22 Mayıs
Son günlerde ne kadar çabalasam da yazma cesaretini bulamıyorum kendimde. Kıyıdan köşeden aşırtma yazıları denedim yine olmadı. Güneşli havalarda donuyor beynim adeta. Tabiat harikulade güzelliklerini yaşarken ben adeta ölümü yaşıyorum. Zihnim sonsuzluk girdabın da yüzlerce çelişkiyle debdebeleniyor. Doğanın bu olağanüstü coşkusu karşısında ölümcül duygularla boğuşmak ikinci bir Nuh tufanı. Yazmak ölümü hissetmek,koklamak gibidir der kimi yazarlar. Tamamlanan her cümlenin sonuna ölüm meleğinin dokunuşlarını hissedersiniz. Eğlencenin gökkuşağı rengine bürünerek çocuklara gülücükler dağıttığını gördüğümde daha ağır basıyor ölüm. Küçücük bir çıtırtıyla bir an yaşadığım zaman ve mekanın ötesinde düşlüyorum kendimi. Bu işe başlarken alevler dolusu bir çukura bıraktığımın farkındayım kendimi. Siz istemeseniz bile kağıdın,kalemin,cümlelerin,kelimelerin yılanın tıslamaları gibi sizi çağırdığını hissedersiniz. Kurtuluşu yok. Tek çareniz yazmak. Aranızdaki gizemli ve sırlarla dolu birlikteliğinizi bitirmek için yaban ellere gitmiş olsanız bile O hava gibi, su gibi gökyüzünün mavilikleri kadar mavi rüyalarla bekler sizi. Dokunmanızı, rahatlamanızı, gözyaşı dökmenizi ister. Çünkü o yalnızlık,itilmişlik,sarhoşluk,delilik ve intiharların dostudur.
Zihin gözlerden daha derin daha sonsuz düşüncelere sahiptir. Sınır tanımaz ne haps edilir nede zamana ve mekana munhasırdır. Gözler sadece araçtır. Nesneleri görür ama ne oldukları nasıl olması gerektiğine zihin karar verir İlk kıvılcımı başlatan göz olsa bile onu alevlere dönüştüren zihindir. Zihin bir yazarın çiçeklerle süslenmiş bahçesi gibidir. Kurudukça çiçekler o sugibi yağmur gibi köklerine inerek hayat verir. Yeni fikir ve yazılarla süsler bahçesini. En büyük mirası geride bıraktığı yazılarıdır.
Efor sarf ederek zorluyorum bilincimi. İçimde çatışma halinde yüzlerce kelime Saltanat kavgaları… Ah siz fahişeler beynimi tırmalıyor güzelliğiniz. Mor renginde dudaklarınız Yüreğimin davetkar misafirleri Görün bakın bugün size ölümümü adıyorum. Öpün mor dudaklarınızla mor tenimi ölümün kör kesif okları batmasın yüreğime ve de incitmesin ruhumu.
Soylu kişiliğimin ataları sizden kaldı bana ruhların gölgelere benzedikleri. Yazdıkça anlıyorum bu sözün yüceliğini. Yazdığım her yazının sol üst köşesine ölümün sonsuza kadar insana miras bırakıldığı cümlesini koyuyorum. Bugün ne bastığınız toprak, ne öptüğünüz gökyüzü nede çocukluk hayallerinden hiçbir eser yok. Ama varlığımın derinliklerinde bıraktığınız izleri hala dipdiri ve aydınlatıyor insanlığı. Ey alaca karanlık ey ölüme eşit kızıl yalnızlık uçsuz bucaksız ovalarda sırtları iki büklüm alınları cehennem yüzleri geceden kalma memeleri iki baş büyüklüğünde terleri inci dişleri mercan ülkemin kadınları. Yaşam bela ve acılar bizim için yazılmış değil şiddet ve başkaldırının çocuklarıyız…
Kayıt Tarihi : 25.5.2007 23:14:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Şair Lêbuni](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/05/25/22-mayis.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!