Şiirin Sesi
Ay
Dolun sen kaçak düş
-tutkunum
Geçmiş zaman olsa da
-unutmadığım
Yay
Atınca sevgi okunu
-yaralandım
Sevgiye çağlayan gönlüm
-feryada
Fay
Kırılırsa sarsılır sevgi
-toprağım
Yaşansın bu uçkun aşk
- bizde
Ey
Bu başımda mavi dumanlı
-sevdam
Sesim yankılanır dört bir
- yanda
Ray
Zikzakta aşk yakınımızda
- yaşayalım
Sen gel ne olur gökçe mavi
-sevgime
Bazen düşer aklıma bir damla, geçmiş zaman sevgi sağanağından...
Toprağın bağrına yapışan ağaç kökü gibi derinden çıkar, dağları taşları aşar... Kaynak su olur akar süzülür bellekten anılar... O ‘an’la sızlar bilincim....
Bizim zıpır çocuk Metin, ağabeysiyle birlikte Büyükçekmece Yetiştirme Yurdu’ndan, Tekirdağ Yetiştirme Yurdu’na nakledilir. Altmışlı yıllardır. İlkokul üçüncü sınıfı okuyup, dördüncü sınıfa geçmiştir. Yeni yerlere alışmak zorludur ama zıpırımız da epeyce dişlidir. Özellikle kızlara karşı hırçınlığını; onları kızdırarak, saldırarak, hatta canlarını yakarak gösterir.
O denli haşarılığına karşın, derslerinde hiç de fena değildir. Vasat bir öğrenci sayılmaz. Tüm arkadaşlarınca da sevilir. Buna sebep, birçok konuda aktif olmasıdır. Her yerde biten, ama bir o kadar da sakin ve masum görünümlü...
Bir gün hiç düşünmediği bir şey yapar. Ayfer’in önlüğünün düğmesi çözülmüş, boynu görünmektedir. Zıpırımız hemen harekete geçip, arkadaşının düğmesini ilikler. Böyle bir cesareti nasıl göstermiştir?
Daha sonra kendisini sorgular. Diğer kızlara davrandığı gibi niye davranamamıştır bu kıza. Ayfer’e karşı bir sıcaklık duyduğunu hisseder. O günden sonra o sıcaklık, içinde büyüyen sevgi, ateş topu olur yakar yüreğini.
Bir türlü bunu Ayfer’e söyleyemez.
Zira o bir ‘Yetimler yurtlusudur’.Kız ise mahalleli, koskaca bir albay kızı..
Bunları düşündükçe aradaki uçurum, aşılmaz dağlar gözünün önüne gelir.
Metin, gittikçe değişmeye, daha bir içine kapanıp, daha bir hırçınlığından soyunup, sakinleşmeye başlamıştır. Geceler uykuyu beklerken gözleri güne yorgun ve uykusuz girmektedir.Gecelerin sessiz karanlığında el ayak çekilince bir kedi gibi sessiz adımlarıyla koridordan sütun kenarından, bazen de en üst katta terasa çıkarak Ayfer’lerin evine bakıp iç geçirir onu düşünür… Perdenin hareket ettiğini hissederek büyük bir heyecana kapılırdı. Okul dönüşlerinde ise hava kararmak üzereyken herkes akşam yemeğinde olunca o yurdun bahçesine iner oradan Ayfer’lerin evine bakar pencereden acaba geçer mi ah bir görsem diye düşünürdü.
Akşamları derslerinin olmadığı zamanlarda, yurt öğretmeni sevgili Mehmet Ak, büyük ağabeylerle satranç oynarken, onları izler, bu oyunu kavramaya çalışır.
Metin, bu izleme seanslarının ardından bir akşam Mehmet Öğretmene:
‘Bir elde ikimiz oynayabilir miyiz? Diye teklifte bulunur.
Öğretmeni bu teklifi geri çevirmez ve taşları dizerler, karşılıklı geçerler ve başlarlar oynamaya. Metin, kazanmıştır.
Zevk ve gururla sevinerek öğretmenine teşekkür eder. Öğretmeninin ‘Tekrar oynayalım’ teklifini, galibiyetin kendinde kalması zevkini yaşayabilmek için geri çevirir. ‘Yendim! ! ‘ sevinç çığlıklarıyla odadan ayrılır.
Zaman denilen kavram, yaşanan itilmişliğinde sürerken, içten içe kemiren birçok şey olur benliğinde..
Metin duyarlıdır. İçindeki fırtınaları bir türlü dışarıya yansıtamaz. Aksine çarpık, tepkisel davranır.
O okul yılı bitmiş, sınıfını geçmiştir. Kendinde birçok değişiklik olduğunu hissetmektedir. Tatil sürecinde bir gün, Ayfer’in doğum günü olduğunu öğrenir. Ayfer, Metin’i doğum gününe davet eder. Metin için o gece, hayal dünyasında çıkılan bir yolculuk, inanılmaz ulaşılmaz düşlerdir artık... Ayfer’i bembeyaz bir gelinliğin içinde bulutlardan süzülürken hayal eder.
Bu düşleri arada ‘Ne hediye alsam? Hangi parayla? ‘ gerçeği bozar.’Neyse’ der.’ Elbet sabah olunca bir şeyler bulurum.’ avuntusuyla uykuya teslim olur.
Gün açmış, güneş sımsıcak odanın içinde dolaşırken heyecanla uyanır. Elini yüzünü yıkar, en temiz giysilerini seçer. Ağabeysinin yanına gider ve durumu anlatır. Önce mahalledeki komşu bahçelerden birinden aşırdıkları bir demet çiçeği güzelce süslerler. Yurttaki çocuklardan borç para alıp bir dolmakalem alırlar.
Her şey hazırdır. Sevinçle Ayfer’lerin yurdun karşısına düşen evlerinin yolunu tutar. Kalbi göğüs kafesinden dışarı çıkarcasına çarpmaktadır. Heyecanı giderek artmaktadır. Kısa bir yürüyüşten sonra eve varmışlardır, ağabeysiyle ayrılırlar.
Elleri titreyerek çalar zili. Kapıyı Ayfer açar. O güzel ela gözlerindeki sevginin sıcaklığı ışıldayarak içine bir nehir gibi boşalır. Taşar...
Bakamaz daha fazla kaçırır gözlerini...
Ayfer kendisini içeri davet ederken, nazikçe kenara çekilir. Heyecan yine doruktadır. Zira Ayfer’in ailesi, dostları, sınıf arkadaşları herkes oradadır. Bir tek kendisidir yetimhaneden olan...
Bu, O’nu hem gururlandırır, hem içerler. Buruk bir sevinçtir boğazında düğümlenen. Aklından bunları geçirirken uzatır Ayfer’e hediyesini.
Zorunlu oluşan el temasından vücuduna, beynine muazzam bir elektrik akımı yüklenir. Sevgisi, heyecanı... Öksede saka kuşu tutulmuştur bir kez. Kalbi çırpınmaktadır. Utangaç bir pembelik gelir konar yüzüne ve aynı anda başlar boncuk boncuk alnındaki terler oluşmaya. Sıkılır. Aklından ‘Bir an önce gitsem’ geçerken, öte yandan Ayfer’le aynı havayı solumanın cazibesi arasında gider gelir.
O sırada limonata ve kurabiyeler, ardından pasta gelir. Utana sıkıla onları yemeğe başlar. Hafiften Çalan pikaptaki müziğin nağmeleri ve iyi ki doğdun sesleri, gülüşmeler, göz süzmeler, alkışlar arasında ikramlar biter.
Ayfer’den sınıf arkadaşlarıyla birlikte dışarı çıkma teklifi gelir. Kapı önünde neşe içinde oyunlar oynanır, sohbetler edilir. Utangaç bakışlarla Ayfer’i süzerken, bir yandan bu güzel zamanların niye bu kadar çabuk geçtiğini düşünür. Saat 17:00 de yurtta olması gerekmektedir. Ayrılık vakti gelmiştir.
Güneş küsmüş, gün küsmüş, çekilirken eteklerinden zamanın rüzgârı, yüklenip sıcaklığını bir iç denizcesine çekilirken ayrılığa, karmaşık duygularla söylenerek gelir yurda.
Yaz tatilinin kalan günleri zaman zaman ağabeysiyle cenkleşerek, kimi kez Ayfer’lerin evini gözleyerek, bazen de ‘belki sokaktadır ‘ umuduyla evlerinin etrafında dolanarak gelir geçer.
Ayfer O’nu görmese de, kendisinin O’nu görmesi fazlasıyla sevindirip mutlu eder Metin’i.
Bir gün sınıf arkadaşı Meri’ye rastlar yolda. Meri Ayfer’in en yakın arkadaşıdır aynı zamanda. Laf arasında Ayfer’i görüp görmediğini, iyi olup olmadığını sorar.
Meri, Ayfer’in babasının tayininin Ankara’ya çıktığını ve gideceklerini söyler. Dünya başına yıkılmıştır Metin’in. Nutku tutulur. Hiçbir şey söyleyemez. Üzüntü içinde yurda döner.
Ertesi gün bütün gücünü toplayıp Ayfer’lerin evinin oraya gider. Tesadüf sokakta bulur O’nu. Halini hatırını sorar Ardından kırık bir ifadeyle:
—Meri’den duydum. Gidiyor muşsunuz öyle mi?
Duymak istemediği cevap Ayfer’in dudaklarından dökülürken, bir dağın zirvesinden koparak eksilen çığ gibi içinden bir parçanın koptuğunu hisseder. Sesi boğuk ve yanıcıdır. Ne dediğini bile bilmeyerek ağlamaklı olarak ayrılır kızın yanından.
İki gün sonra sabah uyanıp sokağa çıktığında görür ki Ayfer’lerin eşyalar kamyona yüklenmektedir. İçi acıyarak eve doğru yürür. Sevdiği oradadır. Gözleri dolar. Yutkunur zorlukla:
—Güle güle gidin der. Tokalaşır titreyen eller.
Eşyaların yüklenmesi bitmiştir. Ailece kamyona binip hareket ederler. O sırada mahallenin sevimli minik köpeği Bobi de gelir yanına.
Metin, Bobi’yle birlikte görebileceği, gidebileceği en son noktaya kadar, son bir kez daha görebilme gayretiyle el sallayarak, şehir dışına dek kamyonun ardından koşarak, yolcu eder yüreğinin sesi çocukluk sevgisini....
Teknik Ve Dilde Desteği- Emeği İçin
Sevgili Can Öğretmenim Ayfer Artuç Akarsu’ya
Sonsuz Saygı Sevgilerimle Çok Teşekkür Ederim. -,-`-,-(@
Vedat Koparan 12.07.2006
Kayıt Tarihi : 14.7.2006 23:43:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Kırk yılın sancısı kırk bin parça kırık aynalarda Büyüyen bir iç gel gittin ağrılı doğumu derin denizlerin sancısı İçten içe büyürken bir dağ yangını kusar lavlarını esişi bir boran Kanlı bir devrimdir her bir doğum mavi görünür salınışı nehir,akışı pınar Dizilir sözler satırlara bu öykü bir geleceğe tamamlanır.
TÜM YORUMLAR (1)