İNANÇ ŞİİRLERİ

İNANÇ ŞİİRLERİ

Bayram Kaya

Laikliğin, nesnel yasalara, toplumsal yasalara, bireysel var oluşlara, bir ön yargı koyuşla (inançla) yaklaşılmaması gerçeği olduğunu belirtmiştim. Bu şu demek, olgu ve olaylara Yüce Ruh, bunu böyle istedi, bunu böyle takdir kıldı diye, ön deyi, ön koyuş yapmamaktır. Bu dört devinim biçimine, fiziksel -kimyasal devinim, toplumsal devinim, biyolojik devinim, öznel devinim yasalarına, inanç temelli yaklaşmamaktır. Biz, Tanrı iradesini asla bilemeyiz.

İnanç bazlı yaklaşımınız, üç bakımdan yanlıştır denebilir. Birincisi, bir olgudaki merakımıza cevabımız, “”yaptığından sual olunmaz””, deme mantığı ile inanma şartlanması ise, bu, bizde, azmimizi durdurma olur. Artık o işte yapacak bir şey yoktur. Olayların rast geleliği, bizi güdecektir. Böyle olunca da, hiçbir şey var edemezdiniz. Avcılık ve toplayıcılık döneminde kalırdınız. İnsanın girişimi doğaya, yapılanı bir sual değildir. Bu ters, geriletici boş mantıktır.

İkincisi de, bir kısım insanın, sizin gibi inanmadığıyla davranıp, o olgu ve olayların öyle olmadığını size göstermesi, yüce Tanrı iradesi olmayan anlamanızı, yüce Tanrı iradesi sayma gafletinden ötürü, bu Yüce Tanrı inancınızı da ister istemez, zaafa götürür ki, çok yanlış olur. Hikmetinden sual olunmazlığın, bizce; o şekildeki telakkisi, Yüce Tanrı’nın bize söylediğinin değil de; bizim öyle bilip inanmamızın alt olmasıdır aslında. Oysa Yüce Tanrı hikmetini sual için, sürekli oluşla ortaya koymuş görünüyor ve yol öyle gidiyor. Bu insanın Tanrı'ya sual sorarlığı değildir. İnsanın Tanrı'ya sual sorabileceği var sanı inanması, usa da aykırıdır.

Üçüncüsü de böyle durumlarda her yanlış ve yanılmalarımızın, her vebalimizin, hatamızın yanılgımızın, suçlusu, sorumlusu, Mutlak Varlık olurdu. Ve bir sual olunmazlık kör gidişatı; tamamen insansal öznelliktir. Elbette Yüce Tanrı evreni ve bilemediğimiz her şeyi kendi muktedirliği ile yaratmıştır. Biz, davranmak zorundayız. Davrana biliyorsak davranacağızdır. Unutmayalım bu da yaratılışın içindedir. Biz, zaaflarımızı, Yüce Yaratan'a izafe etmiş oluruz ki, çok anlamsız ve yanlış olur. Sonu; sorumsuzluğumuza varacak bir kusura ve vurdumduymazlığa giderdi. Yönetenlerin işine yarayacak iyi bir sorumsuzluk argümanı olurdu.
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Artık toplum, yönetimle baş başadır. Yönetenin kararının her durumda denk düşer cevap olmaması, güvensizlik ve kulak asmamayı doğurabilecekti. Bunun garantiye alınışı daha sonranın da, kurnazlığı olacaktı. Bu durumda olan, güven sarsan gücün kabahati, hiçbir zaman inancın ya da buyuran bir doğaüstü gücün hatası olmayacaktır. Çünkü yorumu veren kişi, kendi tecrübesini söylemiştir. Durum gerçekçidir. Kendi düşüncesini doğaüstü güç söylüyor diye telkin etmemektedir henüz. Büyülü nesneler, henüz doğaüstü güçler değildirler.

Yeryüzünde her hangi bir somut olgu, sınırlı davranılan güç, mana algı düşüncesine katılmış, sayılanmaktadır. Saygılaşan güç, her şeye muktedir değildir. Tüm doğaya egemen olan bir anlayış yoktur. Sadece o fetiş nesnenin gücü ne için saygılaşıyorsa, güç o alan için geçerli ve etkindir. Bu durum, sınırlı bir yeti, güçlülüktü. Ya da o mana inancını sangıladığı kişinin bireysel kararı ve yönetimi idi. Ya da başka alanda kendini bir şekilde kabul ettiren güçtü. Çünkü güç, boyun bükülen ve saygılaşan bir otoritedir, yaptırımdır.

İnanç temelli, saygılaşır olmayan birinin, toplumu yönetir olması ve isabetsiz kararlar alması, kararlarındaki saygı ve yaptırım gücü azalmasını önlemek için; sübjektif kaygılarla arayışa girecektir. İki otoriter güç: inançsal düşünce alandaki güçle, hayat akışının o anda düzenlediği kurallı somut güç, özleri ve konuları gereği dayanışmalı idi. Bu dayanışımla bir aradalar. Ama ayrı ayrı gücün birbirini destekler biçiminde de, olabilecektirler. İki güç; bir elde de, olabilecek bir değişkenlik ve çeşitlilik gösterebilecek ve gelenekleşecektir.

İnanç adamından yönetim erki çıkması Ya da inanç adamı dışında bir oluşumun yöneten erk hüviyeti alır olmasının özleri; yönetir olmalarıdır. Meşru yaptırım sağlamalarıdır. Konuları; üreten insanların ve üretimin; denetlenip, düzenlenmesi, yapının güvenliklerini sağlayıp paylaşımın yaptırılmasıdır. Ani durumlara karşı öngörüler koyabilmesidir.
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

O kadar olup bitenin kör düğümüne, sürerliğine karşın, bilgisayar, sizin soruya laf olsun torba dolsun kabilinden iyilik güzellik diyemediğinden, bu soruya verilecek cevabın saçma olacağını bildiğinden, soruyu saçma ve cevaplanamaz görmüş. Eh soru PC disiplinine göre böyle saçma ve tersten olursa, Hiç bir cevabı da olmaz elbette.

İnancın en belirgin yanı, amaçlılık; erek güder oluşudur. En genel söylemle, her şey insan içindir! Eşeğin anırması insan için olmasa da! Eşeğe binmek, yük taşıtmak, insan içindir! Yanardağ, bir zorunlulukla infial etmez, insanın inançsız ve ahlaksızlığı için bir cezadır!

İlkel yaşamın günümüzde de süren, Batlamyus anlayışı dediğimiz bir erekçiliktir bu. Bu temel felsefe de şudur: Dünyanın varlığı, Tanrı varlığı içindir. İçenliğin birinci şartı bu. İkinci şartsa, Tanrı da halefi kıldığı insan için, her şeyi var etmiştir. Ağacın meyve vermesi, yarın Güneş'in doğması, vesaire hep insan içindir. Ve bunu kutsal kitaplar: “”Sizler için verdiğim, türlü türlü nimeti, nasıl inkâr edersiniz”” diyerek pekiştirirler.

O halde insan, ne edip, ne edip; kayıtsız şartsız bu Yüce Ruh'un duvar gerisinde Ya da perde arkasında bildireceklerine uyulması gerekiyor. Asur'da Ziusudra; Sümer'de Ut-Napiştim duvar gerisinde buyrukları alırlar. Sanki Ruh, tüm evreni dilediğince yaratmamıştı ya da yaratamamış da, nihaiyi şeklini veriyor sanırsınız! Zan etmenin, bir bilmezliğin, hem de otoritenin kendisini bu yolla akis ettirişidir, bu tutum. Yüce Ruh'la aldatır olmanın ilk adımlarıdır.
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Artık sizin düşünmeniz akıl erdirmeniz gerekmez. Siz, sadece; olanın bitenin Yüce ve Üstün gücün, varlığının bir delili olduğunu düşünün yeter. Doğaüstü güç, sizin yerinize düşünür, size söyler. Size, güzelce uymak düşer. Zamanla çelişkiler, yetmezlikler mi oldu. Doğaüstü gücün sözlerinin, zamanlar üstülüğü, devreye girer. Bu kez rahipler, sizin için kafa patlatır. Siz, düşünüşte ne yapacaksınız, sorun gitsin ulemaya!

Bütün bu yanılmalar, doğaüstü gücün, anlaşılıp öğrenilememesinden çarpıtılmakta. İnsan bilinci, iki olgu arasındaki geçiş, anı kaotik durumların, etkiyen zaman paradokslu hareket yansımalarını algılamaktadır. Algılama nedeniniz, bizimde, aynı nesnel yasallığı içermekte oluşumuzdur. Özdek olarak... Aynı bozulup dağılma, dağılırken aynı var kalma, aynı var kalırken dağılma zaman, uzay devinimlerini yaşamaktasınız. Aynı gibi kalıyor iken, hal durumlarına çözülen madde frekansları birbiri içine yansır, geçer. Buhar oluş gibi zan ola.

Bu hal duyuşun, yasallığı bilinmediğinden öznece çarpıtılmakta. Beyin çevredeki yansımaları yaşamaktan kurtulamaz, süzüp değerlendirse de. Kendi seçme kriteri ve yansımanın izini dönüştüremeyerek silikçe, beynin; üzerinde taşımaktan kurtulamadığı bir baskıdır. Bu hal manyetizmanın var olup, bizim duyumsal olarak manyetik etkiyi var edemeyişimiz gibi, bir seçiciliği, gelişmenin bu aşamasında, dönüştürüp yansıtamama kusurudur.

Şöyle açıklayım suyun üç hali bilinir. Bir hacim buz, buz hali ergirken hem buz, hem su oluş özelliğini, aynı anda taşır. Yani buz gibi davranırken, su özelliği kazanıp, su gibi davranmaya nicelenmiş, su gibi davranırken, buz olayları zamanı, frekansı, hareketi sürmekte. Bu ara az da olsa buharlaşma olay ve süreçlerini de yaşar. Bu geçişlerin dalga frekans, zaman, hareket davranımını beyin yansı olarak duymakta. Yani çevredeki kaba oluş süreçlerini izlerken, beynin algısında olan, ama somutlanamadığı, fakat kişiye tarifsiz bir ruhsallık tadı veren algı. Mana ve kendinden geçiş algısı, doğanın kendisinden gelen bir algıdır
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Toplumsal etmenlerde nesnel zorunluluğu görüp: “”Güneş nasılsa doğacak, parti kurmağa ne gerek var? “” deme aptallığına düşülmemelidir. Bu da başka bir aptallık olur. Nesnel etmenlerle, öznel etmenlerin bağımlılığını bilmemek de, nesnelin yasal zorunlu oluşunu, amaçlarımız doğrultusunda varlaştırma yapabileceğimizi, bilmemek olur. Sanki nesnel yasalar, bizim amacımız doğrultusunda kendiliğinden, doğa dışı güçle, geliştirilecekmiş gibi bir yanılma, soruyu tersten ortaya koyma olur. Siz, amaçlamadan, siz gereksemeden, kendi kendine bilgisayar, Hiçbir zaman, kullanımınıza amade olmayacaktır. Gereksemeniz de, yolun belirlediği eylemlerin akabinde ki aşamasal kat edişlerin varlaşmasıdır.

Toplum, bireylerin kurumların, karşılıklı ilişkileri ile sürer. Toplumun sosyo ekonomik yapısı da bireyleri oluşturur. Toplum dışında birey olmaz, gruba Ya da sürüye aitlik vardır. Benim doktor birey oluşumla, sizin uzay mühendisi bir birey oluşunuz, toplumun diğer bütün yüz binlerce kişilerinin, yaşama olanaklarınızı, ekonomik olarak ve bilgi alt yapısı ekipmanı olarak, sağlıyor olması sayesindedir. Bunların hiç biri, toplum dışında ve inançlarla, halkla var edilemezlerdir. Halkın inançları varsa, toplumun da, özgürlüğü sağlayışı vardır. İnançlar nesnel anlayışlarla, kanı ve sanı oluştururlarsa işlevsel olabilirler.

Eğer bir sistemde, üretim ilişkileri, üretim yapısını, engellerse, o yapı, değişmek zorundadır. İstense de, istenmese de. Yani üretim ilişkisini, üretim güçlerine göre destek olur biçimli yapılarsınız. İnançlar böyle bir yasal oluşun Hiç bir yerinde yok ve onu desteklemez. Ne üretim gücünün (Makine, insan, hammadde, alet, toprak, deneyimler; edinilmiş tutumlar, nesnede çıkarsınmış bilgiler, bunun gibi olabilecek araştırma geliştirme vs.) içinde, inançlar yoktur. Ne de, üretim ilişkisinin içinde, inançlar vardır. Ama bu ilişkilerin ikisi de, toplumsal talepte vardır, zorunludur. Geliştiricidirler, dinamik karşılıklı bağımlılık var ederler Karşılıklı değişime açıktırlar. Ve toplum bireylerini, dolaysı ile de, halkı; özgürleştiricidirler.

İnandığınız için, inanç açısından; dışlama özgürlüğünüzdür. Dolaysıyla dışlanırsınız. İnanma dışlamadır, kendini belirleyiştir. Her belirleyiş gibi, dışlamadan inanmanız yalandır. Ta ki, fırsatını bulana değin katlanmadır bu söyleyişiniz. Bu eskiyi dışlamadır. Çünkü eskiyi dışlamadan, inançsal olarak, inanç olarak, ne yer edip kabul edilirsiniz, ne de kendinizi gelişebilirsiniz. Ancak, dışlananın yerini siz alarak, kendinize bir yer açabilir ve kalırsınız. İnanç, nesnel temeli olamayan, ancak böyle bir inandırma gerekçe ile ikna ve var oluştur.
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Hoşgörü, halksal yaşayıştaki, farklı anlayışları çatışmasından, sindirtir önleyici, zorunlu bir ilke gibi doğmuş tutumdur. Hoşgörü farklı oluşa katlanma ve ses çıkarmamadır. Bu bir özel yaşam gereği ve özel yaşam hakkıdır. İnançsal taşımalarınızın serbestliği buradadır. Halkın burasının, kendi normatifliği ile biçimlenir. Bu normatifliği yaygın kullanım ve benimsemeler öne çıkartır.

Yani müsamaha, inancın kendi yapılaşmasının, kökleşmesinin bir tutumu olarak çıkmıştır. Esasen hoşgörü, başkasına rızadan ziyade, sonradan ihdas olanın tutunabilmesinin bir varoluş sigortasıdır. Diğerleri ile bir arada yaşama arzusu gibi fayda ve yansımaları talidir. Ve de olumludur. Bu çeşitli inanmalar, insanların bozuk ve çarpık, inanç olarak başkasının varlığını kabul edememenin, zamana bağlı bilgilenmelerinden yansırlar.

Bu, yansımalar mücadelenin ürünüdür. Ve yeni olanın, mevcutta benimsenmiş, yaygın olan inancın, yani bir önceki inancın yerini almak için, kendine hoşgörü gösterilsin diye, hoşgörü göstericidir. Bunu sık sık vurgular. Bu kendisine yer açmak isteyiş bencilliğidir. Böyle bir tutum alışladır ki, kendinden bir sonraki inancada; bilmeden, istemeden kapı açmasıdır. Ve böylece yeni inançların, mevcut inançlar karşısında var olması ya da gelişip güçlenip yaygınlaşması için hoşgörü belirmiştir.

İnsanlar bilgilendiği sürece, nasıl Ay'a gidileceğine, uzayda yaşanacağına, gübrenin bitkiyi geliştireceğine veya 2x2=4 ettiğine, hoşgörü ile yaklaşmıyorlarsa, pekin bilgiyi, tutum olarak benimsiyorlarsa, aralarında dişe değer gruplaşmıyorlarsa. Bilgilendikleri sürece bu tür inançlar gündemden kalkacak, hoşgörünün kapsamı da bir iyice daralacaktır. İnançla laikliği kısaca şöyle karşılaştırabiliriz:
..

Devamını Oku
Teoman Özgün

İnanç ve akide,tek başına soyuttur,
İnanç hak da olabilir batıl da.
Her ikisi de inançtır bunların...
Başlı başına bir dünya görüşüdür,
İnsanın ne olursa olsun bir dünya görüşü,
Bir hedefi olmalı,
Bu hedef için çalışıp çabalamalı.
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

İnanç toplumlarının, geri olmasını, gelişemez olmasını belirleyen nedenlerden biri de; bir tür anlayışların ve bir tür şekli biçimlenişlerin, yaygın ve örnekleşir olmasındandır. Böylelikle o birlikler dalgalanmayan girişemeyen seninki sana benimki bana sistem olmasıdır. Böylece de, pranga kuşanışlı, öğütçü; öznel, subjektif idealist biçimde yanıltılma ve kandırılmalardır. Hiç gerçekçi olmayan bir dural oluşta olmalarıdır. Bu toplumlar rekabeti ve yeniyi bir süre sonra üretemez konuma düşerler.

Yeni olanı, anında; “”eski köye yeni adet”” ten bidat sayılıp boğulur. Çağı kavrar düşünceyi de eline verseniz, bu anlayışların ışığında bir müddet sonra bu çağdaş düşünce boğulur gider.
Halkta yeniyi sönümletme eğilimi güçlü çıkar. Oysa toplumda yeni, araştırmanın konusu olur ve sürekli meydan alır.

Çünkü bilgi ve bilim ne aklen, ne üst yapısal kurumlarla, ne teknolojik olarak alt yapısal sahibiyet sizlikle sürdürülemezdir. Halk alan üst olanı, alt olana tepeleme eğilimindedir. İstendiği kadar, bu alanın öznel amacı, bu olumsuzlukları yaratmak olmasın. İstendiği kadar, hayır hasenat ve bilimden yana olunsun. İstediği kadar ölçüyü doğru tutma azminde olsun. Sistemin sonu kaçınılmazdır. Halk alan sistem halinde biçimlenmelidir.

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Bu şu demek, Toplumsal talepte üretişler vardır: 1-Toplumsallık demek, bizim dışımızda, bize göre olmayan bir nesnellik var demektir. 2- Bu nesnelliği bizler anlayıp tekrar yasallığı egemenlikle oluşturup gerçekleştiririz. 3- Bu bilgi ile nesnellikleri uyuşturup, amaçlı eylemle yaşama gereklerimizi sağlayışımız vardır.4-Bunu da, Ali'nin Veli'nin olmayan, ama müdahil oldukları, toplumsal emekle ve emeğin bağıntı ve iliş kinliğiyle oluşturabiliyoruz. 5-Toplumun üretim biçimi ve toplumun örgütlenmesi, karşılıklı etkileşimin, zorunlu bağlantılı ve somuta uygun düzenlemesi var demek. Toplumun üretim biçimi ve toplumun örgütlenmesi; toplum-insan; insan-doğa; insan -insan; insan-kurum; insan-araç ilişkileri ile karşılıklı etkileşimden olan üretimi, ortaya çıkmaktadır. 6-İnsan ancak toplum içinde, karmaşık emekle üretir. İnsan ancak ve ancak yalınızca toplum içinde köklü ve süren bilgi ve bilimini (öznellik) üretir.

Yani uçak yapımının ortaya konmasında, binlerce kişilerin birbirine bağımlı geliştirdiği on binlerce, emek aşaması ile yine onbinlerce bilgi ortaya koyması ile olur. Bir uçak yapımı için, bir insanın bilemeyeceği, tek başına yapamayacağı yetmiş bin ayrı işlem, madeni cevherden, arıtıma; arıtımdan kullanılır ürüne değin karmaşık emek, hüner, bilgi ve bunlara uygun, üretim aracı gerektirmesi bağımlılığını ön şart koşar. Toplumsal gücün, birey gücü olmayıp, bireyden bağımsız olduğunu biliyor muydunuz? Bu da ancak ve ancak; toplumla ve toplumda var olur. Toplum ve toplumsal emek kişisellik değildir. Hak ve özgürlüklerimizi sağlayan toplumsal emektir. Yanılmalar bu bilmezliklerden toplumsal bilincin olmazlığından saptırılmış inançsal tutumlar hak ve özgürlük diye körü körüne tartışılmakta. Üretimleriniz, üretimin tüketim zincirlemesi örgütlenmesi ve toplumsal emeğin; üretilme biçimi, bireysellik olarak siyasetle geliştirilir.

Bu üretimler, bu bağıntıları sağlarsa, toplumsal talep konusu olur. Yani uçak yapmanın koşulu, binlerce kişilerin, birbirine bağımlı geliştirdiği, on binlerce, emek aşaması ile ve onbinlerce bilgi ortaya koyması ile ancak olur. Bir uçak için, bir insanın bilemeyeceği, yapamayacağı, yetmiş bin ayrı işlem; arıtım, emek, hüner, bilgi ve bunlara uygun üretim aracı zorunlulukları bağımlılığı vardır. Toplumsal güç dahi, bireyden bağımsız olup, kendini geliştiren adeta dev bir sistemler organizmasıdır. İçinde canlı ve cansız yapı vardır. İkisi de tolumda gelişmek zorundadır. Canlı yapının gelişmesi, nesnel yapı ile nesnel yapının gelişmesi de, canlı yapı iledir.

Bu da ancak ve ancak TOPLUMLA olur. Toplum ve toplumsal emek kişisellik değildir. Halka aitlik (halksal) hiç değildir. Yanılmalar, kör dövüşleri, bu bilmezliklerden toplumsal bilincimizin olmadığından doğuyor. Üretimin tüketim zincirlemesi, örgütlenmesi ve toplumsal emeğin üretilme biçimi, bireysellikle bağıntılaşma gerçeklenmesi, siyasetle, politika ile geliştirilir.
..

Devamını Oku
Selim Temiz

Laiklik inançlı inançsız insana saygı sevgi demek
Tanrı eşit yarattı akıl verdi bizlere insansın dedi
İbadet kalpte gizlidir; yapma hile yanarsın bile bile
Müslümanlar, kutsal inanç ile dine karıştıramaz hile

İnanacını kalbinde taşı; olma yalancılarına elebaşı
Dindar görünüp kandırma; dökme timsah gözyaşı
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

İnanç temelli ön kabullerden biri de; ”” Biz Batı'nın bilim ve tekniğini değil de, ahlaksızlığını aldık”” deme gaflet dalalet ve yanılma yanıltma bilmesinlerciliğidir. Bu sakız, bu tekerleme tanzimattan günümüze, değişme mantığına uyamamanın, kişi inanç durumunun dışa vurulan yuvarlamasıdır. Bu soyutçu mantığın, insanı kendi düşüncesine yabancılaştırma bilmezliğidir. Burada ahlakın tanımını, çıkış epistemolojisini değil de, sübjektifliğe nazaran objektifliğini belirtmeye çalışacağım.

Tüm din ve inanmalarda “”Güzel ahlak””! Söylemi vardır. Güzel ahlak nedir? Sanki güzel ahlakın, uymamız gereken belli bir biçimi, belli bir şekli varmış gibi yutturulur. Bu mantıkla biz de, Dünya'ya şöyle bakarız; Sanki bizde, gelir dağılımı bozukluğundan kaynaklı ahlak yok da, hırsızlığı bilmeyiz de; bizde, kötü ahlak yok da, bulunmaz da, biz Avrupa'dan antibiyotik ithal eder gibi, ahlak ithal ediyoruz! Bu bozuk mantık bu körlüğü yapar. Bu işin birinci yanıdır.

İkinci yanı ise, bu öznel düşünceciliğin, düşünceyi insana yabancılaştırmasıdır. Alabildiğine cahillik içerir, alabildiğine akıl bilim dışıdır. Siz Avrupa'dan bilim ve teknoloji alsanız, hatta teknolojiyi kendi becerinizle oluştursanız da, bu yaşamsal üretimin olanaklı ahlakını da (kullanımdaki çeşitliliğin dağılımını da) otomatikman üretmiş olursunuz.

Örneğin bir bilgisayar teknolojisini ister Avrupa'dan almış olun, isterseniz ilk kez siz üretin. Bu bilgisayarda birlikte; çetleşme, a mail atma, virüs geliştirme, hekırlık etme, sanalda ticaret, sanalda dolandırıcılık, sanalda evlilik ve aşklar gibi bir yığın ahlaki Ya da ahlaksızlıkları üretmiş olacaksınız, isteseniz de, istemeseniz de. Bunu engelleme şansınız yok. Çünkü her gelişmeniz öngöremediğiniz bir olanaklar alanını beraberinden getirir. Bu yüzden, bulduğunuz şey, bulduğunuz kadar değildir, daima biraz fazladır. Bunlar, o ürünün gerek amacı içinde, gerek amacı dışındaki, bir yapabilirlik olanaklarıdır. Satıcıya tüm bu olanaklarınızı bilgisayardan ayrı tutun da, bana sadece bilgisayarı verin diğer olanaklar ı yani ahlakı Avrupa'da kalsın! Da, bize sadece yazılımı ile donanımlarını verin deme, seçme şansınız var mı Allah aşkına. Bu ne usa aykırı, akıl etmezliktir, kör cahilliktir deli saçmalığıdır. Kamyon alacaksınız kaçakçılık ahlaksızlığını, kullanım tarihi geçmiş ilaç kullanım aklarsızlığını Avrupa' da bırakacaksınız! Çok keskin ve güçlü bir zekâ! Aptala takla attırır.
..

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Din Ve Hukuk

Din inancın pratiğidir. Hukuk ise toplumsal hayatın verimli sürdürülmesinde insanların birbirine karşı özgürlük alanlarını korumak içindir. Dinlerin tamamı Orta Çağ’da gelmiş olan peygamberlerin ilahi, kutsal öğretileridir. Kutsal kitaplarla perçinlenmiş olan bu kurallar güncellenemez. İçtihat ile biraz açılmaya çalışılsa da yenilikçileri bidat yapmakla suçlarlar ve yol bu şekilde kapatılır.

Dini esasları hukuka sokmak isteyenler olabilir, hukuk kurallarını dine sokmak isteyenler de olabilir. Dinde reform yapmak veya dini esaslarla(teokratik) yönetim benimseyenler.

Dikkat edilmesi gereken husus dinin inanç boyutunun olmasıdır. İnancın çeşitliliği insanlar adedince olabilir. Hukuk ise güncel ihtiyaca cevap verecek şekilde devamlı yenilenir. İnsanların illa bir dine inanmak zorunluluğu ise zaten yoktur.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

AŞK İÇİN AŞK

Görünmez bir mutluluk söyler şarkılar
Hele senin şakıdığın o müthiş şarkılar
Gül yüzüne yakışan o eski şarkılar
Görünmez bir mutluluk söyler şarkılar

..

Devamını Oku
İrfan Kayagil

İnanç gerek sevenlere
Rüya değil gerçeklere
Fani olan bu Dünya da
Aşka inanç bu hülya da
Neşe vermez düşenlere
..

Devamını Oku
Refah Torlak

“ DİN VE İNANÇ SÖMÜRGENİ
RİYAKÂR SAHTE AK HİNLER “

Akıl hocaları yazar, okunur düzme metinler
Meydan sizin atın tutun, saflar, satılmışlar dinler
Yolsuzlukları sorarsın, edilir yalan yeminler
Uyurgezer çanak tutar, neticede millet inler
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Oysa yozlaşma, bir geliştirmeyi taşıyamamanın fanatizmidir. Yozlaşmada gelişenin, gelişmeyi taşıyamaması nedeni ile kendisini bir asıl olanına, bir ilk olan modele doğru, yeniden döndürmesidir. Gelişmeyi saçmaya çevirmesidir.Gerileşme anlamına gelir ki, kültür bitkisinde ve biyolojik geliştirmelerde görülür bu yozlaşmalar. Bu tür geliştirmelerin kendi kendisine ilk örneğe doğru eğilimleşmenin bile temel bir evrensel yasası da vardır. Ama burada buna değinmek, konu uzunluğu yapar.

Değilse bir kültürün nicelenmesi değişmesi, çoğalması, büyümesi; yozlaşma değildir. Büyüyen her şey eskisine göre farklılaşan, tanınamayacak kadar olandır. Ki bu da yozlaşma değil, gelişmedir. Her gelişme kendi düzleminin olumluluk ya da olumsuzluğunu içerir. Bunlar bir önceki ile kıyaslanmazlar. Kıyaslanamayanlardan da yozlaşma ifadesi çıkarılamaz.

Böyle olunca da kimi sevgili yazarlar da kültürleri bir değişmezlikle algılamaktadırlar. Ve bunu böyle empoze ederek dar ufuklu düşünemeyen, kuşkuları ortaya seremeyen, farkında olmadan şablon kontrollerle yönlendirilen, okur kitleleri hazırlanmaktadırlar. Yazanların kendisinin de farkında olmadığı değişir olmaları da yozlaşma gibi oldukça sıradan bir kapasitif tutumlaşışla ele almış oluyorlar. Oysa yazdığı yazının okur kitlesinin skala dağılımını da göz önüne alıp, kendi yazar olmalarının sorumluluğu gereği, kontrolcü düzeltmesini yapıp, bu ucubeliğe düşülmemeliydi.

Sosyal yaşam, her zaman gelir dağılımlarının paylaşılması esası üzerine oturmuştur. Gelirlerin tüketimindeki yaşantılaşmaları paylaşan sosyal sınıf grup yaşantılarıdır. İşin tuhafı sosyal kültürler; toplumsal kültürü, yani üretime ilişkin kültürü; nesnel, bilimsel ve toplumsal sınıf temeline dayalı kültürü, görmemişler, yok saymışlar. Ve bunlar inanç kültürüyle tümden, izole edilmiştir. Veya Arap saçına döndürülerek hepsi karıştırılmıştır. Esasen yazı iyice okunduğunda, yazar böyle bir ayırt oluşun hiç bilincinde bile değildir. Tabii ki böyle bir çalışma isteneni sağlayamamış olmakla eş anlama da gelebilir.
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Laiklik, tutum edinmeye uygun, insanlığın toplum içinde, halksal, grup ve cemaat yapılanmalarına ve kişi insan öznel tutumlarına karşı, üretilen ilkedir. Ve toplumun gelişip dönüşmesi ile anlam ve tutum olarak; temel üzerinde yeniden üretilebilirdir. Devamlı ve sürecin adımları ile içi doldurulabilir gözü ile bakılmalıdır. Ancak temelde şaşılmadan. Temel düzleminde kayan her yapılanış, laiklik olmayacaktır.

Bu ilke de, İsa'nın deyişinde kendini bulan; din ve toplum (devlet) işinin ayrılığı ve birbirine karışmazlığıdır. Zaten inanç, apayrı bir oluş olmayıp, yapısı gereği öznel ve fırkacıdır. Yani İncil ayetine göre: “Sezar'ın hakkı Sezar’a, Tanrı'nın hakkı Tanrı'yadır. 'İnançlar bir asayiş sorunu yaratmadığı ve birey-kişi korunucunu olumsuzlamadığı sürece, devlet; inanca ve inancın düzenlemesine karışmazdı. Temel olan şey, inancın değil, toplumsal ve halksal yapının, iç dinamiğine aykırı değiştirilmelere karşı korunmasıdır. Oysa inançlar, kişi uhdesinde zaten korunmaktadır.

Laikliğin anlamında, zamanla ve ihtiyaç halinde olabilecek değişme, inançlara da, uzun vadede, esnemeler getirir. Bu esnekliğin de, tinsel yetkinliği ve tinsel gelişmeyi olgunlaştıracağı şüphesizdir. Yani laiklik, inançsal anlamaları da, geliştirecek, bir işlev yüklenmesi ilkesi olmaktadır. Bu bilinçli bir düzenleme değil, sistemin kendisinin çevreye, kendiliğinden gölge yansımasıdır.

Laiklik, inançların çatışmacı ve müdahaleci olmasının zorunlu sonucu olarak, bu müdahalelerin zoruyla belirlendiği bir disiplindir. Laiklik, kendisini belirleyeni de (inançları da) : belirlemekten kaçınamayacaktır. Bu da evrensel apaçık belliliğe, aşikâr olana, transfer gibi konup, yapılaştırılmaktır. Bu durum belirlediği ile belirlenme ilkesidir. Çocuk doğumla kadının anne olmasını belirlerken, annede, doğurarak çocuğu belirler.
..

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Tipleme

İki tipe sıkça rastlıyorum; birileri dinsel söylemlerle sıkça din savunması yapıyorlar ama içi boş bir taraftarlıkla bunu yapıyorlar, bildikleri de yok; zaten bilmek de istemiyorlar! Birileri de ezbere din karşıtlığı yapıyorlar, onlarında bildikleri yok; bilmek de istemiyorlar! Karşılıklı kör dövüşü yapıyorlar!

Din karşıtı olanların saçma sapan ezik din taraftarlığı yapması da görünüyor sanırım kendince Allah'ı kandırıyor! Allah'a mesaj veriyor güya din karşıtı olmasının imanına bir zarar vermediğini kendince öyle ifade ediyor! Din bezirganları ise bazı modern takılmaya çalışıyorlar, başkalarında ayıpladıkları şeyleri kendilerine hak görebiliyorlar! Bu tiplerden zaten bir hayır gelmiyor topluma ama çok sorun çıkarıyorlar!

Ha bana sorarsanız, Muhyiddin İbn-i Arabi gibi; "Arif için din yoktur" derim! Dindar olduğumu ispatlamak için din bezirganlığı yapmama da gerek kalmaz, dine sokulan yanlışları reddederken inançlı olduğumu göstermek için debelenmeme de gerek olmaz! Din başka, iman başka çünkü! İnanç, bireye özgü; din, toplumsal alanda gösterilen bir öğreti! Yani inanç, öğreti şeklinde topluma "Din" başlığında sıçratılmış.
..

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Felsefe üzerine

Ağaç olgunlaşmadan meyve vermez.

Çocukluk döneminde algı araçları gelişir.
Gençlik döneminde algı araçlarının kullanımı öğrenilir.
Olgunluk döneminde fikir üretilir.
..

Devamını Oku
Şevki Kayaturan

Doksan üçyıl evvel bugün yedi düvel birlik oldu
Çanakkale Boğazı’nı dört bir yandan topa tutdu
Serhat gibi iman yüklü Türk askerini unutdu
Teknoloji teknik garpta, bizde inanç iman vardı

Türk özgürlük abidesi hürriyetini bağlamaz
Yedi nesli şehit olsa şeref duyar hiç ağlamaz
..

Devamını Oku