Fırıldak Ömer, Kervankonağı Köyü’nde yaşıyordu. Çevresini güldürmesiyle bilinirdi. Ağlarken bile güldüğü söylenir. Ne zaman ne yapacağı bilinmezdi. Hiç beklenmedik bir anda; bütün çevresini gülmekten kırar geçirirdi. Bu özellikleri nedeniyle; ‘’Fırıldak Ömer’’ lakabı takılmıştı. Ömer, kendisine; ‘’Fırıldak Ömer’’ denilmesine hiç de kızmazdı.
Fırıldak Ömer, köyden bir defa büyük şehre gitmişti. O da askerlik nedeniyle. Gittiği şehir: Ağrı. Fırıldak Ömer’in askerlik süresi boyunca zamanı askeri birlik sınırları içinde geçmişti. Çok az sayıda hafta sonu iznine çıkmıştı. Hafta sonu iznine çıktığı günler de uğrağı; birliğe en yakın çay ocağı idi. Orada çayını içiyor, nişanlısına mektup yazıyordu. Nişanlısından gelen mektupları deste deste cebinde taşıyordu. Önceden okumuş olsa da çay ocağında tekrar tekrar okuyordu. Ta ki çarşı izninin bitip nizamiyeden giriş yapana kadar…
Fırıldak Ömer, askerden gelir gelmez nişanlısı Fatime ile evlenmişti. Fatime güzeldi doğrusu… Güzel olmasına güzeldi de bir de dırdırı olmasa; Ömer’in keyfine diyecek yoktu. Her gün Ömer’in başının etini yiyordu; şehir de şehir. Ömer’in şehre gidip iş bulmasını, kendisini de köyden almasını istiyordu.
Fatime, her yaz şehirdeki kadınların köye gelişlerinde şehir muhabbetlerini dinliyor, dinledikçe içi gidiyordu. İçi gittikçe Ömer’e yalvarıyordu. Ömer aldırmadıkça:
- Bir Hüso kadar olamadın. Bizden sonra evlendi. Evlenir evlenmez Adana’ya gitti. Bir kapıcı işi buldu. Bir ay geçmeden gelip göçünü yükledi, hanımını koluna takıp gitti. Hanımı Gülloş, diyor ki: ‘’ Ev kirası vermiyoruz, elektrik, su parası vermiyoruz. Maaş bize kalıyor. Bunun yanında zenginler giydiği elbiseyi bir kez giyiyor, ikinciyi giymeden, ütüsü bozulmadan bize veriyor. Kat kat giyecek. Seç seç giy.’’ Köyde bile her gün değişik elbise giyiyor. Neymiş bir de köye gelirken saçına röfle yaptırmış. Manikür, pedikür yaptırmış. Bir de demez mi: ‘’ Siz ne anlarsınız; manikür pedikürden, tezek çok bile.’’ Saçını başını yolacaktım. El âleme rezil olmaktan korktum. Benim neyim eksik Gülloş’tan. Artık yeter! Bu köyde yaşamak istemiyoruuum! Şehre gidip iş bulacaksın. Sonra gelip beni alacaksın. Ben de etekler, pantolonlar giyeceğim. Saçımı açıp salına salına gezeceğim, alış veriş yapacağım. Bıktım şu şalvardan. Taze gelin miyim, yün çuvalı mı belli değil. Anladın mı Fırıldak Ömer. Bir yıla kadar iş buldun buldun, bulamadın ben sana fırıldak çevireceğim.
Fırıldak Ömer, düşünüyordu; şehir şehir… Hangi şehir… ’’ Şehre gittik diyelim; insan ne yer ne içer, nerede yatar? İnsanın şehirde kalacak bir yeri, bir tanıdığı olmalı. Ya organ mafyalarının eline düşersem…’’ Duymuştu; şehirde organ mafyaları var. İnsanları uyuşturup organlarını çalıp satıyorlar.
Yok yok, şehre gidemezdi. Fatime dırlar dırlar durur. Köyde en azından güvende.
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla