İNANÇ ŞİİRLERİ

İNANÇ ŞİİRLERİ

Mahsum Onar

Birgün tüm yaşadıkların yalan olursa eğer,
Tüm kapılar yüzüne kapanırsa mesela,
Ya da yüreğinden vurursa bir kahpe kurşun,
Maziye dönüp de ben ne yaptım deme sakın,
Sevmenin günah olduğu bir inanç bu yaşadığımız,
Önüne bak, yürümeye devam et ve tükür yüzüne anılarının..

..

Devamını Oku
Mehmet Soysal

"Ülkemizde sorun var Kardeşlik yok.
Kürt Türk,Alevi Sünni,Sağcı Solcu,
İnançlı İnançsız Ayırımı var" diyen insanların;

Kardeşlik olarak gösterilen futbol maçında,
Yabancı takımı desteklemesi ve birbiri ile Kavga edip
Kalp Kırması ne kadar Komik bir hadise
..

Devamını Oku
Sevinç Kavuk

Din köprüdür Allah ile kul arasına
Bizi dış alemden soyutlayan
Ruhumuzdan yüreğimize inanç sesi
Başını eğ de bir bak sol yanına ve dinle
O duyumun akılda şekillendirdiği
İmanın iç seyahatine derinliği

..

Devamını Oku
Hüseyin Gedik

Ben alevi ben kulcuyum hakka giden bir yolcuyum
Madem ki dört kitap haktır herkes inancında paktır
Hanifiyim caferiyim ben maliki ben şafiyim
Bir bütünün bir parçası düşün bakalım ben neyim? .

Bunlar inanç bunlar deyim balın acı çıktı beyim
Hoca papaz dede,insanneden ayrıma gideyim?
..

Devamını Oku
Sevinç Kavuk

Yemek sofrasında zehir doldurmuyor insanoğlu tabağına
Çanak, tabak, çekiç, testere ve bugün lazer ışığıyla
Bir kural çerçevesindedir kullanımlar inanç ve hukukla
Hem kullanılan malzemelerdir Laboratuarlarda ve oysa;
Yahudi, Tarikat, Arap ve uşaklık hep panzehir dünyamıza...

Hayvanat bahçesinde yaşatmaya direniyoruz hayvanları
..

Devamını Oku
Filiz Gündüz

Sana bir şeyler söylemem lazım;
sevgi desem sevilenin yüreğinde yakılmış kul olmuş parliemant mavisi gökyüzüne dağılmış
öfke desem sevdam sarmış yüreğin en kuytusunda çıkması imkansız
hayat akıp gider zamansızlıkta içi dolu can yanması, tükenmişlik
güven, sevda, yürek, inanç söylenen her söz kelime anlamından öteye geçemeyen yalanmış

bir sevdanın bedeli kırgınlık..yokluk…
..

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Belirsizlik

Kuantum fizikteki “Belirsizlik ilkesi” konusunu hatırlayalım yeterlidir. Fizikçilerin çok daha kapsamlı olarak bildikleri bir konu olması nedeniyle o konuyu onlara bırakmakta fayda var. Belirsizlik üzerinde felsefe yapmak daha kolay gibi görünse de içine girince kolay olmadığı anlaşılıyor!

Kuantum alanda (2. Boyut) “Belirsizlik”, gözlemci (1. Boyut) tarafından çökertilir ve 3. Boyuta, bu çökertme sonucu belirlenen yansır! 3. Boyut için yani madde alanı için “Gözlem” ile sınırlanan bir alan söz konusudur. 3. Boyutta “Belirsizlik” mümkün değildir! Çünkü 3. Boyuta çıkan bir madde, zaten belirlenmiş ve belirsizlik durumu çökertilmiştir; yoksa 3. Boyutta zaten olmazdı!

“Belirsizlik”, her şeyin-halin olma ihtimalinin potansiyel olduğuna işaret eder! “Belirlemek” ise bu potansiyel alanda yapılan bir sınırlamayı işaret eder! Yani belirlenen “Kader”, 2. Boyutta levhada yazılır, 3. Boyutta “Kaza” şeklinde maddi alanda oluşur!
..

Devamını Oku
Şenol Bulut

Sen hasret nedir bilir misin
Ölüm kusan soğuk namlunun
Kol gezdiği sokaklara
Hasret kalmadın ki.
Sen sevgi, inanç nedir bilir misin
Nereden bileceksin
Sevginin
..

Devamını Oku
Necdet Erem

Bir alet veya aracın kar veya zararı mükemmelliği nispetinde olur.

Özellikle İnternet gibi zaman ve mekan sınırlarını zorlayan evrensel alanda bilgiyi parmağınızın ucu kadar yakınlaştıran, muhatabınızla yanınızdaymış gibi anında iletişim imkanı sağlayan bir imkana ben ALLAH'IN bu asır insanlığına ihsan etmiş olduğu en büyük bir nimeti ve hediyesidir derim.

Elbette böyle büyük bir nimetin yanlış veya hatalı kullanılmasının mükemmelliği oranında BÜYÜK FATURALARIDA OLACAKTIR.

İnşallah tanıma ve tanışma süresinin YÜKSEK RİZK süresini yavaş yavaş geride bırakıp maddi ve manevi hayatımıza sağlayacağı faydalar dönemi başlıyor.
..

Devamını Oku
Sevinç Kavuk

Büyük Millet Meclisi hizmeti gözleri dikkate açtı
Meclis başkanı başlattı yanı çizik yineleme masalı
Biri susuyor biri başlıyor, bitmek bilmiyor
İnatlık öküzlüğünün bu put dikilecek varlığı

Bitmek bilmiyor, içi dolu küf kokuşması
Bitmek bilmiyor, ısmarlama şer odaklanması
..

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Bilgi Dağarcığı

İlgi: “Ruh bilimi; Belirli bir olay veya etkinliğe yakınlık duyma, ondan hoşlanma ve ona öncelik tanıma”
Bilgi: “İsim; insan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütünü, bili, malumat”
İlim: “İsim; bilim”
Bilim: “Belli bir konuyu bilme isteğinden yola çıkan, belli bir amaca yönelen bir bilgi edinme ve yöntemli araştırma süreci”

..

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Devrim Evrim Konusu

Devrim, evrimi hızlandırmayı amaçlar ama devrim, evrimin işleyişine müdahale olduğundan devrimler, karşı devrimlerle devam eden bir kısır döngüye girer! Oysa evrime, devrimle müdahale olmasa kendi dinamiği ile yolunu bulacak!

Evrime devrim müdahalesi, o kadar kapsamlı ki üzerinde ayrıntılı düşünmek gerekir!
Devrimle yapılan müdahaleyi, karşı devrimle geri kusmak kaçınılmaz! Evrimsel tekamülde geri dönüş, olmaz ama devrimsel müdahalede geri dönüş vardır! Devrim ile sağlanan gelişim, ileri aşamalarda karşı devrim ile geri verilir! Çünkü evrim, devrimle olmaz! Evrimin kendi dinamiği vardır! Tüm evrensel faktörler, evrimde işlevseldir; devrimde ise tekamüle dair bir yapay zorlama, müdahale vardır!

..

Devamını Oku
Bahtiyar Arslan

uzun zamandır böylesini yazmadım ki
kıskandım
inan kıskandım
ellerimden düştü şair kalemim
kırdım attım çöpe
kim yazmış ise
koymuş ortaya yüreğini
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

İnançlar bu etik kavramları toplumdan aldı, göğe çevirdi. Soyut olarak, göksel emir olarak, direktif olarak, üretim gücünü elinde tutanların istediği biçimde, geri yere, kutsayarak sayılayarak indirdiler. İnsanın çevresel bir sıkıntıdaki darlaşmalar ve rahata ermelerin icbarı olan algılamaları, cennet tasımı oluşturması ile inançların buralara yön verirliğinde düzenleme karşılığı olarak döndü.

Burada şu nesnel gerçeklik unutulmamalı. Her şeyin çift karakterli olması ilkesi. Örneğin toplumlarda egemen güçler, kendi yaşayışlarını sürdürmek ve kalıcılaştırmak için yasalarla bu tutumlarını sağlamlarlar. Buna karşın, üretim araçlarından yoksun olanlar da, aynı yolla yasalara sarılarak, egemenlerin şerrinden az çok korunurlar.

Yani egemen temeli öznel yasalar, bir nebzede olsa ezilenlerin de, egemenlerin hırsından korunması faydasını sağlar. İşte genel yaygın inançların yaptığı da bu. Örneğin, nasıl Rab korkmadan “”zengine mal mülk”” verdi ise, Varsılın malında da, “”fakirin hakkını var”” kılınmıştı tabii ki sadaka olarak. Böylece yoksunluğun, hırsı öfkesi gazı bir nebze de olsa alınmıştı. Artık sadaka, bir toplumsal kusurdan çıkmamış, inisiyatif olmayıp inançsal bir yaptırımdır. “”Yüce Ruh, kimine çok, kimine az mülk vermişti”” Bacası tütmeyen fakirden çok; ”” Bacası tüten, kapıda besili öküzü olan çiftçiyi ”” görmek kadar Hiçbir şey Hürmüz'ü mutlu etmezdi. Yüce Ruh bile kendi eli ile zengin ettiği varsılını sevecekti. Eh Yüce Ruh'un sevmediğini de, birilerde sopayla devamlı kovalar olacaktı. Hem de soplar el değiştirerek...

Sadakalık yaşamı; inançlılığın temelinde görüp, toplumsallığın temelinde görmeyen, sadakayı ancak sömürü olan ve sömürüyü gizleyen uygulama olarak bilen toplumlar, gerçek nesnel yapılaşmaya giderdi. Birey bazlı, herkese aş, herkese iş ilkesi ile yapılaşan toplumlarda, sadaka olmazdı.
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Temel adım, yurdun savunulması için milli mücadele yapmaktır. Bu herkesin vakıf olup, etrafında genel ekseriyetle kenetlendikleri, meşruti bir haldi. Bu amaç etrafında; dinlisi de, dinsizi de ve kimi azınlıklar da örgütlenecekti. Ancak bu tutkunun güncel değerlerle eksen edilmesi çok önemliydi.

Gazinin çevresindeki heyetten olan kişilerin, Gazi Hareketi çevresinde oldukları zaman dahi 'geleceği planlar olma' ve bir 'ulus yaratma' bilinçleri hiç yoktur. Gazi'nin, askeri deha konum sıfat özelliğine inanarak, Gazi'nin çevresinde, padişahı ve saltanatı kurtarmak için mücadele gönüllüsü oldukları pek açıktır. Bunu Rauf Orbay’ın ve heyetinin, Padişsh Vahdettin karşısındaki bir kabul sırasında, padişaha sunduğu bağlılıklarını deklere eden söyleminde de, bu durumu apaçık görmek olasıdır.

Bu tür fevri ve hissi anlayışlar, devlet olamanın, devletin kurumlaşma kurallarını bilgi olarak tam ikmal edememenin, bütün yanılgılarını taşımaktadır. Bu yanılgı kişileri inanç ayrımcı tutar. Bu yüzden kişileri düz mantık çıkartışlı yapmıştır. Hâlbuki siz, böylesi bir inakçı anlayışla, Kurtuluş Savaşı oluşturulması esnasındaki, din adamı alimlerinin vaazını hiç dinlememiş olup da, öz hareketin içine katılan; dinsiz yâ da gayri Müslimlerin bulunmasını, bunların bu mücadeleye katılma hareketini, nasıl okuyacaksınız?

Bir kutsal hareketi, herkes baktığı yerden tutup anlar ve anlatırsa bu tarih bilinci olur mu? Halkın bir vatan sevgisi, bir kul olma Osmanlı tabiiyeti mantığı, ya da yurttaş olma bilinci yok mu da, din alimleri olmasa bu iş kotarılamazdı denmeye getirilmektedir? Din alimleri de, sonuçta yükümlülüğü olan bir yurttaş değiller mi? Din alimlerinin bilinçli bir toplum ve millet aidiyetliği yok muydu da böle söylenir? Halkımız müslüman olmadan öncede yurt savynması bilinci oluşturmuş, yurtlarını savunmuş devletler kurmuştur. İnançlar, halkımızın var olan bu bilincinin üzerine oturmuştur. Yani yurt sevgimiz inancımızdan dolayı değildir. Aksine inançlar zaten var olan yurt sevgimiz üzerine konumlaşmıştır.
..

Devamını Oku
Mebrure Coşkunsu Sucoşkun

Dilek
Güzel şiirlerinizi bazen tebessüm, bazen acıtarak, bazen ağlatarak ama keyifle okuduğum, ancak hepsine yorum yapmaya ve yapılan yorumlara teşekkür etmeye yetişemediğim, bu nedenle beni bağışlayacağınızı umduğum sayın şair dostlar;
İnanç kadar yoğunlaşarak sanatseverlerin çoğaldığı, sanatı icra etmek için devletin futbola verdiği destek, Türban' a verdiği önem/li, özen/li savaş kadar sanat ve sanatçıya ayırım yapmadan destek vereceği, sağlıklı, talansız, eşit gelir-gider paylaşımlı, özgür, Laik ve Demokrat bir Türkiye' de yaşamanın sevinci, mutluluk ışığının ülkemiz ve yaşayanlarını aydınlattığı nice Ramazan Bayramları Diliyorum.
Saygılarımla. 6 Ekim 2007
mebrure coşkunsu/su coşkun

Teşekkür
..

Devamını Oku
Yusuf Aygun

İslam Modernizmi
İslam Modernizmi denince; İslam’ı batının değerlerini ve mantığını esas alarak yorumlayan yaklaşım,bezende batının meydan okumalarına cevap arayan,batıya İslam’ı hoş göstermeye çalışan uzlaşmacı yorum anlaşılır.Arapça Teceddüt yani yenilenme kelimesinin karşılığıdır ve bu manada Tecdit ile karıştırılmamalıdır.Zira dini değerlere yeniden itibar kazandırarak bunlar etrafında oluşan şüpheleri gidermek İslam’ın mesajını o günün Müslümanlarının algılarına sunmak ve Kuran’ın hayatı inşasını ve ihyasını temin etmek için yapılan çalışmaların ortak adına Tecdit (Yenileme) ,İslam’ın yabancı düşünce,felsefe ve ideoloji biçimlerine göre yapılanmasına ise Teceddüt (Reformizim,Modernizim) diyebiliriz.
19. yüzyıldan beri batının sürekli artan siyaset, bilim ve teknik alanlardaki gücünün İslam dünyasında sebep olduğu entelektüel bunalımların ve politik çarpıklıkların neticesi olan bir zihni gerginlik karşısında Müslümanların şahsiyetlerini kaybetmesi özellikle aydınları! bu geri kalışın faturasını bir yerlere çıkarma saplantısına düşürmüştür.Geçmiş birikimin ayırt edilmeksizin külliyen karalanması ve reddedilmesi bu aşağılık kompleksini bastırmada çare gibi görülmeye başlanmıştır.
Modernistlerin bir kısmına göre geri kalmamızın tek gerekçesi dindir.Bir kısmına göre ise bu güne kadarki dini algılama biçiminin yanlış olması ve dinin hurafelerle dolmasıdır.İlerlemenin yolu ise; radikal modernistlere göre dini tamamen reddetmek ılımlı modernistlere göre ise; toplumun kontrolü ve beraberliğinin de korunması açısından devamının sağlanması ve fakat dini bilimci (Pozitivst) ,akılcı (Rasyonalist) ,sekülarist,(Laik) şüpheci(septik) ve eleştirel bir mantıkla yeniden değerlendirmek ve batının kavramlarını esas alarak yeniden yorumlamaktır.Allah’ı kamusal alanın dışına çıkaran bu algılama biçimi dini kul ile Allah arsındaki yüksek ahlak ve moral değerler olarak tanımlamaktadır.Bu yorumlamanın içine başta mezhepler olmak üzere bütün İslam’ı kaynaklarla beraber dinin kaynağı olan Kuran ve onun yorumu olan Sünnette dahil edilmektedir.Süreç olarak bu akım İslam i eğilimlerin arttığı ve İslam’ın yeryüzünde yükselen değer olarak yeniden gündeme geldiği, beşeri sistem ve ideolojilerin ve emperyalist dünya düzeninin sarsıldığı şu son çeyrek asırda yeniden gündemi teşkil etmeye başlamıştır.Bazı vakıalardan yola çıkarak inşa edilmeye çalışılan bu olgunun İslam’ın özüyle tezat düştüğü bir gerçektir.
Modernizim en temel karakter olarak İslam’ı ideolojik ve entelektüel planda sekülarize etmek suretiyle özellikle batıdan ithal sistem ve kavramlarla İslam’ı özleştirmek neticede İslam’ı bir inanç ve hayat nizamı olmaktan çıkarıp onu salt ahlaki bir nazariye haline getirerek mevcut sistemlere entegre etme amacını gütmektedir. ‘Kuranın temel isteği eşitlikçi,içtimai ve iktisadi değerlerin gerçekleştirilmesini amaçlayan,ahlak temeline oturmuş bir sosyal nizam kurmaktır.Bu değerler üzerine kurulan bir ülkenin kaynaklarının sınırını dikkate alan her sistem İslam-i olacaktır.(Bkz:Fazlurrahman:330) Ne Allah meclise hangi kanunu çıkaracağını söyler,nede ulama ona bir şeyi doğrudan dikte ettirebilir.(Bkz:FazlurRahman:364) ifadeleri bu algı biçiminin tipik özeti niteliğinde görülebilir. demek oluyor ki modernist düşünceye göre İslam’ın bir nizam ve devlet modeli yoktur oysa bu düşüncede temel ilkelerden ve evrensel hakikatlerden bahsedilse de Allah merkezli bir din algısı kabul görmemektedir.Oysa Kuran ilah olarak tek otorite Allah tır ilkesini yaşamın temeli kılmıştır.Kullar ancak Allah’ın hüküm koymadığı yada hükmün kapalı olduğu noktalarda hayrı murat ederek içtihatta bulunurlar,İslam’ın temeli besmeledir besmele ise her yaptığını Allah için onun muradına uygun yapma bilincidir dolayısı ile bir iş doğru yapılsa bile Allah için yapılmadığında ondan İslam-i diye bahsetmek mümkün olmaz kaldı ki yerlerin ve göklerin ilahını kamudan kovmak anlamına gelebilecek bu yaklaşımın İslam-i olduğunu söyleyebilmek mümkün olmasa gerektir.İslam modernistleri İslam’ı dünyevileştirmek ve onun yönetsel bir yönünün olmadığını,onun insanların iktisadi,içtimai ve hukuki hayatlarını yönlendiren bir yönünün bulunmadığını iddia ederek İslam’a rağmen beşeri ideolojilerin varlığını onaylamaya ve onaylatmaya çalışmaktadırlar.Bakınız bu düşüncenin sahiplerinden biri olan Prf.Dr. Ethem Ruhi Fığlalının aşağıda alıntı yaptığımız sözleri bunun en bariz ifadesidir. ‘Kuranda 6666 ayetten sadece 30 civarında ayet muamelata (günlük uygulamalar ve kamu yaşamını düzenleyecek kanunlar) aittir. Dolaysıyla konjektüreldir.Peygamberin ölümü ile artık kul ile Allah arasına artık kimse giremez.Benim için İslam toplumu Allah’ın tebliğ ile peygamberi kabul eden ve savunan toplumdur.Bu yüzden muamelata ait hükümleri yeni şartlara göre yorumlamak şarttır.Mirastan kadının kıyafetine kadar her şey buna girer.Mesela bir örnek vermek gerekirse hırsızın elinin kesilmesi Kuranın indiği toplum ticaret ve tarım toplumu idi,bu bakımdan ticaret ve tarımla uğraşan bir toplum için en ağır hüküm idi.ama benim gibi hizmet sektöründe çalışan birisi için bu en ağır ceza değildir.Beni tutuklar ve kitap okumaktan mahrum ederseniz daha ağır bir ceza vermiş olursunuz.İslam’da Hıristiyanlıkta olduğu gibi ruhban sınıfı yoktur.Dolaysıyla İslam-i devlet diye Laiklik dışı bir devlet düzeni önermek İslam-i olmaz beşeri bir yoruma işaret eder.Bkz(İslami Araştırmalar Dergisi sayı:1 C:7 s.:102,ayrıca Prf.Dr. Salih Akdemir ders notları tarihsellikle ilgili başlık) İslam’ın teşri yönünü tamamen tarihsel sayan bu yaklaşımın Allah’ı kamusal alandan dışladığı Allah’ın hükmü dışındaki her türlü tağuti sistemle İslam’ı bir tuttuğu,beşer hevası ile Allah’ın irde ve hükmünü eşdeğer gördüğü ortadadır Hatta bu zevattanPrf.Dr. Süleyman Ateş daha da ileri giderek Bakara:62. ayetinden de hareketle Yahudi,Hıristiyan ve diğer inanç sahiplerinden Allah’a ve ahirete inanların İslam’ı kabul etmeden cennete gidebileceklerini savunmaktadır.Bkz:İslam-i Araştırmalar Dergisi C:7 Sayı:1 s:29-37 yazar bu yazısında cennet kimsenin tekelinde değildir başlığını kullanmıştır.son zamanlarda Prf.Dr. Hayrettin Karamanın da aynı iddiaları destekler tuttum ve yazılar yazması manidardır.) Esasen bu fikri daha önce Reşit Rıza (Menar Tefsiri) ,Mustafa Meraği (Meraği Tefsiri) ,M.Ferid(Dairet al Marifin) savunmuştur.Bu yorumla beraber İslam ile beşer ideolojileri iman ile küfür yada İslam,Yahudilik,Hıristiyanlık arasında bir farklılığın olmadığı gibi bir felsefe ortaya konmaktadır.
Modernistlerin gündeme taşıdığı noktalardan biriside dinlerin yaklaştırılması(Takribu Edyan) dır.Bu meseleyi ilk olarak bu manada gündeme getirenin Cemalettin Afgani olduğunu düşünmekteyiz.Afgani Birlik Teorisi adını verdiği bu fikrini şu cümlelerle açıklıyor: ‘hemen hemen her araştırma,inceleme ve tetkikten sonra şunu gördüm:Üç Tevhit dini(Müslümanlık,Yahudilik,Hıristiyanlık) prensipte ve amaçta tamamen birleşmektedir.Bunlardan birisinde şayet bir eksiklik varsa hemen diğeri onu tamamlıyor.Bu iş mutlak hayır manasındaki emirler noktasında birbirini tamamlar durumdadır….İşte buna,bende çok önemli bir fikir belirdi kafamda büyük bir şimşek çaktı.Dinler nasıl ki özde bir iseler bu üç din erbabı da dinlerin birleştiği gibi birleşebilirler.İşte böyle bir ittihadın ve birleşmenin insanlar barışa doğru bir adım atmış olurlar.İşte ben bu teorim için planlar hazırladım.Bazı satırlar çizdim.Davet için risaleler yazdım.Ancak bütün bunları yaparken çok kısa zamanda bütün din sahiplerini birbiriyle barıştıracağım demiyorum.Çünkü ben bir tek dinin ehli olan kimselerin niçin parça parça gruplara ayrıldıklarını,ihtilaf sebeplerini derinliğine araştırmadım.Bkz(Cemalettin Afgani hatıraları(Abdul Aziz Seyyidül Ehl s:14,158ayrıca İslama göre Dost ve Düşman s:126-127) diyor bu anlayış bu gün dinler arası diyalogun temelini teşkil eden projedir.Gariptir ki global emperyalizmin de desteklediği bu proje önceden modernizmin(Hümanizm adı altında) sacayaklarından biri iken ve emperyalist emeller için kullanılırken bu gün katılımcıları ve kapsamı genişletilerek Türkiye de Diyanet,İlahiyat,İslam-i hassasiyete sahip sivil toplum örgütlerinin büyük bir kısmı v e yine aynı yönelişteki siyaset bu anlayışı temel dünya algısı haline getirmiş drumdadır. Bizce bu yaklaşım İslam’ın anti emperyalist duruşunu zaafa uğratmıştır.
Modernistlerin İslamı pozitivist ve rasyonalist bir zihniyetle yorumlamaları ise kuranda ayet olarak nitelenen ve kelamcıların mucize dedikleri harikulade hadiseleri ve kıssaları ya sembolik yada halk arasında destanlaşmış uydurma hikayeler olarak yorumlamalarına sebebiyet vermiştir.Modernistler göre bunlar Araplar arasında anlatıla durulan efsanelerdir ve Kuran bunların uydurma olup olmadıklarına dikkat etmeden onlardaki hisseye ve hikmetlere dikkat çekmek için nakletmiştir.(Bu konuda en ciddi iddiaların sahibi Muhammet Halefullahtır. kitabı kuranda anlatım sanatı olarak tercüme edilmiştir.Ayrıca Muhammet Abduh ve İkbalinde açık olmasa da benzer fikirleri vardır.) Bu olayları mucize(Ayet Kuran mucize diye tercüme ettiğimiz kavramı ayet olarak niteler bu mucize tabiri daha ziyade kelamcılara ait bir kullanımdır.) olarak kabul edenler ise:Mucize ender görülen tabiat olaylarının peygamberin niyazına tevafuk etmesidir.’şeklinde tamamen determinist bir mantıkla tanımlamaktadırlar.bunlardan biriside Tantavi Cevheridir.Bu zat tefsirini bu tip bilimsel izahlarla doludur.Cevheri Nur suresi 35. ayetini tefsir ederken Allah’ı enerji olarak niteleyecek kadar bu anlamda ileri gidebilmiştir.Şeytanı ise kalpte hastalığa sebebiyet veren bir mikrop olarak nitelendirmişlerdir.(Bkz:İsmail Cerrahoğlu Tefsir Tarihi c:2) .Bu sembolizim algılaması bazen ileri giderek cennet ve cehennemide sembolik saymaya kadar vardırılmaktadır.Bu iddiaların bir çoğu aslında geçmişte de değişik biçimlerde dile getirilmiş olup modernizim bu fikirlerin bilimsel kavramlarla yeniden ifadesinden ibarettir.
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

4]Eğer manda görüşlülük egemen olsa idi, bağımsızlığın felsefesinden yana olan diğer oluşumlar ve cami hutbeleri de, büyük oranda bu mandacılığı mazur ve makul görür olabilecekti. Savunmaları, baskı ilen de olsa, baskısız da olsa açıktanda olsa belki de savunur olabilecekti. Çünkü konjonktüre mandacı himayecilik anlayışı egemendi.

Padişah da işgalcileri himaye ediyordu. Kurtulma oluşumları, 4]İstanbul'daki gibi gizli, olacaktı. Ki beş ondan da olsa, çok etkili; İngiliz mandasını savunan, işgale karşı pasif olmayı savunan, saltanattan yana eylem ve tutumları salık verir olan, saltanatın tutumlarını över olan, şevk kırıcı etkileyici hutbe ve cami konuşmalarının varlığı, tarihi vakadır!

Aynı bu günkü Irak'ta bile, yönetimin arzusu doğrultusunda, camiler Irak'ın işgaline karşı bir direniş yapabiliyorlar mı? Çünkü aracın kendilik bir amaç var bulunuşu olmazdı. Özne ve girişmeler araçları kullanırdı. Ya da iyimser düşünceyle söyleyelim cami çağrı yapacak da yaptırılmıyorlardı!

Ama sanki cami birbirlerine karşı pusuda imişler gibi, mezhepleşme yüzünden; mezhepçilik tek sorunlarıymış gibi işgali unutup; inanç ayrılıkları uğruna birbirinin gözlerini oymaktadırlar. Böyle durumlarda din, farklı bir bela sorunsal olabilmektedir. Hatta, din adeta pimi çekilmiş bir bomba görünümlü olabilmektedir. İşte Gazi yönetiminin başarısı da, burada cereyan eden bir dirayet olacaktır.
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Şu örneği de vermek istiyorum bu gün, 03.06.2008 yazı çalışmalarımı sürdürdüğüm bu günde 3-4 gün kadar önce, kanal D ana haberinde sanırın Malatya'da idi. Güvenlik kamerasında, kavşakta bir motosikletli göründü. Daha görünür görünmez, bir tır çıktı. Motosikletli tırın altında kayboldu. Tır söylenene göre 100 m. kadar gittikten sonra durdu. Durması ile bir adam, tırın altında fırlayıp hiçbir şey yok gibi çıktı. Gerçekten de bir şeyi yoktu.

Şimdi bu vahameti, yaşanan korku boyutunu, travmayı, olayın şokundan sonra, adamın nasıl duygular yaşadığını tahmin etmek zor değil. Kendimizden biliriz. Bir gücün kendini nasıl koruduğu, gibi bir yığın heyecan ve heyecanın anlamalarına varacaktır. Bu çok güçlü bir duygu ve duygunun izini taşır olup, unutulmaz bulacaktır. Burada ki kurtulma, “”evrenin kendi etrafında döndüğü”” içsince yanılsaması ile bitişken, bir sığınma sinilmesi olacaktır. Yani yapıdaki egosantrik (ben merkezli, her şeyin kendisi için bir amaç oluşturduğudur.) anlamanın sonucudur bunlar. Olaylar onu cezalandırmak, ödüllendirmek için, kendi çevresinde oluşuyor sanmasıdır. Bu ilkten beri, hemcinsimizle devir aldığımız bir böyle berdevamdır.

Kişinin, bu ben merkezli, tüm olay ve olguların, kendi etrafında döndüğü algısı Mantıkut (kuşdili konuştuğu) anlama ve anlatım dönemlerinden beri, kendinde yaşadığı hallerdi bunlar. Bu hal, bu duygu nereden geliyor?

Tüm varlıklarda, oluşla varlığa katılma eğilimi vardır. Bu da eskiyip dağılma, ya da bütünleşmiş biçimlenme şeklinde sürer. Bu temelde, elektriksel yapı eğimleşmeleri, kendini birleşip ayrılma, düzen düzensizlik biçiminde, organizelerle başlar. Bu hal canlılarda, hücresel birlikler, organel yapılardan, koloniler ve örgütlü organ yapılara gider iken; birey oluşla da, dışta, birlikler, gruplar, koloniler, sürüler ve toplum gibi devinen canlı yapılara ulaşmaktadır. Ulaşmaktadır. Kendini dissipatif oluşumlarla, insanda bir duygu seli olarak coşma haline vardırır. Bu hal, akılla paylaşılarak, yaşayışla birleştirilerek, yaşamdaki anlama ve temel öğrenme gidişle, bambaşka bir ulviyete yönelir. Bu iki hal de, yapının somut gerekleridir.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

HERKES PLAN YAPAR

Evet, herkes plan yapıyor. Herkes her şey için plan yapıyor. Fertler, toplum mühendisleri, iç ve dış mihraklar, gizli örgütler, legal ve illegal örgütler, devletler, derin devletler, partiler, Tapınaklılar, mason örgütleri, Rotaryen ve Lions kulüpler, Neon Conlar… Hepsi hepsi bir plan peşinde. Ama Allah’ın da bir planı var.
Dünya yüzeyinde büyük devletler sayılan ABD, Rusya, Çin, Almanya, Fransa, İngiltere hep bir plan yapıyor. Hepsi de dünya yüzeyinde daha çok sömürü yapabilmek için. Özellikle doğal kaynakları bol olan doğu ülkelerini sömürebilmek için binlerce plan ve bu planlara bağlı binlerce anlaşma yapmakta, binlerce entrikalarla amaçlarına ulaşmaya çalışmaktadırlar.
Bu planları uygulamaya koymak için faaliyet gösteren bir sürü gizli servis, kontrgerilla, özel harp daireleri, gladyovari örgütlenmeler hep bu iş için varlar, hepsi de yeraltı ve yer üstü kaynaklarının sömürüsüne dayalıdır.
Dünya savaşları, mahallî savaşlar, keşifler, icatlar, bilimsel alandaki gelişmeler, seyahatler, konferanslar, antlaşmalar, birlikler, uluslararası örgütler, kuruluşlar, organizasyonlar hepsi bu sömürü amaçlıdır, şöyle veya böyle bu amaçlar doğrultusunda yapılmaktadır.
Hileler, entrikalar, gizli servis faaliyetleri, terör örgütleri hepsi bu amaç uğruna yapılmakta. Devletler kurulmakta, devletler yakılmakta, büyük devletler parçalanmakta, topraklar işgal edilmekte, isyanlar ve işgaller sürmekte, meydan savaşları yapılmakta, suikastlar tertip edilmekte, adam kaçırılmakta, devlet adamları zehirlenmekte, uçaklar düşürülmekte, gemiler batırılmakta, ülke içi karışıklıklar çıkarılmaktadır.
..

Devamını Oku