A.
_ Yüzeye çıkıp güneş görmeye ihtiyacı vardı artık, zamanlar önce delik açarak buzun içinden sulara atlayan sinirli tabiatlı fok balığının baharda. (Mevsimler demek böyle geçiyor; güneş ve su, su ve güneş.)
_ (Dünya çadırı burası olmalı. Bezi aralayıp dışarı bakıyorum. Kesif ışın, yakın çevremdeki sıkı bukarörtüsü yüzeyinden gözbebeklerime doluşuyor. Büyüyor ve küçülüyor olmalı şimdi, o gözbebeklerine nüfuz etmiş yarıklar vardır ya, onlar. Çıkıyorum dışarı. Az uzak bir merhalede; burası, tabiatı gibi bembeyaz bir kutup ayısı görüyorum.) Kutup ayısı insan yavrusu yürüyüşü’nde; emeklerken, yeğincesine yoğun kar’ın üzerinde.
_ Buraların yerlisi, önce koklayan sonra da ne zaman harekete geçeceğini bilen, profesyonel bir fok avcısı yaklaşmış bir zaman önce, avlanmak üzre. Evine ekmek götürmek kavgasında olmalıdır, ve çocuklarına ve eşine. Ama fok ona saldırmış, ve öldürmüş her nasılsa. Duyunca hayli şaşırtmıştı hikayesi. Kaç zaman sonra bulmuşlar fokun açtığı delikten düşen cesedini, taşlaşmış bir halde çıkartılan onun ocesedini.
_ Yorulmayı aklından silmiş tilkiler şahit olurdu çadıra demin balık tutma dönüşü giren bazı adamların o çadırdan geri çıkışına: Kurutmaya çalışacaklar, tuttukları balıkları –çürümemesi için, aslında mideye indirmek için.
_ Yemeğini anne ve yavru ayıyla paylaşmayı pek istemeyen, şudeminki erkek kutup ayısı silkiniyor kutup güneşinin olanca görkemli parıldayan ışınları altınca: Yerden seken ışınlar her yeri aydınlatıyor. Bencil, erkek ayı; bir yandan da, nasılsa, gururlu, vakur bir pozda.
_Kendini savunan buzul düşü gibi, yaşamaya çalışan birkaç zekasız ama avlanma içgüdülü.
_‘Neden? ’ diye aklıma geliyor. ‘Keşke bari hayvanlar öldürme tabiatını DA hörgüçlerine sırtlayarak bu dünyaya doğmasalardı.’
_Tekrar çadıra giriyorum ve soğuk, metal kaba bir koyu kahve dolduruyorum termosifon çay sıcak tutanı’ndan. Sıcak sıcak. Fokurduyor aslen aslanın nefesi. Damlacıklar yapışıyorcasına çadırın tavan ve duvarlarına, çadır kanatlanıyor gibi –viks olsa, is mi olurdu? - buharın meydan verdiği.
Çokçasına, kara ikliminin hükümranlığında; ‘büyükçesine sokak sıçan faresi’ gibi arzuhalciyim burada, kuzey kutbunda: Göklere bir dilekçe; dokunduğum her şey benim, bu bacaklar çalıştıkça. Dokunmadığım her bir şeyse olası bir başkasının, bacaklar işlevini kaybetse. Kolay mı sandın ilerlemek, ama bildiğim şey, gelişiyor böyle insan-içhuzru.
Gün, her şeye gebe; bugün gibi olmalı. Tekrar dışarı çıkıp ama bu sefer heyecanla; geriye eğiyorum başımı ensemde(n) , omuzlarımdan arkaya devirerek. İşte şimdi, Güneş. Oynaşıyor ışın damlaları yüzümüstü. (Demek damla ve ışık bir. Su ve Güneş.)
_Savaş çıktıktan sonra kimin geride kalıp kimin kalamadığını düşünerek geçen birkaç saniyeden sonra ki sonsuzluk misali, yiyecek bir şeyler de bulmam gerektiğini aklediyorum. Ama o avcı gibi hayvan da öldüremem –istem dışı bile bu, görünmez bize. Tekrar çadıra girip sırt çantamın ön küçük gözünden bir kraker paketi çıkartıyorum ve onu başlıyorum misal kemirmeye tekrar çıktığım ve dikkatle bu sefer gözlemeye başladığım güneşin altında, yayılan güneşin altında, bu kar yüzeyin altında, hala eritemedikleri bu belde mevkide –ve artık eritemeyecekler.
_‘Özel bir gün olmalı dünyanın durduğu gün’ diye aklımdan geçiyor. Sonra kendime lanet ediyorum, utana sıkıla, bunu aklıma getirdiğim için. Ve şaşıyorum ki, gene de tadını alabilmişim, parçalanmak üzre bilinçsizce biyolojik-özümsdiğim krakerin, az evvel yemek borumdan geçen …
_Burada tek başıma ne kadar dayanabilirim, onu bilmek lazım. Yoksa başkaları da kaldı mı?
Yine de söz vermek olayının değeri canlanıyor imge denizinde o kutsal bir nefesin ki eni konu yayılır-bulunur..
B.
_“Sis Denizinden üzerindeki gezgin”*; kayalardan, hiç duraksamadan bakıyor “ilkbahar kapısının ötesindeki bahçeler”e*. Bu haliyle, durgun durum mu, yoksa durmaksızın bir enerjiklik mi? Aklımı karıştırıyor. Ama Puşkin de güç veriyor.. Coleridge’ye, belki omuzluyor ve netleşiyor bir büyük resim: O da aynı sislerde fakat biraz ürkek iniyor Gölbaşı basamaklarından aynı sis denizine doğru. Demek bir hareket var. (Bazen endişelicesine bir tededdütle ancak) Demek gerçekten yaşıyoruz.
_Diğerleri yok etti. Konuk olmak(sa burada) , güzel: Hala buradayım. Üstüne üstlük, iyicesine aktif olmak! ...
_İşte, yüksek minarede hacıyatmaz penguenleri sallanıyor çiçeklere dolaşmış salıncağının Güney’in, yaşam savaşındaki kutup beyaz Ayıları güreşte Güneşle, Kuzey yarıkürenin.
Terliyor penguencikler kuşkusuz, azcık güneş değse: Buz ve kara alışıklar..ama bazenleri sudan çıkıp gezinirler.
_Alıp birini sevmek isteyeceğim fakat yetişebilir miyim. Halbuki kaplumbağa da yok burada, onla olamaz ki ‘obir eskiden almış olduğumuz tavşan’ tazı yarışında.
Koşamaz ama penguenler değil mi? Su var buzun her bir karışında, ve buz var bu toprakların her bir karışında, ve bu “gerçekten cibilliyetli kaynayan ‘veryansınsız ve şuursuz töhmet altlarından ofsayt’ın toprak’ var” bu yüzeye değen her bir ışın demetindeki akitte göğün, elini here ora bura öte beri’sine daldırışında …
_Aaahh göğün düşü, ahh; kim bilebilir senin ‘koşun atların’ı (; kim bilmeyebilir) ! ! ? ... Herkes görüyor, hepimiz görüyoruz, ve gerçekten aslında duyumsuyoruz –hücrelerimize dek; ancak yetinemiyor muyuz bize verilenlerle acaba ……
--
AÇIKLAMALAR:
A.
B.sayar kartında zıplayıp zaplarken Mesajtv’de rastlanan belgeseldeki bilgi kırıntılarından ilhamla başlanan’dan serpilen (-sonradan, tasarlanan- seri öncülü.)
B.
Asteriksli cümlecikler alıntı
Kayıt Tarihi : 13.10.2006 06:55:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Akın Akça](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/10/13/a-d-anonim-ve-bir-kutup-konagi-i.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!