Onur BİLGE
Şahane,
Hani duyulması ve yayılması istenmeyen bir şey dendiğinde ya da birine bir sır verildiğinde uyarırlar ya biri duyar diye… “Aman ha! Yerin kulağı vardır!” derler ya... “Yerin de kulağı mı olurmuş!” diye akıl yürütülür sonra. Düşünüyorum da… Vardır ya! Neden olmasın! Dağların bile vardır. Hem dağlar duyar da cevaplar da… Dağken dağ, iade de olsa, tekrar da olsa bir ses verir ama sende o yok! Ben burada kendimi paralayayım, sen orada Sağır Sultan gibi otur! Hayır hayır! “Sağır Sultan bile duydu!” derler eskiler. Demek ki o bile duyarmış. O zaman sana ne diyeyim, bilmiyorum!
Dağların kulaklarına, yani tünellerine, mağaralarına fısıldıyorum seni ne kadar çok özlediğimi. Toroslar alınıyor. “Geçit vermiyor muyum! Geç git yanımdan yamacımdan! Üzerimden, tünelimden! Neden diyorsun ki bana? Başka ne gelir elimden!” diyor hal diliyle. Öyle ya… Yerinden kalkıp da yardım mı!
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman