Isınmak zor değil, belki bir adım
Bîçâre titreyip donan güvercin
Zikreyle, dilinden düşmesin adım
Evimin üstüne konan güvercin
(Adana - 30.10.006)
..
Yıllardır bu sözü duyarım. Otobüste, trende, çarşıda, pazarda, sokakta, iş yerinde, düğünde, bayramda, cenazede, piknikte, her yerde sorarlar bana. ‘Nerelisin?’ Ondan sonra da ‘Ne iş yaparsın?’ sorusu gelir. Aklım erdiğinden beri bu sorularla karşılaşırım. Ben çocukken de şöyle sorarlardı. ’Sen kimin oğlusun, baban ne iş yapar?’ Hatta sık sık 'Büyüyünce ne olacaksın?’ derlerdi. Bu soruyu kendime de çok sordum.Gerçekten de büyüyünce ne olacaktım? Bir çok meslek vardı ama ben bir türlü ne olacağımı bilemiyordum. Klasik cevaplar vardı da, ben hiçbir zaman bu klasik cevapları vermezdim. Ya hiç bir şey olamazsam? Yalancı çıkarsam? Hiç kimseye de cevap vermiyordum. Ama işi garantiye aldıktan sonra, ‘Asker olacağım.’ demeye başladım. Aklım ermeye başlamıştı ya, her çocuk da büyüyünce askere gidiyordu. Ben de asker olacaktım. ’Asker olacağım, düşmanları öldüreceğim.’ demeye başladım. Oyuncak silahım bile vardı. ‘Aferim, büyü, çakı gibi asker ol.’ derlerdi. Bir de baktım, birden bire ne çabuk da büyümüşüm. Ama büyüyünce iş değişti. Nefret eder hale geldim bu sorulardan. ‘Büyüyünce ne olacaksın? Baban ne iş yapar?’ sorularının yerini ‘Nerelisin? Ne iş yaparsın?' soruları aldı. Adamlara da denmiyor ki, ‘Ulan ne iş yaparsam yaparım, nereliysem nereliyim, sana ne! Ben sana sormuyorsam sen de bana sorma!'
Bir gün doktorla görüşmek için hastanenin bekleme salonunda otururken yanımızdaki yaşlı bir bey amca ‘geçmiş olsun’ dileklerini ilettikten sonra, ‘Hayırdır, hasta kim? Sıkıntı nedir?' dedi. Böyle de çok meraklı bir milletiz işte. Kendisine, doktorla konuşmak için beklediğimizi sakin bir şekilde söyledim. Ardından ‘Nerelisin?’ sorusu geldi. Sanki kan beynime sıçradı. Deli olduğum, hiç cevap vermek istemediğim bir sorudur bu. ‘Amca, nereliysem nereliyim. Ispartalı da olabilirim, Ankaralı da olabilirim, başka bir yerden de olabilirim. Nereli olmam çok mu önemli? İnsanız sonuçta.Türkiyeliyim.‘ dedim. Adamcağız soruyu sorduğuna soracağına pişman oldu. İyi de oldu, aklına gelirim de, bir daha hiç kimseye soramaz böyle saçma sapan soruları.Neden meraklıyız ki bu kadar? İyi ki bir selam verdik millete. İnsanlara hiçbir zaman ‘Nerelisin?’ sorusunu sormam. Yunanistan’da da doğsa, oralı da olsa sormam. İnsandır çünkü. Sanki bu soruyu sorunca, ayrımcılık hissiyatına kapılıyorum.
Ne demiş büyükler: ‘Doğduğun yer değil, doyduğun yer.’ Beynelmilel olduk resmen. O kadar yer dolaştık ki eşimle birlikte. Garibim, kendi memleketini unuttu benimle memleket memleket gezmekten. Bir de sormazlar mı, ‘Eşin nereli?’ diye. Ulan öldürür müsün, sabaha mı bırakırsın? Yahu kardeşim sana ne eşimin nereli olduğundan? Türkçe konuşuyor muyuz? Konuşuyoruz. Türk müyüz? Türk’üz. Eeee, mesele ne? Yani Trakyalı olsa ne yazar, Ardahan’lı olsa ne yazar? İnsanız sonuçta. En çok da çocukların kafası karışıyor. İki oğlum da Eskişehir’de doğdu.Kız kardeşime sordukları zaman İstanbul ile nüfus kütüğümüz dışında bir bağımız olmadığı halde, "İstanbul'luyum." der. Eşim aslen Çankırı’lıdır. Ama Ankara’da doğup büyümüş. Annem Ankara’nın başka bir ilçesinden.Bizim ailede herkes farklı yerlerden anlayacağınız. Yaşımı sorun, işimi sorun, ama bana lütfen hiç kimse nereli olduğumu sormasın. Kırarım, dökerim. Kendi kendime sayarım, söverim, huyum batsın.
Bazı insanlar suratıma baktıklarında beni yukarıdan aşağıya süzüyorlar. Kimi saçımla, kimi işimle, kimi konuşmalarımla ilgileniyor. Herkes beni birilerine benzetiyor. Onlara göre bazen Erzurumlu olurum, bazen Ağrılı. Bazen de yeri yurdu olmayan bir çingeneyimdir. Her şeyden önce insanım. Ama "İlle de söyle!" derseniz o saniye bir sıfır öne geçerim. Çünkü ben Türkiye Cumhuriyeti topraklarının başkenti Ankara'da doğdum, orada büyüdüm. Oldu mu istediğiniz? Ankaralıyım demekle bir ayrımcılık, bir hemşehricilik de ben mi yapayım?
..
PAYLAŞIMLA VAR OLDUK ve PAYLAŞIMLA İLERLEYECEĞİZ! .
{}
21 Ağustos 2012 Salı 16:46:04
“KEŞKESİZ BİR YAŞAM İÇİN İLETİŞİM DONANIMLARI” Adlı Kitaptan:
“AİT OLMA GEREKSİNİMİ: İnsanın Doğuştan Getirdiği Bir Gereksinimdir. İnsanoğlu Bir Aileye, Derneğe, Spor Kulübüne, Dine, Millete, Bayrağa Ait Olmak İster. Ait Olduğunu Hissetmediğinde Yalnızlık Çeker.” { Kitap Adı: KEŞKESİZ BİR YAŞAM İÇİN İLETİŞİM DONANIMLARI – Kitap Yazarı: Doğan CÜCELOĞLU – Yayınevi: REMZİ KİTABEVİ/2002 – Sayfa:193 / Paragraf:01 - 21 Ağustos 2012 Salı 17:00:57 }
..
“Size bir şey sorabilir miyim? ” dedi 25-30 yaşlarında görülen delikanlı.
İlk an bir adres veya başka bir şey soracağını düşündüm. Kolunu gösterdi, boydan boya enfeksiyon içindeydi. Parmaklarında şekil bozukluğu oluşmuştu. Delikanlının utanmaktan ve sıkılmaktan yüzü sararıyordu. Belki de soğuk terler döküyordu.
“Doktor kolumdaki enfeksiyon için ilaç yazdı. Alacak param çıkışmadı.” Dedi delikanlı.
“Ne kadar gerekiyor? ” diye sordum… Otuz küsur bir rakam söyledi delikanlı.
..
Rahmet demekle başlamamam gerek bu tür insanlar yok oluyorlar nedenini yazmam gerekir osmanlıda bu şekil küçüldü benim tahminim bu kadar saltanat süren devlet neden bu kadar küçülsün aynen türküyenin başıda dönüyor bende küçük değilim nakadar türküye için faydalı adam varsa öldürülüyor araştıran soran da yok neden diye kapatılıyor ben bildiğim Uğur mumcu Muamer Aksoy Abdi İpekçi gibileri ben tanıdım bundan 30 yıl önce söylenen sözler şimdi tartışılıyor türküye için bu adamlar yok yere öldüler öldürenlerde rahat rahat geziyorlar yapılacak şeymi bizi yok edecekler bu hayınlar devlet devlet olmalıdır sosıyal devlet istiyenler hep öldüler demikırasıyı savunalar öldüler sakin sakin tartışalım hepisi yolarda geziyor yazık olur türk devletine bir zamanlar osmanlı devleti vardı şimdi türk devleti var sahip çokmamız gerek bizim kimlik oldu birlik berber olmak gerek sevgili arkadaşlar türk denilen şey yekün türk topraklarda yaşayanlardır tek bir insan için değil ki o bayrak kolay dikilmedi dikkat etmemiz gerek yoksa afirka oluruz ve yahut yogoslav çok güzel devleti bir anda paylaşıldı taviz verilirse her devlet at binip senin yanı başında söz hakın olmaz annana babana sahip çıkar gibi türk devletine çıkmak gerek yoksa benliğin kayıp olur aynen UĞUR MUMCU gibi onun ihtiyacımı vardı yok devleti için öldü onungibiler neden ölmedi ki onun gibi savunanlar ölüyor şerefinen öldü birde şerefsiz ölenler var bakalım sonumuzu kim tayın edecek pek de iyi değiliz gibi görüyorum miliyeçı gavramı çıkar olmuş inşalah umutlarım suya düşmez beni yanıltır bu karşılık pekte iyi değil bak arkadaşlar avurpa bir zamanlar kaynıyordu bir birini yiyorlardı şimdi dost olmuşlar bizi dışlıyorlar ve doğru yapıyorlar birlik berber zamanıdır san bir noktayı hatrlatım bir tane müslüman ülke göster dost yok neden ve 57 yedı müslüman devlet var bir tane güvenli bir tane yok bıraz düşün çıkar içinden bir tane güvensiz hırstıyan devlet yok işte aklımızı başımıza almamız gerek sevgili arkadaşlar anlıyarak tartışalım SEVELİM BU TÜRKÜYEYİ BAŞKA TÜRKÜYE YOK UĞUR MUMCU DA DİYOR AYNEN? ?
..
Gerçek dolu yollar vardı uzanan
Bir yolcu yürüyordu ağır ağır
Bir yolcu sana dönüyordu,
Geç de olsa uzaktan…
İçinde umut, bakışlarında renk vardı
Ağustos sıcağı bile tesir etmiyordu
..
Hâlbuki radyo aktif süreçte ışınım ile ışımalar, parçacıklar düzlemine de inseler, bir kritik zaman eşiği taşır olmalarından ötürü, bu hallerini daha da geri götüremezler. Tıpkı yine eşikten ötürü bu tersinme hallerini daha da ileri götüremeyecekleri gibi. Bir türden geçmiş zaman bilgisini; geçmiş zaman entropi entalpi yokluğundan ötürü, kritik eşikten dolayı, aşamazlar. Ve bu tarafa (bigbengdeki) kritik eşikten bu tarafa, geçmişi; bulundukları noktadan, tekrar yeni ilişkilerin basıncından dolayı, adeta bir şemayı davranır gibi, ileri devineceklerdir.
Zaman, yaşayan canlılarda birikilen, kazanılmış, bir hayati fonksiyon, organ veya organeller olarak, bir işlev olarak tekrarlarlar. Üretilirler (yansıma) . Bu, zamanın evrensel özellikli olan, özel çevrimsel davranışıdır. Canlı ölse bile, bir inorganiksel çevrimini sürdürerek devinime katılacaktır. Bir de ölen canlılar tekrarlı zamanı, nüve, tohum gibi zaman boyut düzlemi ile ileri akıtırlar. Ya da virüsler gibi hiç ölmeyerek, zamanı devamlı tekrarlı ileri akıttıran bir var oluşla, zamanı hem taşıyıp içlerinde eskiyi oluşturacaklardır. Hem de yeni kazanımlarla zamanı, bir devinimle ileri akıtacaklar. Zamanın yeni çevresi varlığı yanı olgu ve olayları bir, değişmeye, ileriye bir sonraya zorlayan basınçtır. Bu bigbengin çevre değişmesi ile bu güne gelen sürecin atımının sürmesidir. (Atım giderekten ne olacaktır?)
Varlık dendiğin de, sevgili okurlar sırf somutu olan ağaç, kuş, evren gibi birim oluşları anlamasın lütfen. Varlık bir var oluştur. Varlığın, var oluşun; ortaya çıkabilmesi için bir zaman boyutu olan olay ve olguları da varlık kapsamının içinde kullandığımı, değerli okur bilmelidir. Varlık hep belli bir olay olgu süreçleriyle (zamanıyla) vardırlar.
Varlık (olgu, olay ve süreçler) daima bir iç aidiyet ilişkisi olan tersinmeyi de içinde taşırlar. Zaten varlık bunun için kâh bozulup, kâh yıpranıp, çözülüp ölürler (dağılırlar-ayrışırlar) . Tersinme olayları dış süreçle desteklenip basınçlanmalı ki süreçler eğilimleşsin. Her uzay, kendi çelişkisini içinde taşır. Bu uzay hacim ister oda büyüklüğü olsun, ister toplu iğne başı hacim olsun, ister partikül düzlemli hacim olsun, çelişkisini kaybeden varlık, biter. Yoktur.
..
Adanın en yüksek tepesindeki kilisenin avlusundan küçük adacıklar gibi görünen yorgun şileplere bakarken bir an için orada olmadığımız hissiyle içim kamaştı. Onlar biz değildik. Hayal etmeyi seven ‘yaratıcının’ zihni büsbütün karışmıştı. Ne yapacağını bilemediği için güzel bir adaya göndermişti bizi ama geleceğimizi tasavvur edemiyordu. Belki de hazin sonumuzu görmekten korkuyordu. Geleceğimiz geçmişimizin içinde eriyip yok olmuştu. Kıpırtısız bir sessizlik tabiatı örtünce varoluşun çekirdeği kırıldı sanki. Hayatın sıkı yumağı çözülüverdi; rüzgâr küstü, kuşlar uçmayı unuttu. Orman sustu. Hayalle gerçeğin birbirine karıştığı görüntüler arasına sıkışan tutsak bedenlerimiz, dünya kadar ihtiyar olan ruhlarımızın gösterişli elbiseleri gibiydi.
Biraz sonra boşalacak kederli bulutların ağırlığıyla kabaran koyu denize bakarken varlığımızın hakikatinden neden şüphe ettiğimi düşündüm. O ânın mistik durgunluğunu benimle birlikte yaşayanlar, herhalde böyle acayip sorular sormuyorlardı kendilerine. Eğer Unamuno’nun yıllar evvel okuduğum bir romanıyla tesadüfen karşılaşmamış olsaydım, bu donuk resmin içindeki kırılgan ânı ben de böyle tarif etmeyecektim muhtemelen.
At olmak isterdim...
..
Sen gençsin,
Bende yorgun.
Benden bu kadar,
Sevgili.............
30.10.06/Bursa
..
Dostlarım anlamadı ki düşmanlarım anlasın
Leylâ anlamadı ki vefasız dostlarım anlasın
Varsın tüm insanlar beni hep yanlış anlasın
Yeter ki Hakim-i Mutlak olan doğru anlasın
30.01.2002-08.30
..
21 ağustos 2014 Türkiye için bir dönüm noktasının tarihidir. Olağanüstü bir gündür.
Bu tarihi günün olağanüstülüğü bugün için pek anlaşılamayabilir belki ama emin olmak gerekir ki ileride geçmişi yazacak olan tarihçiler bu önemli günü İslam’ın ilk muhteşem zaferi olan Bedr günüyle karşılaştıracaklardır.
Alpaslan'ın Diyojen'i yendiği ve Anadolu’yu Türklere açtığı o muhteşem günle ve hatta hiç abartısız olarak söylemek gerekirse ll. Sultan Mehmed’e Fatih unvanını kazandıran İstanbul'un fethiyle kıyaslayacaklardır.
Ama elbette bir şartla: Atılan bu adım mutlaka başarıya ulaşmalıdır.
..
Değirmen gibi öğütüyor kum saati zamanı
Ömrümüzü, tam da değerlendirme zamanı
30.04.2004-08.30
..
Bir gül var içimde, o gül ki; içimde binlerce gamlı bülbül öte
Bir aşk var içimde, o aşk ki; benden binlerce özlem öte
Bir yâr var içimde, o yar ki; aşkta bin Leylâ, bin Şirin, bin Aslı'dan öte...
S.Güler-30.7.2015
..
Neyleyim ben, neyleyim?
Vefâsız yâri neyleyim?
Terk edip te sılayı,
Gurbeti vatan eyleyim…
30 Ekim 2001, Burhaniye
..
• Tekdüze bir yaşam tarzını benimsemiş karmaşık ve yorucu olmayan yollarda ilerlemeye çalışmış biriyim. Korkakça bir yaşam tarzını seçmiş olmamdan hiç pişman değilim..Hiç üzmedi hayat beni..Hiç üzülmedim..Bu benim seçim tarzımdan ileri gelen bir durumdu.
• Başımı biraz sağa sola çevirdiğimde, hayatın bazı insanlardan neler götürdüğünü gördükçe; halime daha bir şükrediyor tercihim adına mutlu oluyorum. Bugün biraz hüzün var yüreğimde..30 yıl önce mutlu, varlıklı bir ailenin kızı olan bir okul arkadaşımın yaptığı bir aşk evliliği sonucunda bitmiş halini görmek, kazanlarla acı kaynattı içimde. İşi gücü olan ve aynı zamanda güçlü bir aileden gelen bir kızın şimdi sağlığı ile birlikte varlığı da yok olmuş; anne, baba, ağabey derken sırası gelen diğer yakın aile fertleri de öteki dünyaya göç edince kocasından başka yakını kalmamış yapayalnız bir kadına dönmüştü. Çocuk desen, hamileyken kocasından yediği dayak neticesinde doğmasına yakın karnında ölmüş, bir daha da olmamıştı..Yıllar içinde kalp rahatsızlığı baş göstermiş arkasından kalbine takılan pil ile yaşamaya başlamıştı. Şimdilerde de diyaliz makinasına bağlı bir böbrek hastası olarak yaşamaya çalışmakta.
• Bir devlet dairesinden emekli olduktan sonra maaşının ne kadar olduğunu bile bilmeyen, sormaya da gerek duymayan bir kadın. Gelen onca mirasa elini bile sürmeyen ya da süremeyen, 'onca gelen nereye gitti' demeyecek kadar tok gözlülük ve iyi niyetle bütünleşmiş bir kadın, onca cefayı hak edecek ne yapmış olabilir ki?
• Yıllar önce aşkından öldüğü adam, ailesini hiçe sayıp dinlemeden evlendiği adam 30 yıl boyunca kendine köpek gibi davranmış, horsunlamış, dövmüş..Ezik bir adam karısı sayesinde her şeye sahip olmuş ama karısı o adam yüzünden, sağlığı dahil her şeyini kaybetmişti.Ne acı…
..
Örtünmek
Acik-saciklik tecâvüze dâvettir.
Örtünmekse, Kur'anca bir himayettir.
Berlin, 30 Eylül 2006.
..
Söz Etme Sevgiden
Allah'ı sevmeden, söz etme sevgiden!
Berlin, 30 Eylül 2006.
..
Dileklerin kutlu olsun,
Milletim hep mutlu olsun,
Gönüller sevgiyle dolsun,
Zaten beraberiz, biriz,
Türküz doğuştan askeriz...
Sabit İnce Kayseri 30,1.2008
..