Keşke seninle bir Kasım sabahı
Buz kesmiş plastik sandalyelerin üzerine
Minder isteseydik çaycı amcadan
Kırmızı benekli çay tabaklarımızı
Denizin üzerinde kur yapan rüzgara savursaydık
Keşke seninle bir Kasım sabahı
..
PAYLAŞIMLA VAR OLDUK ve PAYLAŞIMLA İLERLEYECEĞİZ! .
{}
20 Ağustos 2012 Pazartesi 09:44:27
“KUTADGU BİLİG” Adlı Kitabımızın Önsözünden Kısa Bir Anlatı:
{…+.+.+…} Gelecekte Ülke Yönetimi Üzerinde Söz Sahibi Olacak Gençlerimizin Yanılgıya Düşmemeleri İçin Milli Kimliğimizi Yansıtan Olumlu Değerlerimizi Benimsemeleri ve Günlük Hayatlarında Pekiştirerek Alışkanlık Haline Getirmeleri Gerekmektedir. {…+.+.+…}
..
Sonun mu başındayım,başın mı sonudur bu
Züleyha hasretiyle düştüğüm kuyudur bu
Yâ Rab,merhamet eyle,kurtar beni kendimden
Ya ben hazana ikram ya kasım lütfudur bu...!
bir kasım,ikibinsekiz,beylerderesi.
..
Ruhsal Soy
Bir belgeselde izlemiştim; guguk kuşu yumurtasını başka bir kuşun yuvasına bırakır, yumurta üzerinde yatmaktan ve yavruyu beslemekten kurtulur. Yumurta diğer yumurtalardan önce açılır ve diğer yumurta ve yavruları yuvadan atar! Korsan yavru çabuk gelişir ve üvey annesinden cüsseli hale gelir. Zavallı üvey anne yuvaya yiyecek taşımaktan helak olur. Kuş aklı işte… Bazı kuşlar korsanı fark eder ama yumurtalar benzer olduğundan hepsini terk etmek zorunda kalır. Bu durumda yumurtanın içinden çıkan yavru üzerinde yatan kuşun cinsinden olmuyor!
Nuh peygamberin isyankar oğlu babasının yolundan gitmiyor çünkü aynı ruhsal soyda değiller!
“Allah, ‘Ey Nûh! O asla senin âilenden değildir. Onun yaptığı, iyi olmayan bir iştir. O halde hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi benden isteme. Ben sana cahillerden olmamanı öğütlerim’ dedi.” Hûd/46; Diyanet Meal
..
“””” On Kasım””””
“””Akrostiş”””
O nun dehasıyla olduk bir devlet.
N asıl olur seni unutur millet.
K asım’ın on’ları, düşmana zillet.
ALLAH’ım göstermesin, hiç sefalet.
..
24 Kasım Öğretmenler Günü
Değerli gönül dostlarım, bugün yapmış olduğum konuşmamı sizlerle payşamayı kendime görev addettim. Sevgi ve saygımla.
Sayın Başkan, Sayın İl Genel Meclisinin Değerli Üyeleri ve Saygın Yöneticileri. Bugün Atatürk’ün Millet Mektepleri Baş Öğretmenliğini kabul ettiği günün, 80. yılını ve öğretmenler gününün de 27. yılını kutlamak maksadıyla, şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan, hepinize saygılarımı sunuyorum
Değerli arkadaşlarım,1 Kasım 1928 tarihinde yapılan harf devrimini müteakip, yurdun birçok yerinde millet mektepleri açılarak, okuma yazma seferberliği başlatıldı. Okuma yazma çalışmalarına bir fiil katılan Mustafa Kemal Atatürk’e, 24 Kasım 1928 de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, Baş Öğretmenlik unvanı verildi. Bu bağlamda, 24 Kasım günü çok önemli bir gün olup, “Baş Öğretmenlik Günü” olarak kutlanmaktayız.
Bu hatırlamayı yaptıktan sonra, Birkaç hususa değinmek istiyorum. Mustafa Kemal Atatürk’ün Başöğretmenlik unvanını, öğretmenler günü haline dönüştüren, 1980 ihtilalının Milli Eğitim Bakanı Sayın Hasan Sağlamdır. Mustafa Kemal Atatürk’e ait olan bir günü, Türkiye öğretmenlerine vermekle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin almış olduğu kararı yok saymaktan başka bir şey değildir. Bugün Atatürk’ümüzün Baş Öğretmenliğini anma ve anlama günüdür. Bu nedenle, her 24 Kasım’da olduğu gibi, bugünde Başöğretmenimiz Atatürk’ün anısı önünde, saygıyla eğiliyorum.
Öğretmenler gününün tarihsel geçmişine bakacak olursak, 16 Mart günü, öğretmen okullarının açıldığı gündür. Bu günün Öğretmenler Günü olarak kabul edilmesi gerekirdi. Bu durum, o günün şartlarında kabul edilmese de, o şartlar ortadan kalktıktan sonra kabul edilebilirdi. Hatta dünya öğretmenleri günü olan ve Birleşmiş Miletlerin Eğitim Bilim ve Kültür Örgütünün (UNESCO) kabul ettiği 5 Ekim 1994 gününü, Türkiye Öğretmenler Günü olarak da kabul edilmeliydi.
Bakın değerli arkadaşlarım, Toplumları yönetenler ve yönetilenler, toplumumuz yararına olan temel gerçekleri görmemezlikten gelemezler. Ülkemizin sağlık ve selameti için, bunları yapmak zorundayız. Aksi halde dünya yaşamında, büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalırız. Bunu bilmemiz gerekir ki, dünyayı sorunlu hale getiren cehalettir. Cehaleti ortadan kaldırmadan, huzura kavuşmamız imkânsızdır. Cehaleti ortadan kaldıracak kişilerde, yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Bu başarıyı sağlayacak öğretmenlerin de, bilgi ve beceri birikimine sahip olmaları gerekmektedir. Çünkü öğretmenin imalatı insandır. Bu insan 6-18 yaşta olan ve öğrenme çağında ki çocuklardır. Onları pozitif düşünce ışığında yapıcı, yaratıcı, zihinsel gelişimi işlek ve bağımsız iş yapma yeteneği oluşan birey olarak yetiştirmiş olsunlar. Toplumumuzun gelişmesi bu ilkelere bağlıdır. Eğitim-öğretimi düzenli olan bir toplumun, gelişimi ve refah seviyesinin yüksek olması bu şekilde oluşur. Böyle bir toplumun bireylerinden, dünyaya gelecek çocukların sosyal genleri düzenli ve sağlıklı olmuş olur. Hatta zekâ düzeyleri gelişkinlik gösterir. Bu göstergelerin oluşumunu sağlayacak bir programa ihtiyaç olduğu gibi, bu programı uygulayacak bilgi ve beceri sahibi, öğretmenlerin de yetiştirilmesine ihtiyaç vardır. Ne yazık ki 1980 den başlayan yok etme politikası, eğitim kurumlarının içini boşaltıp, yozlaştırarak, istedikleri düşünceye göre bir kadrosu oluşturdular. Böylece, Türk eğitim sistemini çağın gerisine götürdüler. Bunun temel göstergesi, toplumumuzda gitgide öğretmene ve öğretmen yetiştiren kurumlara karşı bir ilgisizliğin çoğaldığıdır. Durum böyle olunca, eğitim kalitesi düştü. Buna paralel, sevgisizlik oluştu, işsizlik yoğunlaştı, hırsızlık ve kapkaççılık arttı, anarşik hareketlenme yoğunluk kazandı. Bütün bunlarla beraber, cehalet zincirin halkaları çoğalıp kalınlaştı. Bu yönde gelişme gösteren tehlikeye karşı, gerekli önlemler alınmadığı takdirde, bu tehlikeyi ortadan kaldırmak imkânsızlaşmış olur. Böyle bir düzensizlik içinde, yaşamak hiç bir kimseyi mutlu etmez. Bu gerçekleri görüp, ona göre eğitim-öğretimi en kısa zamanda, yeniden yapılanmayı başlatmak gerekmektedir. O zaman öğretmenlerimiz, toplumumuzun her alanında yerlerini almış olurlar. Bu ciddiyet içinde, bütün imkânlarımızı kullanmak zorundayız. Aksi halde, başı dik nesillerin yetişmesi, mümkün olmaz. Evrensel bağımsızlıktan söz etmemiz imkânsızlaşır.
..
Ermenek (karaman) 22 kasım 2003-10 madenci
Küre (kastamonu) 08 eylül 2004- 19 madenci
Dursunbeyli (balıkesir) 02 haziran 2006- 17 madenci
Mustafakemalpaşa (bursa) 11 aralık 2009- 19 madenci
Dursunbeyli (balıkesir) 24 şubat 2010- 13 madenci
Karadon (zonguldak) 17.mayıs 2010- 30 madenci
Afşin elbistan 09 şubat 2011- 10 madenci
..
her gece hayal kurardım.
kendim ve bana emanet edilenler için.
bir uçak görsem yıldızlar arasında
dua ederdim hemen.
“bende o uçağa bineceğim diye”
..
Dil sözü kulaklara, kulaklar vasıtasıyla insanları içine akıtan bir anlaşma aracı, bir köprüdür. Bu araç, bu köprü vasıtasıyla insanlar birbirlerine gidip gelirler. Hele bu şiir dili, üstünü üstlük adı üstünde Türk Dünyası Şiir Şöleni ise durum biraz daha farklılaşır. Aynı dilin lehçelerini konuşan başka başka ülkelerden şiirin diliyle birbirimizi kucaklayacağımız “Türk Dünyası Şiir Şöleni”ne davet edilmenin mutluluğu ile yüreğim çiçeklendi
2010 yılında İstanbul’da düzenlenen “Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları 10. Zirve Toplantısı" sırasında TÜRKSOY tarafından önerilen “Türk Dünyası Kültür Başkenti” uygulaması oy birliği ile kabul edilmiş, bu karar doğrultusunda da 2011 yılında “Astana 2012 Türk Dünyası Kültür Başkenti” seçilerek yürürlüğe girmiş ve 2013 yılı için Türk Dünyası Kültür Başkenti olarak Eskişehir seçilmişti.
2012 yılında Türk Dünyası Kültür Başkenti olan Astana, 24 Şubat 2012 Açılış Galası ile başlattığı etkinliklerini, 30 Kasım 2012 Kapanış Töreni ile Türk Dünyası Kültür Başkenti bayrağını Eskişehir'e devretti.
Şiir okuma vesilesi ile ilk defa aynı millet ayrı devletlerde yaşayan kardeşlerimle bir araya gelme duygusu beni fazlasıyla heyecanlandırmıştı. Osmanlı İmparatorluğuna kuruculuk yapmış Karacaşehir’i göremedim ama, “Sakarya Çocuğu” “Bizim Yunus” Porsuk Çayı gibi akıp durdu yüreğimizin içinde. Odunpazarı Belediyesi Yunus Emre Kültür Merkezinde yapılan şiir şölenine yurt içinden: Şaban Abak, Selim Tunçbilek, Mehmet Gözükara, Gökhan Akçiçek, Nazım Payam, Mehmet Aycı, Tayyib Atmaca, İsmail Gül, Fikret Görgün, İbrahim Sağır, Mustafa Ünal, Ahmet Urfalı katıldı.
..
Atatürk Hakkında:
''O heybetli bir dağa benzer...
kazanımların sağladığı
hürriyet dedikleri doyumsuz
aşkı tadıyorum bugün
vicdanı hür irademde. ''
..
16 KASIM
bir devrin döndüğü,bir çağın değiştiği tarihtir 16 kasım.daha gelirken henüz dünyaya,sanki yaşayacaklarını bilir gibi,
ağlayarak gözlerini açmaya çalışan bir çalı kuşunun,bir türkünün,bir gamzelinin doğumudur 16 kasım.
minicik bir prensesken büyüyüpte ileride bir yüreği fet eden sevginin en doyumsuzuna sahip olacak bir prensin düşlerinin,
doğduğu bir tarihtir 16 kasım.
16 kasım bir aşkın yeni yeni filizlenmeye başladığı,bir kundaktan beyazlar içinde çıkıp bem beyaz gelinliğin giyindirilemeyeceği-
..
Her kasım sert geçer gönüllerde,
Nice şairler boğulur aşk yağmurlarının getirdiği, duygu sellerinde.
Bu kasım ayında da almadı Yaradan canımı,
Hâlbuki bir o kadarda özgürce bırakmıştım
Aheste aheste kendimi dalgaların arasına…
Bu sefer öldürür diyordum bu acılar ama daha kötüsü geldi başa,
..
Sen külünü kürekle diyorum
Sen külünü kürekle dünkü kalanlarımızın
Ben o dağ olmazsa
O dağın arkasındaki bir başka sıralı dağ
Yapar çatar
Kurduna kuşuna kaza bela gitmezsem
Çeker yükü
..
Kimi zaman kardan beyaz
Ve buzdan soğuk kimi zaman
Gitmeye hazırlanan uzak zamanlar vedası gibi
Sunulmuş gülüşlerinden kalanlara akşamcı
Güneş leblebileri diye harcanması zor diyete
Mavilere yorulunca gökyüzü
Tual kimi zaman su altı deniz kırlangıcı
..
Rahmetle
Ya da lanetle anılmadan evvel
Şu an şurdasın
Varsan ya..!
Kapı önlerini gülü bulamamışsa
Karanfillerle özeyip bezeyen
Herkes gitse bile
..
Kullanılmamış bir hayatın hüzün yüzlü bakışlarıyla
İnsanlar
Donuk bir resme doğru bakışıp duruyorlar
Aradan
Hızla savuşunca sanki kendi kendilerinin
Talih kuşu konacak zannederek yıkık virane omzunu
Bulanık bir fotoğrafa poz kesiyorlar
..
Eserek
Yağarak sokaklara hazırlıklı çıkan
Gözleri güzel şeylere bakmaya tövbeli
Buz kesiği derin dondurucular ilişkisizliğiyle
halinden bıkkın
yabancı bir yüzün ötelere çevrilmiş tarafında küsküne
Her duyduğu sesi şiddetle redde hazır
..
Kaç kağıda fitsin...?
Biraz avcılık çalışan canı sıkkın beylerin
Uçacağı kaçacağı yer baştan belli kuş
Keyfini kusursuz görmek için
Atılan her güme vurulan
Üzümlü suları çeke çeke
Gittiği yerde devletr nişanıyla ağırlanıp uğurlanan
..
Ölüm ölümü
Kalım kalımı
Çekiyor...Sevinç sevinci istedikten sonra
Cana şerleşmekte kayat
Vanavarlaşmakta tüfek tüfeği çoğaltarak çekiyor
Kin kundağında süngüler çatarak
Vuruyor
..
Geceyi..
Çaldığı ıslıklarla avutup gündüz eden
Rüzgarlı ses solukta her perde hıçkırık
Aralıklarla...
Yinelenen aralarda
Ağlayası gelen bir durumsuzluk
Çamurlu bir sıçrayışın
..