______________Bir dut ağacımız vardı evimizin önünde,
______________Ne umutlarla dikilmiş benim doğum günümde…
İki katlı evimizin tam önünü süslerdi,
Azgın rüzgârlara karşı kendini göğüslerdi!
Boyu boyundaydı evin, gövdesi ve dalları
Topraktaydı ayakları, havadaydı kolları...
Sihirli fasulye gibi ne çabuk uzuyordu?
Ben dibinde kaldım dutun o, gökte geziyordu.
Dalları bahçeye sığmaz sokaklara taşardı,
O mücessem dut ağacı insan gibi yaşardı.
Gözlerinden yaşlar akar, çocuk gibi ağlardı!
Dökülürken yaprakları ciğerimi dağlardı.
Rüzgârlar eğdikçe onu inim, inim inlerdi
Bir türkü yakardım ona, söylerdim hep dinlerdi:
Dut ağacı, dut ağacı
Ağlıyorsun bu ne acı?
Gölgende hep ana, bacı
Bir ömür yatmadı mı?
Ne ulu bir ağaçtı o, avlumuza çakılmış!
Sulanmış, çapalanmış, çocuk gibi bakılmış.
Almış da başını gitmiş sanki göğe değecek…
Mümkün mü rüzgârdan gayrı dallarını eğecek?
Kırıldı mı bir tek dalı, kırılır elim, kolum!
Mutlaka su verirdim ne zaman düşse yolum.
Uzanır yapraklarıyla sıvazlardı yüzümü,
Tıpkı insana benzerdi yaşartırdı gözümü.
Ne vefakâr bir ağaçtı, ana gibi yâr gibi
Salınıp vurdukça cama, bir mekân arar gibi.
Rüzgârlar eğdikçe onu, inim, inim inlerdi
Bir türkü yakardım ona, söylerdim hep dinlerdi:
Dut ağacı, dut ağacı
İnliyorsun bu ne acı?
Meyveni hep ana, bacı
Yiyip de tatmadı mı?
Yarım asırdır ayakta yorulmadan duruyor!
Arada bir çırpınarak duvarlara vuruyor…
Soğuklar çok donduruyor, sıcaklar kavuruyor
Sonbaharın rüzgârları, yaprağın savuruyor.
Ne kıştan korkusu onun, ne sıcaklardan bîzar,
Oldukça dut dökülüyor yerlere azar, azar.
Uzun yıllar çoluk çocuk, doyurdu bizi duta
Konu, komşu, gelen geçen, hırsıza ve hayduda...
İkram etti kıskanmadan şıralı dutlarını,
Ünü aşmıştı artık evin hudutlarını.
Ele baktı, güne baktı, yorulmadı bıkmadı,
İhmalden başkası onun gövdesini yıkmadı.
Oydular da bedenini, duttan yaptılar bir ut
Köklerinden fışkıranlar yeni dutlara umut...
Oyulurken geniş beli, inim, inim inlerdi
Bir türkü yakardım ona, söylerdim hep dinlerdi:
Dut ağacı, dut ağacı
İnliyorsun bu ne acı?
Meyveni hep ana bacı
Pazarda satmadı mı?
Filiz verdi, yaprak verdi, gölge verdi, dut verdi.
Vefakâr bir ana gibi, hep vermeyi severdi...
Şimdi mutlumudur bilmem, elden ele geziyor
Dokundukça mızrap ile sineleri eziyor...
Antalya-2002
Halil Şakir TaşçıoğluKayıt Tarihi : 13.10.2006 12:11:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Aynı avluda beraber büyüdüğümüz dut ağacının öyküsüdür.......Saygılarımla
![Halil Şakir Taşçıoğlu](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/10/13/340-dut-agaci.jpg)
GÜLCE Mİ DİYE SODUM HAYIR DEDİN.
O HALDE NE O METİN GİBİ BİR KÜTLE.
ONLAR BEYİT DEDİN.
O HALDE BEYİTLERİ AYIR DEDİM.
BEN BU DERSİ ÜSTAT NECİP FAZIL'DAN ALDIM DEDİN.
NECİP FAZIL ANASINDAN ŞAİR Mİ DOĞDU DİYEMEDİM.
KITA KITADIR,
BEYİT BEYİTTİR,
MISRA MISRADIR.
KURALLARI VAR BU İŞİN.
KURALSIZ YAPMIŞLARSA KİMSEYİ TAKMIYORUM.
BEN DE NECATİ OCAKCI'YIM.
BABAM HATA YAPYIYSA, SESLENMESEM DE,
BEN O HATAYI YAPMAMAYA ÇALIŞIRIM.
ŞİİRİNE GELİNCE;
DUT AĞACI,
YEME GELENEĞİMİZİN,
EDEBİYAT GELENEĞİNİN,
ZAMAN ÖLÇÜMÜNÜN,
ÖEMLİ BİR SİMGESİDİR.
SEN DE BUNU NOSTALJİK HATIRASIYLA,
ÇOK GÜZEL İZAH ETMİŞSİN.
ARAYA ÇEŞNİ DE KATARAK.
DEĞİŞİK BİR TARZ.
EEE SEN DE HALİL ŞAKİRSİN.
SEN DE GÜZELSİN,
KALEMİNM DE GÜZEL.
KUTLARIM MÜNAZARALI PAYLAŞIMINI.
SELAM VE SEVGİLERİMLE.
NECATİ OCAKCI
ANTALYA
Uzanır yapraklarıyla sıvazlardı yüzümü,
Yüreğine sağlık üstadım,kutlarım,saygı,sevgilerimle.
Hoş ,değişik çağrışımlar uyandıran bir şiir tebrik ediyorum.
Saygılarımla...
TÜM YORUMLAR (41)