YENİ ROMA VE İSLAM DÜNYASI
Yeni Roma İslam dünyasına gizli ve açık bir savaş başlatmıştır. Yeni Roma eskisinden daha planlı bir şekilde düşman bildiği İslam dünyası için organize olmuş bir vaziyette savaş açmıştır. Bu savaş İslamın yayıldığı yıllardan bu yana sürmektedir.
Kendi aralarındaki çıkar çatışmalarına dinler arası diyalog çalışmalarıyla son vermiş, İslam alemine karşı top yekun bir savaş açmıştır. Bu savaş büyük bir savaştır, iki dünyadan biri yok oluncaya dek sürecektir. Geçmişte kapitalist ve komünist bloklara ayrılan Hristiyan alemi İslam toplumlarının dirilişi karşısında birleşme yoluna gitmiş, güç birliği yapmıştır.
Bu güç birliğidir ki bu gün İslam dünyasının geçmişte iki blok arasındaki bölünmüşlüğünü daha fazla artırmıştır. Böl, parçala, yok et teorisiyle İslam dünyası güçsüzleştirilmiştir. İslam dünyası Yeni Romanın böl, parçala, yok et teorisinin de ötesinde birbiriyle savaştır sloganıyla iç savaşlara sürüklenmektedir.
Önce İran devrimi desteklenerek Şia bayrağı güçlü bir savunucuya kavuşturulmuş, sonra ırak parçalanarak İran’ın yayılmacı siyasetine terk edilmiştir. Şimdiyse Yemen’e kadar uzanan bir Şia kuşağı tamamlanmaktadır. Bu kuşak Suriye’nin parçalanmasıyla yıldızına kavuşmuştur. Bu karışık ortamda yıllar önce Afganistan’da konuşlandırılan El-Kaide örgütü bu bölgede uç vermiş, taşeron Işid örgütüyle ehl-i Sünnet camiası Harici akımın kollarına atılmıştır.
İran’la savaştırılamayan Türkiye parçalanmak istemiş, Arap baharıyla bütün Arap devletleri korkunç bir iç karışıklığa, kaosa mahkum edilmiştir.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta