BİLGE: Harikasın valla.
PALYAÇO: (Sevinerek sahnede hoplayıp sıçrayarak dolaşır.) Yaşasın! Bana harika dedi! ..
DELİKANLI: Tarihten de iyiyim öğretmenim. Gelmiş geçmiş bütün hükümdarlıkları biliyorum. Bu ülkelerin kuruluş tarihlerini, kurucularını, en ünlü yöneticilerini, bunları ne zaman doğup ne zaman öldüklerini… Ülkenin varlığının nasıl sona erdiğini…
PALYAÇO: Ben de biliyorum, ben de biliyorum.
DELİKANLI: Ne biliyorsun?
PALYAÇO: Tarih…
DELİKANLI: Söyle bakalım nedir tarih?
PALYAÇO: Tarih, günün ne günü olduğunu, ayın kaçı olduğunu, hangi ayda, hangi yılda bulunduğumuzu gösteren bilgidir.
DELİKANLI: (Alaycı) Hayret! Nereden öğreniyorsun bu bilgileri?
PALYAÇO: İnternetten… İnternet kafeye gidiyorum. Bir lira verip bir saat takılıyorum. 55 dakika oyun oynuyorum. Beş dakikada da bilgi, ediniyorum.
DELİKANLI: (Küçümser.) Beş dakikalık bilgi bu kadar olur.
BİLGE: Yine de aferin sana Palyaço.
PALYAÇO: (Sevinerek sahnede hoplayıp sıçrayarak dolaşır.) Bana aferin dedi, bana aferin dedi! ...
BİLGE: (Delikanlıya) Beyninde tarihe de oldukça fazla yer ayırmışsın.
DELİKANLI: Öyle oldu galiba Sayın Bilgem…
BİLGE: Bütün bu bilgileri beynine doldurmana gerek yok. Bilgi öğrenmenin yolunu, yöntemini öğrenmen yeter.
DELİKANLI: Nasıl? ..
BİLGE: Palyaçonun yaptığı gibi... İnternette bütün bilgiler var. Arama motorlarından birine sorman yeter. (İzleyenlere) Değil mi çocuklar?
İZLEYENLER: Eveeet!
DELİKANLI: Haklısınız galiba. Hayatta en değerli şey bilgidir değil mi Sayın öğreticim.
BİLGE: Elbette ama değerini bilene tabii. Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini
bilen anlar ve onun değeri bilenin yanında kıymetlidir.
DELİKANLI: Bunu nasıl anlarız?
BİLGE: Bir deneyle anlayabilirsin.
DELİKANLI: Deneyle mi?
BİLGE: Evet. Al şunu. (Değerli bir taşı ona uzatır.)
DELİKANLI: Nedir bu?
BİLGE: Ne olduğunu anlayacaksın. Bunu önce bakkala götür, kaça alacağını sor. Sonra manava, kasaba göster. Aynı şeyi sor. En son kuyumcuya götür. Ona da bunu kaça alacağını sor.
DELİKANLI: Tamam ustam. İzninle, hemen çıkıyorum. Zira bu cam parçasının değerini ben de merak ettim. (Çıkar)
IŞIK BAKKALIN LEVHASINI GÖSTERİR.
BAKKAL: (Dükkânından çıkar) Bugün de işler amma durgun ha! (Seyircilere sorar.) Yokomel alan yok mu?
İZLEYİCİLER: Vaaar! ..
BAKKAL: Gofret alan yok mu?
İZLEYİCİLER: Vaaar! ..
BAKKAL: Ay çiçeği alan? ...
İZLEYİCİLER: Vaaar! ..
BAKKAL: Ama çekirdeği çıtlatıp kabuğunu yere atmak yok ha! Tamam mı?
İZLEYİCİLER: Tamam! ..
PALYAÇO: (Elindeki süpürgeyle yerleri süpürerek girer.) Süpürgeci geldi! .. (İzleyenlere) Ay çiçeği mi çıtlatıyorsunuz siz?
İZLEYENLER: Eveeet!
PALYAÇO: Peki çitlediğiniz çekirdeğin kabuğunu ne yapıyorsunuz? Yere atıyorsunuz değil mi? İşte bu olmadı. Bu ayçiçeği kabukları çok inatçıdır. Yere yapışıp kalırlar. İstediğin kadar süpür. Kıllarını kıpırdatmazlar. (Yeri göstererek heyecanla bağırır.) İşte! Biri çekirdek çitleyip kabuğunu yere atmış. Süpürelim bakalım süpürülecek mi? Yok… Yerinden bile kıpırdamıyor! Kıpırda kabuk! Kıpırda diyorum sana! (Acıklı) Kıpırdamıyor… Ne olur çocuklar, kabukları yere atmayın. Onları avucunuzda biriktirin, sonra topluca bir çöp kurusuna atarsınız. Teşekkür ederim.
DELİKANLI: (Girer, bakkala) Şunu kaça alırsınız bakkal bey?
PALYAÇO: (Süpürgesinin sapına dayanıp merakla delikanlıyla bakkala bakar.)
BAKKAL: (Camı alır, bakar.) Neymiş bakalım. Hım… Renkli bir cam parçası. Ne işe yarar bu?
DELİKANLI: Bilmiyorum.
BAKKAL: Alalım babalım. Benim küçük kız evde oynar onunla.
DELİKANLI: Kaça alırsın?
BAKKAL: Kaça mı? Kaça alacağım? Haydi bir lira vereyim.
DELİKANLI: Oldu. Teşekkürler. Camı rica ediym. (Alır.) Haydi hoşça kalın.
BAKKAL: Nereye! Camı satmıyor musun?
DELİKANLI: Satmıyorum.
PALYAÇO: Ben satıyorum. Bakın tam üç tane cam bilyem var. (Cebinden çıkartıp bakkala uzatır.) Üçünü bir liraya veriyorum.
BAKKAL: (Bilyeleri elinin tersiyle iter.) Git işine…
PALYAÇO: Elli kuruşa veriyorum.
BAKKAL: İstemem.
PALYAÇO: Yirmi beş kuruş…
BAKKAL: İstemem dedim ya.
PALYAÇO: Beş kuruşa da mı almazsın?
BAKKAL: (Azarlar.) Git be palyaço!
PALYAÇO: (Sızlanır.) Kimse benim camımı almak istemiyor…
IŞIK MANAVIN LEVHASINI GÖSTERİR.
MANAV: (Kapıya çıkar) İyi lahana var, kabak vaaar! (Delikanlıya) Neyi satmıyorsun delikanlı?
DELİKANLI: (Gösterir.) Şu camı…
MANAV: Ne kadar istiyorsun?
DELİKANLI: Siz ne veriyorsunuz?
MANAV: İki lira vereyim. Vitrine korum, gelen giden baksın. Patlıcan, hıyar seyretmekten bıktı. Değişiklik olur.
DELİKANLI: İki lira olmaz.
MANAV: Sen ne istiyorsun?
DELİKANLI: Hiç lira… Satmıyorum.
MANAV: Amma tuhaf çocuk ha! ..
PALYAÇO: Benim bilyeler da güzel durur vitrinde.
MANAV: (Duymamış gibi davranır.)
PALYAÇO: Benim bilyeler güzel durur diyorum.
MANAV: (Duymamış gibi davranır.)
PALYAÇO: Almazsan alma! Elbet bir alıcı bulurum. (İzleyenlere) Rengârenk bilyelerim var! Yok mu alaaan! On kuruş vermezseniz beş kuruşa! Beş kuruş vermezseniz bedava! Bedava almazsanız üste para veririm. Yok mu alan?
İZLEYENLER: Var var var…
PALYAÇO: (Gözünü gerer.) Pışşık! Çocuk mu kandırıyorsunuz?
IŞIK KASABIN LEVHASINI GÖSTERİR.
KASAP: (Kapıya çıkar, bağırır) Kuzu eti, kıvırcık bunlar. Sakız gibi! Yemeyenin ya parası yok, ya aklı yok! .. (Manava) Neyi satmıyormuş bu çocuk manav kardeş?
MANAV: Elinde bir taş var. Onu… basit bir cam parçasına iki lira verdim; yok dedi.
KASAP: Getir bakalım bir de ben göreyim şunu delikanlı.
DELİKANLI: (Uzatır.) Buyurun.
KASAP: (Alır, bakar.) Hımmm… İyi bir cama benziyor. Buna file bir zarf ördürürüm. Kasabımın kapısına asarım. Nazar boncuğu yerine geçer.
DELİKANLI: Siz kaç lira veriyorsunuz bu cama kasap amca.
KASAP: Beş lira veririm delikanlı.
MANAV: Ne yaptın kasap! Beş lira eder mi bu cam?
PALYAÇO: Eder eder!
BAKKAL: İki lira bile etmez!
PALYAÇO: Etmez etmez! ..
KASAP: Dostlar alış verişte görsün komşular. Satıcı çocuk sevinsin. (Beş lirayı uzatır.) İşte parası.
DELİKANLI: Camımı alabilir miyim?
KASAP: Neden?
DELİKANLI: Satmıyorum.
KASAP: Demin satıyorum diyordun?
DELİKANLI: Şimdi de satmıyorum diyorum.
KASAP: (Camı uzatır.)
DELİKANLI: (Alır.)
PALYAÇO: (Kasaba yaklaşır.) İyi ki almadın camı.
KASAP: Neden?
PALYAÇO: Beş para etmez. Bak bende daha iyisi var. (Bilyeleri uzatır.)
KASAP: Nedir bunlar? Bilye ha! Kaça satıyorsun?
PALYAÇO: Yüz lira.
Dahaaa! ..
PALYAÇO: Ucuza verdik almadılar. Pahalı satarsam belki alan olur, dedim.
Sen onu babana sat.
PALYAÇO: Babam almaz ki. Çocuk mu o?
Peki, ben çocuk muyum?
PALYAÇO: Tamam tamam… Almazsan alma. Bak şimdi kaça satarım onu ben. Almadığına pişman olursun, o zaman sen de. (Türkü söyleyerek yerleri süpürmeye başlar.) Süpürgesi yoncadan İbiş’im, beli gayet inceden oy! .. Ben seni sakınırım İbişim, yerdeki karıncadan, oy…
IŞIK KUYUMCUNUN LEVHASINI GÖSTERİR.
KUYUMCU (Kapıya çıkar.) Ne alıp satıyorsunuz komşular?
BAKKAL: Şu çocuğun elinde basit bir cam parçası var. Bir lira verdim, satmadı.
MANAV: Ben iki lira dedim, bana da satmadı.
KASAP: Fiyatı beş liraya çıkarttım ama satası yok çocuğun.
KUYUMCU: Şu camı bir de ben göreyim.
DELİKANLI: (Uzatır)
KUYUMCU: Aman Tanrım!
BAKKAL: Ne oldu?
MANAV: Ne oldu?
KASAP: Ne oldu?
KUYUMCU: (Komşulara cevap vermez, delikanlıya) Tut şunu…
DELİKANLI: (Camı alır.)
KUYUMCU: (Koşarak içeriye girer. İnceleme gözlüğü ve lüple döner.) Ver şunu…
DELİKANLI: (Uzatır)
KUYUMCU: Aman Tanrım!
BAKKAL: Ne oldu?
MANAV: Ne oldu?
KASAP: Ne oldu?
KUYUMCU: (Lüple inceler.) Aman Tanrım!
BAKKAL: Ne oldu?
MANAV: Ne oldu?
KASAP: Ne oldu?
KUYUMCU:(Çok heyecanlı) Bu bu bu… (Alır, inceleme gözlüğüyle bakar, Camın üzerine çelik kalemle bir çizgi çizer.) Çizilmedi! Gerçek bir elmas! Hem de dünyanın en büyük elması! Buna sahip olan, dünyanın en zengin adamı olur. Paha biçilmez değerde bir mücevher bu!
DELİKANLI: Neee!
BAKKAL: Neee!
MANAV: Neee!
KASAP: Neee!
KUYUMCU: Buna kaç lira istiyorsun delikanlı?
DELİKANLI: Siz ne veriyorsunuz?
KUYUMCU: Ne istiyorsan veririm.
DELİKANLI: Kusura bakmayın, taşım satılık değil.
BAKKAL: Çocuğa bak!
MANAV: Taşın değerini anladı ya…
KASAP: Pazarlığı sıkı tutuyor.
KUYUMCU: Ne olur bunu bana sat çocuk. Bütün paralarımı, dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim.
DELİKANLI: Satamam amca. Taş bana emanet verilmiştir. Ustam değerini öğrenmemi istedi. Fiyatını öğrenip ona geri götüreceğim. (Mücevheri alıp oradan uzaklaşır.)
PALYAÇO: Üzülme kuyumcu amca. Bende daha iyileri var. Bir de şunları incele bakalım.
KUYUMCU (Kızgın) Defol!
PALYAÇO: Ne bağırıyorsun amca? Karşında sağır mı var? (Kendi kendine) Anlaşıldı, elimde kalacak bu mallar. (Kendini avutur.) Aman be, iyi ki alıcısı çıkmadı. Satsaydım palyaçolarla bilye oynayamazdım. Gidip çoğaltayım şunları… (Çıkar.)
DELİKANLI: (Sahnenin içinde düşünceli düşünceli dolaşır.)
BAKKAL, MANAV, KASAP, KUYUMCU DÜKKANLARINA GİRER.
BİLGE: (Girer, seslenir) Karadeniz’de gemilerin mi battı delikanlı?
DELİKANLI: Öğretmenim!
BİLGE: Niçin bu kadar düşüncelisin?
DELİKANLI: Ben düşünmeyeyim de kim düşündün ustam. Camı bakkala gösterim, bir lira verdi. Manava gösterdim, iki lira fiyat biçti. Kasap 5 lira dedi.
BİLGE: Ya kuyumcu? ..
DELİKANLI: Kuyumcu ise camın karşılığında bütün paralarını, dükkânını, evini vermeye hazırdı.
BİLGE: Bu sana neyi anlatıyor?
DELİKANLI: Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bilen anlar. Bilgi de çok değerli bir mücevher gibidir. Onun değerini ancak bilginin yararlarını bilen anlar. Doğru mu sayın öğreticim?
BİLGE: Çok doğru.
DELİKANLI: Bugün bana çok önemli şeyler öğrettiniz Bilge ustam? Çok teşekkür ederim.
BİLGE: Ustaların, öğreticilerin görevi, öğrencilerine bildiklerini aktarmaktır yavrum.
Dostluk da böyledir. Unutma, her insanın hayatında dostluğun değerini bilen,
kuyumcular vardır. Mesele o kuyumcuyu bulmaktadır.
PALYAÇO: (Kendi kendine söylenir.) Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olduk. Bilyeleri çoğaltalım derken eldekileri de kaybettik.
DELİKANLI: (Öğreticisinin eline uzanır.) Öpeyim ustam. (Öper.)
BİLGE: Anlatmak istediğimi anladığın için, gel ben de senin alnından öpeyim! (Kucaklar.)
SAHNE KARARIR.
PALYAÇO: (Bağırır) Kim söndürdü ışıkları! Karanlıkta nasıl bulacağım şimdi ben öğreticimin elini? Ustam ustam, ben de anladım! Alnım burada, haydi, öp …
BİTTİ
YAZARIN NOTU:
Oyunun değerlendirilmek istenmesi halinde bilgilendirilmeyi rica ediyorum. Teşekkürler.
Telefon: 0505 553 47 44
FEVZİ GÜNENÇ
Kayıt Tarihi : 21.4.2010 02:07:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!