En güzel olduğunu düşündükleri mısralarını yazdılar. Eteklerinde, dağların dorukları için, en güzel mısraları idi, yazmak istedikleri, ayaklarının değmediği, sarp olmayan kayalıkları ile hayallerinde aşılmazlıkları biçimlendirerek, yaşanmışlıklardan uzak sırıttı duyguları, yalın adını verdikleri kuru, kupkuru süslemeleri ile, kelebek koleksiyoncusu gururu ile, karmaşıklıklar içerisinde sürerken sohbetleri…
yaşam
hayallerle dolusun
kırılganlıklarla kaplı
pandora’nın kutusu misali
bir sonrakinin bilinmezliğinde
esintilere bırakırsan kendini
köksüz bitkiler gibi
savrulursun
savrulur gidersin bilinmezliklerinde
cihanlar fetih ettiğini düşlesen
nafile çığırtkanlıklar
Yoksunsan, bırakmışsan; ürettiğini sandığın oluşumu, duygularından yoksun, zanaatçılığına yüklersin erdemini, lakin dayadığın pencereye merdiveni, sağlam olsa da ne kadar, girdiğinde içeri, yanlıştır dayanan yer, sağlamlığı merdivenin, doğru yapmaz pencerenin içerisinde kucaklaşacağın nesnelselliği…
isyanların boşuna
süslemelerin çaresiz
çare olduğunu düşlesen de
hala güneş batıdan batar
batıda durman nafile
güneş batıdan batar
imgede desen adına
doğu güler sahipsizliğine
Ay akşam vakti doğar, bulutlar kaplasa da görüntüsünü, ay akşam vakti doğar, beyaz sulüet gibi ay durur gökyüzünün bir yerlerinde…
Ay akşamdan doğar, esse de ılık bir esinti, kar, boran, fırtına, değişmeyen, ay akşamdan doğar…
kabartıları yüreğinin
dinletse de
nağmeleri çeşitli
ay akşamdan doğar
güneşin kızıllıkları
ufukta erirken
Şimdi dersen ki bana sen “Sanatı erdem yapan İnsanın içindeki” düşünürüm, düşüncem; bilirim ki algılamaları sonrasıdır duyularımın, gözlerimde dudak kırpıntıları, mimikler, kulaklarımdaki sesler, onca yılın çıkını olmuş bilinç altım inan ki isyan eder…
dik durmak için
tek başıma olmadım
hiçbir an
tek başıma öğrenmediğim gibi
adım atmasını
kelimelerin içerisinden
tek başıma öğrenmedim
harf sökmesini
yüreğime düşürülen koru
yangınlara çevirirken
Erdemdir bilinçte olgunlaşan tohumu, hep beraber serpebilmek evrene, erdemdir el ele tutuşmanın büyütmek halkasını, erdemdir anlaşabilmek, anlamak kadar yakın olmaktır bilginin güneşine…
saydığın yoksa beni
saydığın yoksa onu
bu biz arayışı niye
bu sohbet niye
Ne demiş ustanın birisi; ”gün gün ile barışmalı/ kardeş kardeş koklaşmalı/ korka korka yaşamak niye.” Yabancılaşmaktır ağacı topraktan, kuşu ağaçta, insanı kuştan uzaklaştıran, anlaşılamamaktır savaşları başlatan, savaşarak yaşamak niye…
ustanın elinde kalem
kılıçtır keskin
ustanın elinde kalem
sancaktır burca dikilen
ışık kaynağıdır
karanlıklardan
aydınlığa çıkacak
yol dur
yordamdır
gizlenmek niye…
25.05.2009
Türk Öğer KoçKayıt Tarihi : 26.11.2011 14:22:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Türk Öğer Koç](https://www.antoloji.com/i/siir/2011/11/26/80-sonrasi-icin.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!