Kadınım, kundağım, mezarım...
Ben haylaz bir çocuğum,
içinde dağlar ovaların ve bembeyaz bulutların olduğu kocaman bir gökyüzüm var benim.
Sense o uçsuz bucaksız ovalarda kimsenin anlamadığı dilden konuştuğum,
tüm sırlarımı gözüm kapalı emanet ettiğim gökkuşağı okaliptüsü...
Ne zaman baksam sana içime doluyor kırmızı, mavi, yeşil, sarı.
Hem biliyor musun sırf sen bana bak diye gökyüzüm var benim,
sırf sen ellerimden tut diye çiçek bahçeleri olan ovalarım,
sen tenime dokun diye tüm bu bembeyaz bulutlar...
Canım, sevdiğim, frezyam...
Sen alın yazıma ilmik ilmik işlenirken ben amaçsızca savaşıyordum hayatla.
Sonra sen çıkageldin ve zaman kavramının sadece değersiz bir ayrıntı olduğunu öğrettin bana.
Zaman geçen bişey değildi halbuki,
zaman sadece seni daha çok sevebilmek için kendi kendime uydurduğum bir bahaneydi...
Dakikalar, saatler, günler, haftalar, aylar, yıllar diye koyduğum isimler;
saçların,
dudakların,
ellerin,
gözlerin,
tenin,
yüreğindi aslında...
Çakıl taşım, kumsalım, sonsuzum...
Bugün günlerden yüreğin...
Bugün, gökyüzümün kapılarını açtım sana,
ovalarım uçsuz bucaksız çiçek bahçeleriyle dolu,
evet bugün her yerde pamuk şekerden yapılmış bembeyaz bulutlarım var...
Ve ben yaşıyorum sevdiğim,
yaşıyorum ve tüm rastlantıları reddediyorum...
Seni seviyorum...
Kayıt Tarihi : 14.2.2018 09:05:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
14.02.2018 Saat 08.15 Başakşehir

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!