2/:
Böyle hikayet ederler ki ekabir,
Bir bir yaşayarak aşka ve yaşama dair ne varsa:
“Cebi yoktur efendiler kefenin.”
Benekli bir sabah sapanıdır ıslık ıslığa dönen,
Atılan Davudi taşla vurulurum, daha hayalim cenin...
***
İpek ipek burulur ta kaynağında yaşlı ışık.
Bir helezonik yay gibi kıvrılır sağır zaman.
Avcılara aman vermez son uzay geçidinde ateşli tayfun.
Acıdır, bağdaş kurup kahırlı bir şakağa ve ah çeken.
Yani her kalede toplar direnir zamansız istilaya.
İstila masalında bir zümrüd olur sabırsız alnım.
Ateşli tayfunlar ülkesinde bir anka olur,
Güllerin diyarına kanadıyla taşır koklama arzusunu.
Artık zaman gümrüğüdür burası ve yarına bakar dalarım,
Ve her mahmurluğunda uykumun düşerim bir tuzağa.
Gecenin 2.30’una ensemin en sığ yerinden yakalanırım.
Kavrulurum...
İzinsiz işlediğim işlerin çamur tuğlalı tandırında,
Ardından cehennemi yüreğinde evrenin...
***
Ey cılız kollarıyla yıldızları kavrayan yapay fenni ademoğlunun,
Ve ey sahte suskunun az konuşkan dili,
Bu çizgi Zülkarneynin çizdiği gizemli sınırdır,
Sırdır ne ile ne arasını belirlediği cehl ehline biline.
Sınırın cifrini bulayıp hendeseyi burçlar aleminde gezerim,
Ya da bir geometrik çizgi inceliğindeki,
Sivri ve sabırsız elif ucuna konan ezgiyi sezerim.
***
O an açılır kapı.
“Ko bırak açılsın be hısımoğlu! ”
Dürülür mekan.
“Ko bırak dürülsün be hısımoğlu! ”
Dalarım beynimin sağ lobundaki enfusi enginlere.
Derunî...
Kozmik sübhanekeyi okur gözlerim...
Kayıt Tarihi : 28.3.2006 14:38:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!