Sevgi,hala yerinde duruyorken; dünden bugüne, ne olmuştu bize.. Yeri bilinir bir elle tutulur'un, yerinde bulamamak gibi,bişeyler yitirmiştik.. yerinde olmayan şey(ler) neydi..? benliğimizin an sonrasına, miyop kalmasının bir eseri miydi, zamansız hasıl olunan şey..? Karanlık ve uçurumsu badirelerden geçerken,ipine tutunarak, bel bağladığımız GÜVEN miydi..? Yoksa gelecek günleri umutlayan inanç mıydı..? Bizi koynunda taşıyan yer demir, kucaklayan gök bakır kesilir,olmuştu.. Elimizde düşürdüklerimizi,ikimiz de bilemedik tamı tamına..neydi,neydendi,kimbilir neyin nesiydi..eksilen onca şeyin ardında; yine de,ölürcesine sevilmeye yakışırdı kendisi.. //
..
İşte toplumsal talep ve oluşumlar, hak ve özgürlükler, bunların şartlarına göre şekillenip paylaşılır. Organik bağlar kurulur toplumsal talepleri ortaya çıkar. Ki bu talepler dahi keyfilik değil, inanma değil, yaşamı sağlayan emeğin, üretim araç nesnelerin ve üretim, paylaşım ilişkilerindeki; somut koşullarının, özneden bağımsız, zorunluluk alanı ilişkileridir. Bu hal zorunlulukların bilinçli irade ve toplumsal sözleşme ile talep edilişidir. Bu nedenle inançlar toplumsal talebin sözleşmenin toplum olurluğun hiç bir yerinde yoktur. Zorunlulukla talep edilmezler. İnanç, ancak bireyselliktir, insana dairdir, insanın üretim ilişkisine ait değildir. Buda, insansal, öznesel olan inancın, bu ve diğer nedenlerle, toplumsal isteme uzanamaz oluşudur.
Bu yüzden başörtüsü, toplumsal eğitimin hakkı ve özgürlüğünün bir talebi olmayıp, inancın isteğidir. Herkesin uyması gereken sorumluluk ve zorunluluk toplumun talepleridir. Toplum inancın taleplerine nötrdür. Yapılaşması gereği cevap veremez. Toplumsal talep içinde olmayanın korunurluğu, hak olurluğu, ifade özgürlüğü gibi ters konuşların cevabı olamaz. Oysa ifade özgürlüğü de, yaşamı üretmeye, bilgiyi üretmeye, sanatı üretmeye, vs. ye alt yapının belirlediği, soyut ama pratikle denetlenen ifadelerdir. Öznenin fantezisi toplumsal ifade özgürlüğü olmaz, tıpkı elma severliğinizin ifade özgürlüğü olmadığı gibidir. Kişinin kendiliğidir bunlar.
Toplum yasası, nesnelitesinden ötürü, inançsal talebi, toplumsal yasada barındırmaz. Şu kadar ki; toplum bireyde inançları görür ve bireyi güvenlik, huzur adına, normlar ki Birey halk içi yaşayışında kargaşaya düşmemesi için. Ama toplum talebinde, hiç bir nam altında, inancı talep etmez. Aksi durumda toplumsal sunumun bir keşme keşe kayacağı tarihseldir. İnançların; insani, bireysel ve soyut ve öznel olmasına karşın, Toplumsal yasa, nesnel ve özneden bağımsızdır. Bu yüzdende toplumsal işleyiş, inanç taşımaz ve kişi insanın talebi revaç bulmaz. Kişi- insanın, her türlü sindirilir hareket ve tutumunun düşünmesini, giyim ve heyecanlarını, hoşgörüsünü, empatisini yaşayacaktır. Bunlar soyut hak ve psişik tutumlu tavırlardır. Çünkü bunların hak olarak ne talep edeceği bir yer vardır, nede talebin reddinin kabulü söz konusudur. Tamamen birey ve grupların üstünlük tutumlarıdır. İnançlarını, özel yaşamında tecelli ettirip, halksal yaşamında da, uygulama alanında olacaktır.
Biz, bir inançsal konuyu, genel istemmiş gibi; hem hak, hem özgürlük diye zorlarsak ve de bunu; zulüm sayar, korku gibi patolojik boyutlara götürür isek, bu bizi Haklılaşmaz. Aksine aklımızda zoru olurluğa ve bağnazlığa götürme gibi zaaflar algılatır. Çünkü bu inançların, dediklerimizin; yaşamın yeniden yeniden üretilmesinde; ekonominin yeniden ve yeniden üretilmesinde, ne de bu ilişkinliklerin var edilmesinde ne yeri ve ne de karşılığı yoktur. Yeri ve karşılığı olmayanı bir şeyi dayatmanın, zulüm ve karşı tarafın korkusu olarak beyan ile yorumlamak; realiteye dayalı olan karşı tarafın, objektiflik savunma haklılığını görememe yanılmanızdır. Üstelik biz, bir tartışılmazı toplumda konu yaparak, yanıltmaya neden oluş haksızlığımızı görememe gibi zaafını ortaya koyarız. Karşı tarafın nesneliteye uygun ölçülü davranma haklılığını görememe ve kendi halksal olan yanımızı, toplumsal kılıcı yapma dayanaksızlığımızı göremememiz olur.
..
Merhaba Mükrime Hanım, 1
Genel eleştirelliğinize teşekkür etmiştim. Bana göre, bazı kavramların anlaşılmasında, yanılmalarımız var gibi geldi. Yazımın temel amacı, kavram kargaşası içinde olduğumuzu belirtmekti, bu bir. İkincisi de bir şey söylerken pek çok şeyi de bağlantılarını da özleştirmiş olmamız gerektiğini belirtmeliyiz, demekteydim. Bu denemeler, böyle bir gayretin kendi sınırlılıkları içinde yazıldı. Şu anda 30 bölüm üzerinde yayınlandı.
İnanç kavramının genellik arz eder oluşu, sizin eleştirinizde de, es geçilip, karga ötmesi ve başörtüsü evrensel inancı; örneğin Yahudilikte, Hinduizimde, Hıristiyanlıkta, Sümerlerde vs. genel oluşunu bilmeyip, kısır bir anlayışla, ikisi bir arada nasıl kullanılmış diye hayret edilmekte. Oysa başını örtenin biri, domuzu lanetlerken; diğeri de, oturma odasında besleyen bir tutum içindedir, aynı karga ötmesini, ya da merdiven altında geçmeyi uğursuzluk saymak gibi. Mercimeği, marulu, kutsal ya da haram saymak, da bu gibiler kategorisindedir. Meram bu.
Bu genel bilinirleri, bir daha tartışılılık düzeye çekmek, ne aklın, ne bilgi dağarcığı olurluğun gereği değildir. Oysa dinlerin de bir inanç olduğu görmezden gelinmiş. Ben hangisi doğru, hangisi yanlıştır, anlatımına girmedim. Sadece inançların, toplumsal talep, toplumsal hak ve toplumsal bir özgürlük olmadığını belirtmeye çalıştım. Bu inanç konuları, ötme ya da merdiven altında geçme gibi anlayışların halkta rağbeti olabilir, ama toplumda ve toplumsal üretimde yeri yoktur. Bunların toplumda bilinmesi veyahut bilinmemesi toplumu feraha ya da zaafa götürmez. Denmek istenen budur.
..
Vakıa
Vakıa'da kuran tırmanışını tamamlar
Sakinleşir dinginleşir etrafına bakar
Orada hem cenneti hem cehennemi görür
Gördüğü gerçekleri açık açık aktarır
..
Kusurumuzu yükleriz zamana, zamane kötü deriz.
Hatalarımızı örtmek için, zamanı örtü ederiz.
Eşref İnanÇ
..
6-]Böylesi alınmış kararları, bu minicik, bir kelimelik yasal olma farkını görmezden gelişle, unutturura gelirseniz; olan olur. İş, içinden çıkılamazlaşır. Böylece sağırlar diyaloğu başlar. Düşünme direnciniz kırılır. Çünkü size sufle edilen; YÖK kendi alanını, kendisi düzenleme hakkına sahiptir gibisinden olan genelce söylemi, mantıki bir onatma cümlesidir. Dikkat edilmezse, yasa dışı oluşu; yasalmış gibi mantıklıca size, haklatmak ve onatmanın bir mantığıdır bu mantık! Yani sizi analizci düşünceden alı koyucudur.
Sorumlu ve bilinçli yurttaş, bu gibi söylemleri elinin (bilincinin) tersi ile iter. Önem vermez. Bu gibi sözdü söylemler; o kişiye saygı duymanın itibarını bile ortaya çıkartmazdır. Kişinin kendi bilgi ve görgüsü, zaman ve zemine denk düşücü olmalı. Ve güncel düşünme konuları ile kişinin kendisine saygısını duyurturdur. Bu tür alanı belirsiz, düşünce gibi söylenen abuk ifsatlara saygı duymak bir yana, acaba ben düşünce mi sarf ediyorum? Deyişin utanmasını dahi duymayacak denli de olan bir gafletliktir.
Sizin; toplumcu düşünce diye tabir edişinizin meşruiyet kaynağı nedir? Elbette nesnel ilişkindik ve üretimse olanın; nesneldi öznelce, toplumsa yaşantı ile işlev eşmesidir. Ve bu işlevle menin herkese hitap eder oluşudur. Toplumun üretimi tüm halka hitap eder. Halkın öznel düşüncesi topluma hitap etmez. Etmek zorunda da değildir.
Ve yine toplumcu düşünce, toplumca yeniden ve yeniden üretilir olanın, karşılıklı bağımlı oluşlarla yüküm edilir olmasıdır. Yükümlerin, sorumluca ve genelde de, özelde de; herkesçe paylaşılabilir olmasıdır.
..
Bazen gözlerimizden kaçar rabbimizin bizlere sunduğu güzellikler; Çok basit şeylerden mutlu olmamız gerekirken,yarına uyanacağımız bile meçhulken mutsuzluğu saltanat ediniriz! Yalnızlığı da! İnce eler,sık dokuruz! Yarınlarımız neye gebe bilmeden! En mutsuz anda hastanede dermansız dertten yatan insanı düşünün! Evde bir lokma ekmeğe muhtaç olan insanı düşünün! Bir bardak suyunu bile almayacak durumda olan insanı düşünün! Savaşın getirdiği ölümleri,yoklukları düşünün! Depremde yaşanan acıları,ölümleri,sahipsiz kalmayı düşünün! Yaşama bakış açınız tamamen değişir! Para pul her şey değil! Evinizin duvarları size bir bardak su veremez! Mücevherleriniz size gıda olup önünüze gelemez! Sabah uyandığınızda pencerelerinizi açıp temiz havayı soluyun! Sağlıklı olduğunuz için rabbimiz'e şükredin! Gökyüzüne bakıp bulutlara gülümseyin! Şükür bu günde hayattayım diye haykırın dünyaya! Sevdikleriniz çevrenizde olduğu için,yüreğiniz bu günde attığı için şükredin! Aşkta ve sevgide zorlama olmaz! Zorla kendinizi birine sevdirmeye kalkarsanız mutsuz olursunuz! Bir kalpte bir sevda yaşar! Birden fazla sevda sığdırmaya kalkanlar; kendilerini kandırırlar,başkalarını kandırdığını sanırlar! Hayırda şerri,şerde hayırı arayanlardan olun! Şükür ve sabır en büyük erdemdir! Rabbimiz hiç bir kulundan vazgeçmez! Ta ki; Kulu kendinden vaz geçinceye kadar! Kalbinize sevgiyi,dostluğu,aşkı,merhameti,yardımseverliği sokun! Kin, nefret,inançsızlık ve de kıskançlık size cehenneminizi hazırlar! Çevrenizdeki fakirlere vereceğiniz bir sadaka sizin olmazlarınızı olur'a dönüştürür sizin için hayırsa! Sizi ve sevdiklerinizi kazadan beladan korur! Güzel düşünün,güzel yaşayın! Örnek almayın! Örnek olun! Dualar,iman ve inanç sayesinde güzellikleri yaşamanız ve yaşatmanız dileğiyle sevgimle kalın! ..şair Hülya Kaya
..
Ne zamandır kimseyi böylesine derinden sevmemiştim. Böylesine candan özlememiştim. Böylesi sevgiler, iyiden iyiye kolumu kanadımı kırdıkça geç ya da erken, anlıyordum, sevilmenin değil, sevmenin asıl mutluluk kattığını bana… Sevilmek er geç biter, yaşadım gördüm. Bir insan ne kadar seviyorum dese de bir gün gelir çeker gider.. Oysa sevmeye hep sonsuz bir inanç gibi baktım. Bu sonsuz inançta hep erimek, erimek istedim. Çünkü, sevmek dışında her şey bitiyordu, acımasızca, yaralayarak, zehirleyerek bitiyordu.
Şimdi hatırlıyorum solgun yüzünü. Bütün umutlarını kaybetmiş, ama hep soylu kalmış insanlar gibiydi senin yüzün. "Son bakışta aşk" gibiydi yüzün. Karşılığı olmayan mektuplar gibiydi...
..
Samimiyet lâzım, inanç da gerekiyor,
İkisi olmayınca, insanlar hep ölüyor…
(2009)
..
Paraya tapılır mı para el değiştirir,
Tapılacak şey Rab’dir, inanç tek zenginliktir…
(2000)
..
İnanç ibadet değil, ruhların mutluluğu,
Azim ile çalışmak ve kulun doğruluğu…
(2000)
..
Kul zulüm kâr davranır, nefis vicdan dinlemez,
İnanç, merhamet susmuş, ruh idare edemez…
…
(2009)
..
Adem düşünen varlık,
Düşünmezse arlıktır,
İnanç ruhun huzuru,
Sapması da darlıktır.
..
Bu ne güzel bir haslet, bu ne yüce bir duygu,
İnanç yürekte yok ise mahvoluyor her olgu…
(2012)
..
Her dinin nebisi var, Hristiyanlığın da,
Var mı bunun aksini iddia edecek, kim?
İnanç değil de sanki bir akıl tutulması!
Haşa İsa (a.s.) Allah'sa ya peygamberleri kim?
..
Cahil inanç taşımaz, düşüncesi batıldır,
Nefsinin her emrinde her eylemi kabadır…
(2012)
..
Durdum düşündüm sonra neden olmasın dedim olmaz gerçi zor çok zor olmaz olmamalı ama olsa olmaz mı bir kez olsa bu kez olsa o bir kez bir daha olmasa olmaz mı ki olur belki de ya olduktan sonra olacaklar ne olacaksa olsun hep sonra olacakları düşünmekten olmaz etmedim mi olacakları bu kez bari aklım rahat bıraksa beni bak aklım canım aklım dur sen karışma olur gibi görünüyor bırak üzerinde çalışalım biraz sen bana bir şans ver ben kendime o bana ben ona bakalım görelim deneyelim olur gibi duruyor sanki olmaz deme bıktım artık senin olmazlarından olmaz olmaz dedin olmadı bugüne kadar bu kez olsun izin ver bana olacak sanki kuvvetli bir inanç belirdi bu kez engel olma gözünü seveyim sen dur bir süre bir kenarda yanlışsa ben gelir özür diler yine senin dediğin gibi davranmaya devam ederim ama şimdi değil özellikle şimdi hiç değil aklım akıl verme bana söyleyeceklerini biliyorum bu çok saçma diyeceksin haklı olduğunu da biliyorum ama kararlıyım dinlemeyeceğim bu kez seni güzel aklım rahat bırak beni şimdi kavga etmenin hiç sırası değil bak böyle tartıştıkça biz onu ürküteceğiz bizi deli zannedecek sonra yok zannetmez o tanır seni çok zaman geçti ama belki unutmuştur ya da unutmamıştır neyse bilmiyorum şimdi tamam zannederse zannetsin ama sonra bak daha kimse kimseyi tanımıyor ortada hiçbir şey yok hiszanumutümitistekbelkikeşkeacaba karışımı duygu semptomları var sadece ve hepsi o kadar yeni ki tırnak yemekten bile on senede vazgeçen adamsın on saatte nasıl böyle duygu manik depresifitesine uğradın deme bana içinden bu kez öyle oldu işte bana özür diletme bırak bende alışkanlıklarımın dışına çıkayım yanılma ihtimalim kuvvetle muhtemel malum ama bırak öyleyse de kendim göreyim bunu bir kez olsun bana izin ver..
..
Imam Sürensoy
Imam Sürensoy bu katlaiama bu vahşete söylenecek hiç bişe bulamıyorum din adına ve dini kendi cinayetlerini meşrulaştırmak için.bu siyasi cinayetlerine alet etmektedirler.. allahu akber diyerek insanları katleden bu canileri allahta lanetliyordur.katliamlarına ve siyasi cinayetlerine kılıf aramak ve bu katliamlarının içine islamiyetide katarak meşrulaştırmaya çalışıyorlar. orta doğudaki bu sonu gelmeyen vahşetler nedense hep mazlum ve ezilen halklara karşı emekçilere karşı yapılmaktadır.dünyaya şeriat yobazlığını getirmeye çalışan bu radikal islamcıların esas finansman kaynğını vahabi devletini yaymaya çalışan suudi ile onun işbrilikçileri ve türkiyedeki destekçilerinde bu vahşette bu katliamlarda parmakları vardır. bu gözü dönmüş katiller kendilerini cenabı allah adına hareket etme hakkını ve yetkisini görmekteler. kendi cinayetlerine allahıda ortak etmektedirler. bu şekilde islamı vahşetle yanyana getirerek dünya komu oyu önünde terörle anılmasına vesile olmuş oluyorlar.dünyanı neresinde din adına cinayetler işleniyor.din adına katliamlar yapılıyor. bu müslümanların yaşadığı ülkelrde oluyor. başka ülkelerde din adına inanç uğruna cineyetler katliamlar olmuyor.herkesi kendileri gibi yaşamaya mecbur etmeye, kendileri gibi inanmaya mecbr etmeye kendileri gibi düşünmeye krndileri gibi ibadet etmeye mecbur etmeye çalışıyorlar.katliamlarla cinayetlerle insanları korkutarak sindirmeye ve yok etmeye çalışıyorlar. böyle bir mantık orta çağlarda bile görülmemiştir.dini kendilerine referans ederek hakimiyet alanlarını genişletmeye çalışıyorlar. artık dünyanın bunu görmesi ve ona göre önlem almaları gerekiyor. dünyayı yöneten ve demokrasi insan hakkını savunanlar ülkeler nerede acaba. söz konusu çıkarları olursa bütün insanlık değerleri unutuluyor.
..
Güzel Türkçe’m; ilim, fikir, inanç, tefekkür dünyamsın
Târihin batmaz güneşi, ebedî ses bayrağımsın
(2004)
..
Din/Siz/Siniz
Din sizsiniz, ya da dinsizsiniz! Ya da din siz değil iseniz dinsizsiniz! Yani dini kendi algısıyla değil de başkasının algısıyla yaşayan aslında dinsiz sayılır. Bizzat kendi algısını yaşayan ise asıl dinlidir! Bunu açacağım. İman başka, din başka; önce onu anlayalım. Farklı dinlerde olanların aynı Tanrıya inanması bilinen bir durum değil mi? Hatta birbirlerinin dinlerini kabul etmezler ve din mezhep kavgasına tutuşurlar bu nedenle ama aralarında inanç kavgası pek olmaz. İnanç kişinin özelidir çünkü! İnancın kavgası olmaz, olamaz! Bakınız Yunus ne der; “İlim kendin bilmektir! ” Yani hem kendini bileceksin hem kendin bileceksin başkasının ağzıyla kendini bilmeyeceksin! İnsanı en iyi kendi bilir, kimse kimseyi kendisi kadar bilemez! O halde kendini bilenler için kendi dinleri vardır. Yani kendini bilenler “Din sizsiniz” kapsamındadır! Yani din onun ta kendisidir! Din onunla vardır. O yoksa din de kalmaz! Ben yoksam dinim de olmaz imanım da. Hepsi benimle var, benimle açığa çıkar çünkü! Yani başkası ile açığa çıkanı ben içselleştirdiğimde benim olur, içselleşmediğinde taklit kalır. Tahkiki (hakiki) iman, taklidi iman gibi. O halde bizzat “Ben” kapsamında olmayan hiç bir şeyin bana bir faydası olamaz! Yani algılamadıklarımın var olmasının benim açımdan manası da olmaz! Algıladığımda işlemeye başlar o manalar benim açımdan!
Muhyiddin İbn-i Arabi “Arif için din yoktur” derken aslında arif için hariçte din yoktur, arifin dini kendi içindedir! Yani arif dinsiz değildir, arif “Din siz siniz” kapsamındadır. Arifin kendi bizzat dindir! Din dendiğinde kutsal kitaplar akla geliyor değil mi? Oysa kutsal kitaplara dayalı olmayan dinler de var idi! Hala bu kapsamda öğretiler var! Öğretri de kutsanınca olur bir çeşit din! Hatta bazıları söylerdi “Dinsizlerin dini, dini inkardır! ” diye! Bakın dini inkar bile din kapsamında görülebilir! Yani din başka, iman başka. Bakınız Kâfirûn suresi nasıl biter! “Sizin dininiz size, benim dinim de banadır! ”
kuran.diyanet.gov.tr/Kuran.aspx#109:6
Demek din “Ben” üzerinden tanımlanır! “Benim dinim banadır” diyor; Bizim dinimiz bizedir demiyor. Kendi adına konuşuyor! Ben üzerinden dini tanımlıyor! Aslında dinin bireysel algısına işaret ediyor! Anlayana… Herkesin dini kendine olmalı ki su aksın yolunu bulsun. Yani kafirlere söylenen bu söz aslında çok manidar! Kafirlere diyor örtmeyin! Bireysel din algısını kapamayın! Kafirlerin sonunu bu çünkü hep kendi algılarını doğru görürler! Bakın "Kafir" dendiğinde dinsiz anlamayalım. Kafirin bir manası da örtendir. Yani dinlilerden de örtenler bu kapsamdadır. Hatta dinli görünen münafıklar içinden çıkar en tehlikeli örtücüler! Zaten bu nedenle dinliler savaşır durur kendi aralarında… Gerçekleri örtükleri için, birbirlerine “Sizin dininiz size, benim dinim de banadır! ” Kuran. 109:6 dahi şekilde diyemedikleri için…
..