Sene 1980 ;12 eylül askeri darbesinde,
Dönüştürüldü ülke büyük bir açık cezaevine,
Çıkarıldı hapishanelerdeki işkenceler,
Akıl almaz trajediler seviyesine,
Aldılar beni de bunlardan birine,
Diyarbakır 5 nolu askeri cezaevine,
O zaman demir parmaklıklar kapandı gençligimin üzerine.
Bileklerimdeki kelepçeler acıttıkça canımı,
Sonbaharın soğuk yüzü dondurdu kanımı,
Tekme tokat ilerlerken demir parmaklı kapılardan,
Biri açılırken digeri kapandı arkamdan.
Görülmemiş işkence sesleri yankılanıyordu puslu koridorlardan,
Mahşeri aratmayan izler vardı duvarlarda,
Kimilerinin elleri bağlı kimileri sallanıyor askılarda.
Yer yok herkes ayakta duruyor,
Yorgun bezgin yaralı vücutlar sırayla oturuyor,
Birinin oturması için diğeri kalkıyor,
Yemekler ise mükemmel,
Sabah bir fasıl dayak aksam bir fasıl işkence tepsiye konuyor.
Verdiler önümüze insan dışkısı,
Yiyemem diye bir şansın yok,
Kıçında duyarsın tekmenin acılı sancısı,
Dalarsın yüz üstü boklu suyun ortasına,
Alırsın katbekat fazlası,
Üstüne de verilir kanlı falaka tatlısı.
Banyo yok bitler kafamızda zıplıyor,
Dışkı ve idrar kokusundan burunlar kırılıyor,
Tuvalet desen,
Ağzı tırtıklı açılmış bir yağ tenekesi,
Onunla da sabah duş alınıyor.
Açlıktan midemizde dolanıyor ejderha,
Yarın özel bir gün dediler ziyafet var sabaha,
Açtılar ağzımıza koydular canlı lağam faresi,
Yutamadık mı çaresi var, parçala tıka boğaza.
İçtima var dedi komutan gecede bağırmakta,
Soyundurdu çırıl çıplak sahaya çıkarmakta,
Koğuş kanalizasyon sularında sürünüp kalkmakta,
İple bağlandı pipilerimiz birbirimize,
Koşmak ne mümkün biri düştü mü diğerleri yerde kalmakta,
Soğuk kış gecesinde tazyikli suyla duş alınmakta.
Bağrı yanık babalar hapishane kapısında çaresizce bekliyor,
Görüş günlerinde dil bilmez analar suskun sadece bakışıyor,
Yavrusuna hatrını soramaz kendi dilinde,
Sorsa işkence ederler diye korkuyor.
Hasta olamazsın buralarda,
Gitsen doktora ne çare ayrı bir dert başlıyor,
Ağrımayan dişlerin tek tek sökülüp alınıyor.
İşkence odalarinda yöntemler dudak uçuklatıyor,
Kulakları sağırlaştıran feryadı figanlar yürek hoplatıyor,
Kimisi sabaha karşı sürünerek koğuşa taşınıyor,
Kimisi sonsuzluğun uykusuna dalıyor.
Biliyorum anacığım çıkamayacağım burada,
Sakın üzülme nasılsa kalmayacağız bu dünyada,
Acılarla yoğrulmuş bedene işkenceler işlemez,
Çürüsem de bu dipsiz kuyuda,
Yarın sabah güneşiyle doğacağım hanına,
Bir ben giderim ama binlerce ben gelecek yanına.
Yaşa anacığım yaşamayı bırakma sakın arkamdan,
İnsanlığın uğramadığı cehennnem azabında,
Sen yaşayasın diye ölüyorum bu zindanda.
Kayıt Tarihi : 5.2.2022 18:40:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Aynur Kuzu Güven](https://www.antoloji.com/i/siir/2022/02/05/5-no-lu-cezaevi.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!