İNANÇ ŞİİRLERİ

İNANÇ ŞİİRLERİ

Selda Muhcu

Geçiyordu sonbahar,
Almamak olur muydu bir damla gözyaşı,
Geçerken bir tutam yağmur demeti,
Islatmadan olur muydu bu sonbahar,
Bir umut dolu içim,
İnanç besliyor her hayalimi,
Sadece inanmak istiyorum,
..

Devamını Oku
Ayhan Özbudak

Beyazda umut ve masumiyet
Kırmızıda öfke ve aşk
Sarıda zenginlik ve bilgi
Morda ağrı, keder ve hüzün
Siyahta asalet ve azim
Mavide başarı ve mantık
Lacivertte zor kararlar
..

Devamını Oku
Adulera Ayza

Seninle az yürümedik bu sosyalist kaldırım taşlarında
Kolay değil bir ömür verdik bu inanç dolu davamıza
İnandığımız inanç uğruna boşladık anamızı da avradımızı da
Kimimiz öldü bazılarımız da oyun sandı yazdığımız duvarlara
Çekiç oraklı isyan yazılarımızı da
Denizi Yusuf u İbrahim i aldık örnek
Onlar gibi savaştık onlar gibi gençtik yaşlandık ama onlar gibi ölmedik ölemedik
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Neden? Nedeni gayetten basit, uzay elbisesi, sizin çevresel, çevrenizdeki bir zorunluluğu karşılayan, çevrenizde olan bir zorunluluk özgürleşmesi değildir de ondan.

Bu icap, yerde üç zorunluluğun üçünü de taşımadığı gibi, yeryüzünde; bu zorunlulukların bağımlılığını da gerçekleyemez. Yani yeryüzünde, ne sizin dış basınçsız kalma sorununuz vardır, ne de kozmik ışın ve tozlara maruz kalışınız vardır. Hatta -273 derece gibi ısı denge çöküşüne vs. ye de karşı korunma ihtiyacınız da, yoktur. Bunun için, bu elbiseyi bir istek özgürlük diye akıl etmeyiz, etmezsinizde. Benim böyle bir inancım, özgürleşme hevesim var diye, ortaya konuşu dahi olmaz. Bu kişisel zan, kuruntu, takıntı, heva heves, gösteriştir.

İşte başörtüsü de toplumda ne bir taleptir, ne bir haktır ne insansal ve nesnel belirlenmiş zorunluluk ve ne böyle zorunlulukla bağlantılı bağımlılığınız vardır. Nede özgürlüktür. Zerre kadar alakasızdır. Eğer İnanç ise; bu toplumun değil, halka ait alanın kendinden kendisine kendi üzerine dönen biçimlenişidir. Kendi ilişkilerini belirler. Yapacak bir şey zaten olamaz.

Başörtüsü, halksal kişisel inisiyatifi, bir tutum alıştır. Kendini belirten, kendini taşıyan bir öznelliktir. İster inançsal, ister moderinite, ister yakıştırma olsun, halk içinde, halk ve kamu bazı ortak kesişim alanlarında, tamamen kişisel keyfiyettir. Kendi yer ve alanında insana yakışan bir tutumdur. İnsan anlamasının gelişmesidir. İnsansal bir taşır oluştur.
..

Devamını Oku
Cengiz Alpaslan

Düşten Öte

Bazı anlarda hiçbir şeyi her şey yapan
Düş müdür,şiir midir, kuşlar mıdır
Ya da yalnızlık ya da ayrılık mıdır
Her şeyin üstüne güneş gibi
Düşen nedir
..

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Dini otorite

Akademik kariyeri olmayanların her hangi bir konuda fikri olamaz mı? Yada fikir oluşturmak için o konuda mutlaka ihtisas yapmak mı gerekir?
Bu neden aklıma geldi?
Çok genç, çocuk sayılabilecek bir kaç kişi şöyle söyledi;
“Her konuda yazma,
Akademik kariyerin yoksa yazma! '
..

Devamını Oku
Reyhan Sur

suyun büyüsünde inanç
yutkunur ezgi
sızar kesiklerden
tene değen buz
**

ne kadar git me desem de
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Bu şu demek geçici olarak tanımlanan doğru, 1789'da da doğru oluyordu. Genel olarak bir grup eğilimleri de doğru oluyordu. Hiç bir şey doğru değildi. Hiçbir şey de saçma değildi! Yani bütün düşünmeler değerliydi. Bütün fikirler anlayışlar değerli değildi. Bu durum bir iflasın anlatımı değil, aksine süren ve sürecek bir daima kavganın savaşın dinamikleşmesi idi.

Yani sürekli oluşun değişmenin kendisi idi. Zaman mekân ve verili koşullarla gözlenip gerçekleniyordu bu da o doğrunun referans koşulları idi. Birbirine karşı devinen sistemlerin doğruları farklı oluyordu. Doğrular İnançlar gibi değişmemenin değil. Aksine, eş deyişle, değişmemeyi esas alan bir inanır, ben bilimsel ve akılcı tutumdan yanayım diyerekten değişmeyi savunamazdı. Savunursa, maazallah dinden çıkardı. Bunun lamı cimi yoktu!

Bilimsel kavrayış olan doğruya, değişme, dönüşme, gelişmeye kim karşı çıkardı? Tek bir cevap verilir alışkanlığın rahatlık ve tekdüze yalınç kavrarlığı. Bütün sosyal ve grupsal toplumsal travmaların temelinde olan bir ruhsal zorunluluk, toplumsal bazda da, yobazlık gericiliktir. Değişememenin direnişidir.

Şunlarda tarihsel ve evrimsel bir gerçektir. Mutlak yani saltçı anlayışlar dünya insanlarını Hiçbir zaman bir araya getirememişlerdir. Defalarca bu böyle anlaşılmış ve gerçek olarak görülmüştür. Belli bir din, Ya da felsefesel bakışla; yeryüzü ve evren kavranamıyordu. Bir kere zıtlanmayan bir düşünce, bir din, bir inanış bile, öbür sistemle; kilise kilise ile cami cami ile tarikat tarikatla; mezhepler birbiri ile çatışmaya giriyordu. Siz istediğiniz kadar birlik olalım deyiniz, bir türlü birlik olunamıyor da, biz nerede hata yaptık diye, derin derin düşünülüyordu!
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Çünkü toplumun laiklik tepkisi, toplumda belirecekti. Toplumda uygulanması halinde inançsal baskılarla, oluşacak arızalar şunlardır.1-İnançlar bir yığın kendi iç anlamaları nedeni ile üretimi kısıtlama eğilimlidirler. 2- Üretimin üretilişi ile inanç anlamaların çatışması, daima üretimin değil de, inancın ağır basması ile aşılır olmasıdır. 3- Üretimin paylaşımında, ekonomi ayrı bir uzmanlık alanı olmasına rağmen, bir din bilirin, bu işleri üslenir olması, yanlışlığa neden olmasıdır. 4- Toplum yönetimindeki anlayışlara, inancın tamamen ters düşer ve inancın karşı gelinmez, karşı konulmaz ve eleştirilemez sayılması, gelişimin ketleşmesine, gerilemesine olumsuz bir reaksiyondur. 5-Laiklik reaksiyon olarak; toplumun özgürleşmesinin biçimlenişidir.

Halkın toplumsal üretimden farklı, özel yaşam yapılanışı olması nedeni iledir ki, halkın laiklik sorunu bulunmaz. Yani laiklik halkın uygulayacağı bir ilke değildir. Bu yüzden, laiklik halkın, talebi ve istenç özgürlüğü olmamıştır. Halk laiklik yerine kendine hoşgörüyü benimsemiştir. Hoşgörüde topluma ait işleyişin talebi ve istenç özgürlüğü olmamıştır.

Toplumda üretim araç, gereç, takım ve nesneleri bile, laiklikle vuzuh bulmuştur! Çünkü nesnelerin dahi, uğursuz, büyülü, kutsal, ya da meşum gibi sayılmasına varan, telakki ve anlayışlar söz konusu olabilmektedir. Bu yaklaşımların insan yaşamında ne felaketlere sürüklenir olması tarihi yaşayışlardır.

Toplumda bu tür anlayışlarla yasaklanan o nesnelerin, kullanılmaması, yenilmemesi, dokunulmaması gibi engelleri de ortadan kalktı. Halk bir başarısızlığını af ettirmek için, ya da, sınavda başarılı olması için, hastalığının sağaltımı için, tekkeye, türbeye gider. Ama toplum akametini, böyle bir anlayışa bağlarsa suçtur. Bir doktorun hastayı türbeye yönlendirmesi suçtur.
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Birey, daha somuttaki toplumsal oluşunuzdur. Anacak ve ancak toplum içinde var kalır. Toplum dışında yoktur. Toplumca belirlenişinizdir. Aydın, sanatçı vs. de, bu yanı ile toplumda, bir karşılıklı hizmet transfer eder nitelikliliğinizdir. Birey, üretimini toplum için yapan yanınızdır. Bireylik ise; birey yanınızla beraber, kendi objektif ve subjektif olgunlaşmanızı, soyut somut inançlarınızı, aydın yanınızı, halk olur yanınızı içlemler. Her bireylikler aynı zamanda da birey olmayabilir. Ama bütün bireyler aynı anda bireylik taşır.

Halk, aydın olmayı sanat yaparlığı, toplamsal hareketi, izafelerse de, anlamı gereği bir bilmezliği aydın olmazlığı da içerir. Aydın olurluğu yanında cahilliği de vardır. Bu daha çok muhafazakârlık ve statükoculukla, tabusal olurlukla, bağnazlık yaparlıktır.

Bu da, bireylerin her şeyi bilemez oluşu ilkesi gereğidir. Toplum, pek çok şeyi bireyleri ile birey oluşlarla bilir. Aydın toplumun pek çok nitelik ve öznelliğini yansıtabilirken, halktan bir yığın kişiler, bunun bilincinde olamayabilirler. Halk tüm bireylerinin toplamsal niteliği gibi ise de, uygulamada, bireylik bilmezlikleri ve sübjektifliği egemendir. Üstelik halk, birçok, bedensel, zihinsel, engellilerinde içinde bulunabileceği bir karışma durumunda var bulunur. Toplum bundan farklı bir kavramdır. Sümer halkı uygarlığı derken, o görkemli uygarlığı Sümer halk bireylerinin tümünün ortaya koyup, bildiği söylenemez. Bu görkemliliği, ruhu bile duymadan, geçip giden halktan kişiler vardır.

Nasıl hayvanlık, aslanlığı, tilkiliği, koyunluğu, tırtıllığı vs.yi içerirdir. Ama tilki tek başına hayvanlığın yani tırtıllığın, koyunluğun vs.nin özelliklerini taşıyamaz ve bu özellikler onda yoktur. Lakin hayvanlıkta zürafalığın, aslanlığın, böcekliğin, vs.nin tüm özellikleri vardır. Örneğin eşek miyavlamazken, hayvan miyavlar, Tilki melemez iken, bir hayvan olan koyun meler. Yani tek tek hayvan cinslerine ait özellikler; hayvan kavramında vardır. Ancak hayvan kavramında olan tüm özellikler değil de, tek tek özellikler, hayvan cinslerine vardır. Hayvan böğürür ama bir hayvan olan aslan böğürmez. Hayvanlık aslanda kükrer, ceylanda çevik bacak olur, yılanda sürüngenleşir. Burada farklı yapılar söz konusu. Ancak genel kavramla, onun ilişkini niteliklerin göreceliliği anlatılmak, kavranmak istenmekte.
..

Devamını Oku
Mehmet Sani Özel

Bi’set in nuru tezahürlerime düştüğünde, insanları hak yoluna sevk eden peygamber anın sa’yı gayreti canlanır tahayyüllerimde. Dünya hayatında rahatlığı kesbedenler için O mübarek nebilere varis olmayı düşünmek çok uzak bir düşünce olsa gerek! Yaşam boyu çile ve bütün mefkûreler insanlığın saadeti, huzuru ve refahı için olacak. Kendi aile hayatı içerisinde bile birincil öncelik, umut edenler için.,

Peygamber veya evliya düşüncesinde, renkler korundan alev alır, yanmak için o haletiruhiyenin halkalarında. Bir insan tasavvur edin; Bir günün belli bir vaktinde buluşmak için sözleşir ve oraya vaktinden önce gelir, dahası üç gün o yerde sözleştiği kimseyi bekler. Bir bunlara bakın birde, idama mahkûm olunur, dil sürçtüğünde kabilinden kimselere. İfadelerinizle adaleti, hakkı vurguladığınızda dâhilinde olduğunuz şartların hâkimiyetini elinde bulunduran o devrin firavunları derhal sizi yargılar. Yaşam boyu kölelik sözleşmesini imzaladığınızdan haberiniz olmasa da, mahkûmiyetin vaki olduğunu vaka tezahür ettiğinde daha net ve bariz olarak anlamış olursunuz.

Tamda bu mihenk noktasında, bu acayipliğin ara yerinde, keskin bükümün öncesinde, bir karar vermeniz gerekir. Vereceğiniz karar hakkın nazarında aklı başında sayılmasa da, halkın gözünde aklıselimden görülecek ve beklide bir kahraman olacaksınızdır ki sonrası siz şartların götürdüğü, sürüklediği yerlerdesinizdir., Ve bütün bu maskaralıklar, sadece hüsnükabul gören çevrede akılda kalmak mevzi almak ve menfaat sağlamak için..,

Farz edin, ben bir çevrenin (af buyurun) ahmağıyım, akılsızıyım ki, kendi yüzümle çıkarım, kahreden hışmın karşısına. Sırf inancım ve itikadi kabullerim gereği Allah’tan korktuğumdan dolayı, istemem haksızlıkla elde edilmiş övgüyü, saygıyı. Ama iman ve ihlas kavlinizdeki yolların geçidi bazen öyle dardır ki, geçilmesi mümkün olmaz gibi görünür göze. Zülfüyar’e dokunduğumda, ıstırap hanelerdeyim, bileniyorum çirkeflik yarışına., Zira baskın fikrin karşısında durmak, başka alternatifleri çağrıştırmak bir isyandır. Asiliğiniz, sizi eritip yok etmeye yönelik mukabil müeyyideler gerektirir. Gördüğünüz, görebileceğiniz eza ve cefa infiallerinizi o sözü edilen Bi’set nuru ile aydınlatmıyorsa, Allah rızasına devşirmiyorsa o halde siz o mahalde erimeye yok olmaya çoktan aşina olmuşunuz demektir.
..

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Dinde dil köprüsü (Sırat)


İfrat (aşırılık) ,
tefrit (yetersizlik) ,
vakar (karar, orta yol, ne eksik ne fazla; ne aşırı ne de yetersiz.)
Bu kalıbı her alanda kullanabiliriz.
..

Devamını Oku
İbrahim Balcı

Orta Asya Şamani Toplulukları Üzerine Notlar 1


‘BOYNUZ’ ve bu terimden kaynaklanan türevleri ile karşılaşmıyan var mıdır aranızda,günlük yaşamında.Bıyık altından sırıtmalara yol açan,üzerine sindiği adamın karartan hayatını,acaba kaç niteleme vardır,’boynuzlu’ kadar etkili?

Merak ettiniz mi hiç,nedir bu terimin kökeni? Nerededir kaynakları?

..

Devamını Oku
Asim Yavuz

Kendinize hiç zamanın getirdiklerine dair sorular sordunuz mu? Bilimin tekniğin ve dolayısıyla da insanlığın tekamülüne özgü sorular. Hani bu da nereden çıktı deseniz de inanıyorum ki bir çok kişi zaman içinde insanlığın seri şekil değişikliklerine tanık olmakta, kendini yargılarken bazen de gelişen olaylar karşısında apışıp kalmaktadır. Bir yerde insanlığın zeka denilen varlık sayesinde hayal sınırlarını hiçe saymak derecesinde ki tabiata hakimiyeti gıptayı gerektirirse de değişik insan portrelerinin gölgesiyle savaşır olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Eskiyle günümüz arasında bilim alanında kat edilen mesafe dudak uçuklatır cinsten hayrete mebni olduğunda, yaşayan her kişinin hem fikir olduğuna eminim lakin bir yönü ile hak etmeyen insanlar için bu nevi gelişmeler adeta bir lütuf olduğu şartıyla.
Toplumların bir zamanlar kendi koydukları ilkeleri, ilahı buyruk telakkisiyle dikte etmelerinin yanlışlığı ancak zaman ilerledikçe ortaya çıkmıştır. O dönem kurallarıyla çerçevelenip, kılıçların gölgesinde asırlarca devleştirilen bu akidelerin temelinde ne acıdır ki insan onuruna yönelik tahakkümler mevcuttu. Bu hem şarkın hem de garbın ruhunda kuvvet bulan sözde tartışılmaz kuralların derinliğinde insanı ön planda tutmasına rağmen aslında değer ifade etmeyen bir varlık olarak görülür. Yaratıcının müşfik adl ve ihsanı yerine insana karşı kuvvet, baskı ve zulmü yeğleyen yine insanın kendisiydi.
İsterseniz Servetüs’ü örnek gösterelim veya Sokrat’ı. Biri içinde bulunduğu toplumun hürefa inançlarına fikri savaş açmış bir serdengeçti. “Hıristiyanlığın Islahı”adlı kitabında İnsanlık adı altında işlenen hataları halka teşhiri nedeni ile yargılanarak ateşe atılır.
Diğeri,insanın kendini tanıması, yaratılıştaki gerçek sebebin teşhisi için adeta beyin jimnastiği yapan ve bu doğrultuda etrafındaki insanları yetiştirmeye özen gösteren bir düşünür. Sonuç her düşünür ve bilim adamına reva görülen ölüm cezası!
Bütün bunları söylerken adeta günümüz toplum ve fertleri ırk ve ulusları arasında mevcut ilişkilerde çok şeylerin değiştiğini ima ettiğimi zannetmeyin. Eskiyle günümüz arasında yalnızca strateji bazında boy gösteren farklılıkların medeniyet zırhıyla kaplanarak çok daha hunharca eylemlere imkan tanıdığı aşikardır. Dünyayı globalleştirme çabaları altında ki gerçek sebep, insanlığın saadeti olmaktan ziyade, belirli ulusların hegemonyasını kolaylaştırmaktır.Ulusların her geçen gün biraz daha fazla ensesinde hissettiği bu gücün varlığı bir nevi yanlış politikalar, kararlar ve hayranlıklar nedeni ile devleştirilmekte bilim ve fen insanlığın korkulu rüyası olmaktadır. Dünyanın her yerinde kan, göz yaşı ve zulmün eksik olmadığı, makul özgürlük ve insanca hayat arayışlarının cezası hep, çocuk, yaşlı, kadın demeden ölüm olmuştur ve olmaya devam edecektir.
Kendi öz değerlerini bir kenara iterek, her geçen gün biraz daha fazla yozlaşmanın eşiğine gelmiş milletlerin yaşadığı sıkıntıların dünya basınına yansımaları arkasındaki gerçek yalnızca üç beş fotoğraf karesi ile sınırlı kalmamaktadır. Yaşatılan insanlık dışı hareketlerin temelinde öz benlikten kopma halinin varlığı söz konusudur. Dün inanç ve bayrağı aynı insanların, mevcut sorunlarını çözmek için insanlık özelliklerinden yoksun bir güce kapılarını açmaları sonucunda bu gün yaşadıkları rezalet, yıllar boyu tarih sayfalarında yer bulacaktır. Aynı değerleri paylaşan hiç bir asi idareci asla yabacı bir melekten daha kötü olamaz. Zira tarih boyunca melek maskesi takmış yüzlerce liderin insan katletmeyi şiar edindiğini pekala herkes bilmektedir.
Yarın bizlerin de yabancı hayranlığımız nedeni ile benzer olayları yaşayacağımız muhtemeldir. Hele bir de bu yozlaşma hamlelerinin öz değerler hamili olduğunu iddia eden siyasiler tarafından gerçekleştirilmesi yok mu. Bu bir nevi kişinin gölgesiyle savaşı olarak nitelendirilip, sorgulanmalıdır.
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

6] Bir aczin, bir geri oluşun bir yetersizliğin, bir egemenliğin, insanları biat ettirerek üzerinin örtülmesidir de. Aynı zamanda da, biati kültür, hepten kötü olur bir araçça kullanılır da değildir. Örneğin; biat bir anlık doğru olan, deneyci olan uygulamanın çabuk, zaman yitirilmesine meydan bırakılmadan, uygulanmasına değin olan tecrübeler bilgisidir de.

Elbet bu tecrübelerden yararlanılır. Ancak Çinlilerin deyişi ile yine de; 'Bir musibet, bin nasihatten yeğdir.' Bunun içindir ki demokrasiler vardır. Bunun içindir ki çeşitli bilgi deney ve değer verişlerin; yani dengelerin bir arada gözetilerekten, denge edilmelerine değin, ilişkilenmesi söz konusudur.

Değilse; biatteki gibi dengelerin itaatçe bastırılışlarla kaynaklı, patlama şiddetlerine yol vermesi açmazı değildir. Biat sürekli doğru olsa idi, zaman akmazdı. Doğru olmadığı için zaman akar. Değilse biatle her şeyin durup, neredeyse sükûn bulması lazımdı. Biatin yaşamsallığı, anlık sosyal olaylarla, çeteci yapılanmalarla belirip kaybolan, bir grup çıkarcı aidiyetler birliğidir. Biat, toplumsal bir ilke ve toplumsal araç aşmalara dek olanın bir birliği değildirler.

Şimdi bunları kısa açınımlarla belirleyelim. İnsanların köleci düzendeki, köleleri itaat ettirme kült biçimleri, her yeni toplumsal ilişkiler değişmesi karşısında, biati gerekli kılmış biate bağlı olmamanın faturası olarak anlaşılmıştır. Biat ortaya yeni durumlar çıkaran bir kullanım değildirler. Zaten biatle yeni durumu ortaya çıkarabildiğiniz sürece, yapılaşmalarınız sağlıklı olacaktır.
..

Devamını Oku
Mehmet Halil

Milyonlarca insan kendi ülkesinin sınırlarını aşarak değişik ülkeleri görüp tanıma imkanına kavuşuyor. Bunlardan çok azı gezi anılarını yazıp okuyucularına anlatabiliyor. Okunan o anıların sahiplerine de artık yazar deniliyor. Ve çoğu genç yaşta bu imkanları zor şartlarda, büyük fedakarlıklarla elde edebilmiş… Yetmişine gelmiş biri olarak ilk defa böyle bir imkana kavuşuyorum. ‘’Dünya küçülüyor’’ diyoruz, ama bu küçük dünyada seyahat imkanlarını da zor elde edebiliyoruz. Demek ki bizim sıkıştırılma ve küçülme hızımız dünyadan daha fazla, ya da bizim cesaretimiz çok daha az ki, bize çizilen sınırları aşamıyoruz. Bunun için polis gücüne gerek yok. Ekonomik olarak günlük geçimini zor sağlayan insanların, değil sınır dışı ülkeleri gezmek çoğu zaman varoşlardan şehir merkezine bile inekte zorlanıyorlar. Dünya standartlarına göre normal yaşam sınırının altında geliri olan birisi olarak yalnız pasaport ve vize masrafları 600 euro ödmek zorunda kaldık. Bir o kadar da seyahat acentasına ödedik. Bu altı günlük bir gezi için küçümsenmeyecek bir rakam bize…
Öbür dünyaya bilet kesmeden bu dünyayı biraz daha tanımanın faturası… Civciv yumurtadan çıkarken nasıl bir dünyaya geleceğini bilebilir mi? Biz de bilmiyorduk, ne olursa olsun, nasıl olursa olsun, geziye katılmaya kararlı olduğumuzdan gezi programını bile incelemedik. Tanımadığımız yerler için seçme yapma şansımız olabilir mi? Hepiniz diyeceksiniz ki, fesbooktan araştırabilirdin. Evet fesbooktan tanışıp evlenenler kısa bir sure sonra boşanmıyorlar mı? Demek ki, sanal ile gerçek arasında farklılıklar var. Biz bu düşünceyle balıklama dalış yaptık. Bunu fena yaptık anlamında söylemiyorum. Çok şey öğrendim. Sonuçlarından memnunum. Ancak, aynı zamanda daha çok yer görebilir daha fazla bilgi ve görgü sahibi olabilirdim. Gençler bu hesabı yapmaya bilir. Ama benim fazla zamanım kalmadı ki, zamanımı bol keseden kullanayım.
İlk sorun dil bilmemek. Cebimde elektronil lügat var, ona çok zorlandığımda başvuracaktım. Ama gezdiğimiz bölgelerde Türkçe bilen çoktu ve tur şirketinin anlaştığı rehberlerimiz olacaktı. Elbette rehberler kendi bildiklerini kendi inanç ve düşüncelerine göre anlatacaklar. Bu da bilgi edinme kapasitesini azaltacaktı. Ama hiç bilgi edinememektense az edinmek tercihim oldu.
Buraya kadar okuduklarınızdan, seyahat için gerekli çabaları ben yapmışım gibi anlaşılıyor. Ne yazdım diye buraya kadar yazılanları okuyunca kendim de öyle anladım. Tembel biri olarak benden bu kadar performans beklemek yanlış olur. Her şeyi eşim ayarladı, ben sadece tur otobüsüne kadar valizleri taşıdım. Bu son satırları biraz gönülsüz yazıyorum. Yazmasam olmaz, çünkü kazara eşim de okursa bu yazılanları benimle dalga geçmeye başlar. Bana bu imkanı sağladığı için ona da teşekkür borçluyum. Turu düzenleyen ve bizi bu tura teşvik eden arkadaşlara da teşekkür ederim. Hayatımızın üstüne bir krema eklemiş olduk, onlar sayesinde… Bayramın birinci günü akşamı saat 17’de otobüsümüz hareket etti. İşte burası yalan. Benim gibi tembellerin eksik olmadığı bir toplumda, otobüsün tam saatinde hareket etmesini beklemek ham hayalden başka ne olabilir? Yarım saatlik bir gecikme ile yola koyulduk.
Sınıra kadar olan coğrafyayı çoğunluk görmüştür. Onun için anlatmayacağım. Hatta benim ilk defa EK-1 tesislerinde gördüğüm devekuşunu bile anlatmayacağım. Devekuşunun sağ bacağına ne olduysa olmuş önemli değil, krallar gibi yaşıyor işte. Bize olduğu gibi ona da bir yaşam sınırı çizilmiş. Sınırdan sonrasını da bundan sonraki günlerde anlatacağım. Kimse okumak zorunda değil, sanal alemin zenginliğinde kaybolan insanları okumayı cezbedecek kadar yeteneğim olduğunu iddia etmiyorum. Tembelliğim de bunun için kendimi zorlamaya engel… Serin sulara atlayıp yüzmeye çalışacağım. İşi olmayan seyreder.
..

Devamını Oku
Haluk Şan Dikmen

Bir yanda sorumluluk,

İnanç,öte yanda…

Yaşam,ince uzun,

Demirden bir yol,
..

Devamını Oku
Nikiforos Vrettakos

Evine giderken, evinden çıkarken,
yürürken kentte ya da ıssız bir yerde,
küçücük de olsa, bir ışık bıraksın ister geride.
Bilir çünkü:
Boşa gitmez bir tek yağmur damlası bile.
Yere akan kanı da saklar toprak
(Bir gün bunun hesabı sorulacak) .
..

Devamını Oku
Enes Kepil

İnanç dünyayı Thales'in
tepsisine benzetir
İnandığında bir kelimeye
Sadece kuşların uçmadığını öğrenmiş olursun
İnandığında bir insana
Tüm insanları bir sanırsın
İkiye inanırsan eğer
..

Devamını Oku
Yusuf Aygun

DİNİN DÜNYEVİLEŞTİRİLMESİ (SEKÜLARİZİM)

İslam’ın en temel umdesi olan Allah için (lillahi) ve Allah adına (fi sebilihi) iş yapma olgusu dünyevileşme süreciyle kaybetmekte olduğumuz iman’i değerlerimizdir.Salih amel olarak vasıf edilen ve sırf Allah rızası ve Allah adına yapılan her tür iş bu kapsama girer.Allah Resülü iman’ın şubelerini sayarken 72 şubeden bahsetmiş ve en yüksek şubeyi kelimeyi Tevhit en düşük şubeyi ise yoldan geçenlere eza veren bir taşı kaldırmak olarak sınıflandırmıştır.Burada dikkati çeken diğer bil ölçü Allah için sevmek ve Allah için buğuz etmek yine imani bir amel olarak zikredilir.Dolayısıyla bütün işlerde bun temel ölçü esastır.İslam bir işi besmele bilinci ile yapmak bunun zıddı olan dünyevileşme ise besmeleyi ortadan kaldırıp dünyayı ve menfaati onun yerine koymak esasına dayanır.Ameller tarih boyu bu iki niyet çerçevesinde gerçekleşip durmuştur.Besmeleyi kaldırmanın diğer bir ifadesi bu gün laiklik olarak ortaya konulmaktadır.Aşkının kamudan ve hukuktan dışlanması olarak algılayacağımız bu ideoloji dünyevileşme dolayısı ile besmeleyi(Allah adına iş yapma) dışlama faaliyetidir.
Son iki yüz yıldır bu dünyevileşme batı eksenli düşünme ve batının kör hayranlığı neticesinde İslam dünyasında da hakim ideoloji haline gelmiştir.Fakat bu sapmanın temeli kurumsal olarak Emevilere kadar dayanır.Bireysel olarak ise önceden abit bir sahabe olan Salebe örneğinde vücut bulan bu dünyevileşme daha sonra Emevilerle bir yönetim biçimi haline gelmiştir.Devleti ve yönetimi kutsallaştıran hatta Arap ırkını mitleştiren tavrın çözülüşü olarak başlayan dünyevileşme ve bu ifrat duruma karşı terfidin ifadesi olan saltanat zevk,sefa ve zülüm kurulan bir düzen Abbasilerle devam eden ve Allah adına işlenen zülümler,Allah’ın yer yüzündeki gölgesi olarak ünvanlandırılan sultanlar ve bunların güya Allah adına işlediği cürüm ve işkenceler ortaya koymaktadır ki bir işi Allah adına işleniyor diye lanse etmek o işin Allah’ın rızasın uygun olduğunu ispat etmek için yetmemektedir.Burada temel ölçü ‘emredildiğin gibi dost doğru ol.’emri ilahisidir.Bir iş hem Allah adına,hem Allah için hem de Allahın koyduğu temel ilkelere uygun olacak ki orada Salih amelden söz edilebilsin.Amel görünürde kurallara uygun da olsa Allah için değilse ondan Salih amel olarak söz edilemez.bu o işin iyi niyetle yapılsa bile temel kurallara uymaması durumunda da aynı sonucu doğurur.Yahudileşme de diyebileceğimiz bu felsefenin temel argümanı dini besmeleden uzaklaştırıp sırf zahiren hukuka uygunmuş gibi gösterme diğer bir ifade ile muhafazakarlık olgusudur.Politika ile (siyaset kastedilmiyor) hayatımıza ve inancımıza musallat olan –bazan devlet baskısını ve din dışı eğilimler bahane edilerek-muhafazakarlık ve ılımlı İslam söylem ve anlayışı bu dünyevileşme ve raydan çıkışı ifade eden ideolojik kavramlardır.Bu mantığa göre aslı yerine uygun benzerini ve ılımlısını (yılışığını) koyma –Yahudiler gibi Cumartesi balıkların önünü bentle kesip Pazar avlayarak avlanma yasağına uyduğunu zannetme-modern tabiriyle ortanın sağı,merkez sağ,muhafazakar milliyetçi,reel politik gibi tabirler bu dünyevileşmeyi ifade eden kavramlar olarak ortaya atılmakta,Allah katıksız (hanif) bir inanç ve nizam isterken değişik gerekçelerle bazen da kasten İslam ülkelerinde ortaya çıkan İslam Liberalizmi, İslam Sosyalizmi, yeşil Müslümanlık ve ılımlı İslam gibi nazariyeler hep bu dünyevileşme ve aşkını dışlama ve süte su katma hastalığının tezahürleridir.Bazen dünyevileşmeye güya masumane şu gerekçede mazeret olarak sunulabilmekte:İslam karşıtları onun gerçek hali ile yaşanmasına ve savunulmasına müsaade etmiyor o zaman menderes çizelim,saman altından su yürütelim,en azından bir kısmını sulandırıp seyreltelim,ehven,i şer olanı yahut maslahat olanı yaşayalım İslam siyasetini yaşamak mümkün değil,o zaman Müslümanlar olarak mevcut sistemi işletelim v.s gibi argümanlarla kitleyi sistemin içine çekmekte ve dünyevileştirmektedir.bu argümanların ne kadarı ne ölçüde doğrudur bu başlı başına geniş ve problemli bir konudur ama ümmeti taşıdığı nokta maalesef dünyevileşmedir. bu şekilde din karşıtlarının zorbalıkla ve baskıyla beceremediği şeyi Müslüman politikacı becermekte kendisiyle beraber Müslüman kitleyi dünyevileşmenin kucağına sunmaktadır.Bu bir nevi Müslüman siyasetçi eliyle seküler rejimin kutsanmasıdır.Büyük imamların hayatlarını incelediğimiz zaman onların Emevi ve Abbasi yönetimlerinde görev almaktan şiddetle kaçındıkları hatta teklif edilen büyük makamları işkence görmek bahasına reddettikleri hatta büyük imam Ebu Hanife ‘nin bu sebeple zindanda işkence altında şehit olduğu bilinen bir tarihi gerçek olup hep bu sistemi meşrulaştırma endişesinden kaynaklanmaktadır.
Dünyevileşmenin en temel karakteri beşeri ideoloji ve sistemlerle ilahi otoriteyi sentezleme çabasıdır bu çaba dinin beşer arzu ve isteklerine kurban edilmesi olarak ta algılanabilir.bunun ismi ister laiklik ister muhafazakarlık isterse de ılımlı İslam olsun netice hep aynı noktaya çıkmaktadır.Katıksız ve halis bir din yerine batıl elbisesi giydirilmiş hak kisvesidir bu.Oysa İlahi otorite dini Allaha tahsis etmeyi emretmektedir.Bu dinin en yetkili temsilcisi olan H.z. peygamberin örnek mücadelesi incelendiği zaman onun bu tip bir sentezi şiddetle reddettiği sağ eline güneş sol eline ay verilse de böyle bir uzlaşı ve tavize yanaşmadığını ve en son aşamada ‘sizin dininiz size benim dinim bana.’Bkz.Kafirun Süresi diyerek bu sentez ve uzlaşmanın mümkün olmayacağını ve de hak ile batılın asla bir noktada buluşup uzlaşamayacağını ortaya koymuştur.Her ne sebeple olursa Olsun bu böyledir.Peygambere dahi maslahat ve reel politik olarak böyle bir uzlaşı hakkı tanınmamıştır.kaldı ki diğer kulların bu konuda hiçbir yetki salahiyetleri yoktur.
Diğer bir dünyevileşme hastalığı beşeri felsefelerle İslam’ı yorumlama yanlışlığıdır.tarihte de sıkça rastlanan Hint ve İran mistizmi yada Bizans ve Yunan felsefesi yada diğer milletlerin efsaneleri ile İslam’ı yorumlama çabası hep aynı sonucu vermiş ve ortaya Kuran ve sünnetten uzak Allah’ın kabul etmeyeceği düşünce biçimleri çıkmıştır.Bu gün de Rasyonalizm,pozitivizm v.s gibi modern düşünce ekseninde Kuran ve sünneti anlama ve yorumlama çabası bu dünyevileşmenin ürünüdür.Bu dini kendi asli bağından ve otoritesinden koparıp dünyevileştirmedir.
Modernizm ve İslam moderniz mi olarak tabir olunan İslamı modern mantık ve bilimin ölçüleriyle yorulmama çabası da yine bir dünyevileştirme biçimidir.Mucizeleri dahi bilimsel kurallar çerçevesinde anlamaya çalışan bu zihniyet İslam ahkamını da tarihsel sayma yanılgısı içerisindedir.Oysa İslam genel hükümler ve kevni yasalar anlamında kıyamete kadarki son sözünü söylemiş ve defteri kapatmıştır.Modernizmin kaynağı olan felsefe ve bilim ise şüphe ve var sayım üzerine kurulu olup daha son sözünü söyleyememiş zandan ibarettir.o zaman zanni olanla ilahi olan mukayese edilemeyeceği gibi sentez de edilemez.hele de İslamı bu zann’i değerlerle yorumlamak başlı başına cürümdür.
..

Devamını Oku