Geceye küstün mü diye sordum kendime, garip bir düşünce işte, gündüze sevgim mi arttı ki kıskandın dedim, gülmek zordu benim için, şimdi de neden ağlayayım mı, sen sevgili, kendi düşlerinle uğraşırken beni boşta bırak ki en azından böyle zamanlar dediğimiz anda da sen olma aklımda...
Kendimiz için anlattığımız hikâyelerimizle biz büyürken, o kadar çok zaman geçmiş ki, geride sadece bizim hikâyelerimizi anlatanlardan dinliyorum artık, garip değil mi, hikâyelerimize bile sevgimiz gibi sahip olamadık...
Oysa senin hikâyelerin benden çok yaygınlaşmış başka başka anlatıcılarla...
Bazen bahar uzar durur yaşamda,
beklersin yaz günlerini, içinde bir umut vardır beklediğin. Bir yerler veya biri vardır bu yaz günlerini kaplayan.
Öfkelendiğin asıl kızgınlığındaki beklenendir, durmayasıya düşlerle varlık savaşındaki nefes alma mecburiyetindir.
Yoksa unutmak beklemekle eksilirdi.
Ve sonunda kendine dönersin beklemeyi ıskalayıp, nefes alma mecburiyetini hissedersin.
Ve yaşamından mecburen bir dönem kapandı sanırsın ama yanılgıpayın çok yüksektir.
Ve tekrar anlarsın gidendir düşlerinden çıkmak isteyen...
Aklında bir cümle dönüp durur, "severek düşünmeyi unutma" dır seni tutsak ederek sana yıllar önce söylenen cümle...
Kendi kendime mırıldanırken, mırıldanırken “ömrümü sana adasam, yaşamın arkasını hiç düşünmezdim…
Karışık düşünceler bunlar ardı arkası sonuçsuz…
Ne kolaydı vazgeçmek…
Ne olduğu önemli değildi, sadece vaz geçtim diyebilmek, önemini, değerini veya bendeki yerini düşünmeden vazgeçtim, diyebilmek, oldukça kolaydı.
Ardı arkasını düşünmeden bendeki yerini bir silgi ile siler gibi üstünü kapayarak, gelecek acılanmaları ve kayıplık boşluğunu düşünmeden can bezmişliği ile ertelenmiş düşünceler bırakarak değer ölçüsü yapmadan vazgeçtim diyebilmenin kolaylığı olabiliyordu…
Karar verip üstünü çizmek ve arkasında neler var olduğunu hissizleşerek vazgeçmek.
Gerçeğe yöneliyorum sanki kendime doğru yabancılaşarak.
Yıllara serdiğim düşüncelerin içinde dairesel dönüşlerle gerçeğe yaklaşma çabasındayım sanırım.
Düşüncelerimle niyetlerim örtüşüyor, vaz geçebileceğim tek bir anlık düşüm yok
sadece, kendime öğretmeye çalışıyorum gerçeklerin tümüne sığan acılanmalar
şüphesiz ruhsal yapımda birikiyor… Hoşnut kalacak çok az şey vardı artık…
Seninle yaşadığımız mevsimler vardı…
Çoğunda kışlar olurdu yaz günlerinden sonra acılandığımız.
Beter düşler kurardık çoğunda ayrılığa dair düşüncelerle…
En çoğunda sen üşürdün, “omuzlarım üşüyor derdin,” ben dişlerimin arasına kıstırırdım alt dudağımın acısını bile hissetmiyordum.
Çaresizlik derdim, çaresizliklerimiz, benim avuçlarımın içini soğuturken senin omuzların üşürken, içimde kara kışın rüzgârları kopuşurdu…
Çoğu zaman çaresizliklerim derdim veya sebeplerim çok yüksekte erişmem mümkün değil derdim…
Sen “bi şey olmaz” derdin, çoğu zaman çenelerin titreyerek…
Zamanın öksüzlüğünün eksikliği ile içimden kopuşan acılanmaların yıprattığı ruhumun yorgunluğu olurdu, öfkelenirdim kışa, rüzgâra, kara kışın koyusundaki karanlıklara ve de yalnızlık korkularımdaki öfkelerime…
Uzaklar ve uzakların ötesi olurdu çaresiz düşüncelerle geleceğe dair korkular…
Ve sen hep giderdin…
Giderdin hep, tekrar gelişlerinden…
Ben susardım lâl olmuş düşüncelerden boğulurdum…
Sen giderdin hep yine…
Ve ben umudun dışına taşıdığım düşüncelerimden korkardım, yine…
Gene korkardım, uzakların karanlığından…
Uzaklar sevgili uzaklar tüm düşleri karanlıklarda saklardı ve sen hep karanlıklarda kalırdın ki ben hep bakardım...
Özlemek ile düşlemek arasındaki boşluktaydı adam. Belki de yarınsızlık korkuları veya unutma güçlüğündeki var oluşuydu fırtınaya kapılmışcasına yaşama dahil oluşu...
Garip duygular ölü kuşlar sessizliğindeki korkularıydı kendi benliğinde taşıdığı bir var oluş şaşkınlığıydı sanki...
Yaşam tuz gölünde çıplak ayak ile yürümeyi şartlandırıyordu sanki tüm uğraşların içinde nefes alırken...
Öylesine bir yaşamın vaz geçilmiş istekleri ile var oluş şartlarında yaşanıyordu…
Belki de hoş kal demek gerekti geçmişin girdaplarına…
Belki de sadece bir merhaba gerekti kendimize, o kadar sıkıntılı zamanlar sonrası kendinle hesaplaşma gerekti belki de…
Susmak gerekti belki de kendimize hükmedebildiğimiz kadar…
Belki de daha fazlası gerekti yaşamın direncini kırmak için, sadece özgüven düşleri gerekti şüphesiz
Sen ağlarken bir yerlerde, ben hissettiğim anlarda hep sana koşarak geldim...
Şimdiler ben de ağlamak istemiyorum artık...
Her an ölgün kuşlar sessizliğinde varlık savaşındayım...
Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 8.3.2019 17:58:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Uzaklar ve uzakların ötesi olurdu çaresiz düşüncelerle geleceğe dair korkular… Ve sen hep giderdin… Giderdin hep, tekrar gelişlerinden… Ben susardım lâl olmuş düşüncelerden boğulurdum… Sen giderdin hep yine… Ve ben umudun dışına taşıdığım düşüncelerimden korkardım, yine… Gene korkardım, uzakların karanlığından… Uzaklar sevgili uzaklar tüm düşleri karanlıklarda saklardı ve sen hep karanlıklarda kalırdın ki ben hep bakardım... Özlemek ile düşlemek arasındaki boşluktaydı adam. Belki de yarınsızlık korkuları veya unutma güçlüğündeki var oluşuydu fırtınaya kapılmışcasına yaşama dahil oluşu... Garip duygular ölü kuşlar sessizliğindeki korkularıydı kendi benliğinde taşıdığı bir var oluş şaşkınlığıydı sanki... Yaşam tuz gölünde çıplak ayak ile yürümeyi şartlandırıyordu sanki tüm uğraşların içinde nefes alırken... Öylesine bir yaşamın vaz geçilmiş istekleri ile var oluş şartlarında yaşanıyordu…

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!