Onur BİLGE
Ahmet oradan işini bırakıp gelene kadar biz yukarıdan paldır küldür, dedeyi çekiştire çekiştire indik. Oda kapısını hiç kilitlemez, çeker çıkardı. Çünkü kilitlenecek yeri yoktu. Sabit taraftaki halkalı bir vidaya diğer taraftaki kanca geçirilerek kapalı tutulabiliyordu. İçerde de bir sürgü vardı. Kendisini kısmen emniyette hissetmek için ancak onu kullanabiliyordu.
İçeriye girdiğimizde, harap binanın her tarafındaki rutubet kokusundan daha ağır bir koku duydum. Küçük odanın havası, rutubet kokusuna karışan giyilmiş çıkarılmış kıyafet kokularıyla ağırlaşmıştı. Bir yerlerde kirlileri olmalıydı. Kullanılmış çıkarılmış çorapları falan… Yetmezmiş gibi bir de naftalin kokusu… Tahtakurularından şikâyet eder dururdu. Bir de kedisinin sık sık pirelendiğinden bahsederdi. Onun için tenekeden yapılmış bir tulumbaya içine zehir karıştırılmış su doldurur, her tarafa fışkırtır dururdu. O ilacın kokusu da ara ara gelmekteydi.
Oda, yaşanacak gibi değildi. Yatmadan yatmaya kullandığı için önemsemiyor olmalıydı. Tam karşıda yatak olarak kullandığı somyesi, üstünde yastığı, yorganı ve battaniyesi vardı. Alelusul düzeltilmişti. Kapının arkasında her tarafı çengelli uzun bir tel askılık vardı. Orada pijamaları, havlusu, bornozu ve günlük hayatta kullandığı bazı dış giyim eşyaları üst üste asılmıştı.
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta