Zzzzzzzzbd İstanbul Şehri - 2

Ünal Beşkese
1008

ŞİİR


61

TAKİPÇİ

Zzzzzzzzbd İstanbul Şehri - 2

İSTANBUL ŞEHRİ - 2

Bir zamanlar, İstanbul’da İstanbullular yaşardı.
Gerçek hanımefendiler, beyefendiler vardı.
Üstelik, gökyüzü mavi, deniz masmaviydi.
Birileri “İstanbul’un taşı toprağı altın” diye bir laf çıkardılar,
Önce insanlar kirlendi,
Sonra, deniz ve martılar…

Bir ‘İstanbul Türkçesi’ vardı;
Düzgündü, nazikti, kibardı.
Eş- dost muhabbetlerinde nezaket
Edebî sohbetlerdeki kadardı.
Önce o dil yozlaştı, kayboldu nezaket,
Sonra güler yüzler, dostluklar ve muhabbet…

Fenerbahçe’de Münir Nurettin,
Maksim’de Zeki Müren söylerdi
Ve İstanbullular, bu müziği dinlerdi.
Önce şarkılara girdi arabesk,
Sonra bir yaşam biçimi oldu, gurbetçilerle eşleşti,
Yazık, bunca yüz yıllık kültür de arabeskleşti.

Duvarlarından leylaklar, mor salkımlar sarkan bahçelerde
Cumbalı, güngörmüş konaklar,
Çamlıklar içinde, el oyası gibi köşkler vardı,
Önce bahçeler bozuldu üçer- beşer
Beton yığınına döndü o güzellikler…

Arnavut kaldırımı sokakların kenarlarında
Serin gölgeli yemyeşil ağaçlar vardı,
Sokaklar, misk gibi ıhlamur, akasya ve huzur kokardı.
Önce ağaçlar kesildi, sonra huzur ve ümitler,
Yollar asfaltlandı
Zavallı şehir, bunu medeniyet sandı.

Pencereden pencereye bakışlarla yaşanan sevdalar,
Pembe parşömenlere yazılan ne mektuplar vardı
E- mailler icat edilmeden önce;
Muhabbetler, mesajlara dönünce
Bakışlar da, sevdalar da yozlaştı bence…

İşgal altındaki bir ülkede
Tecavüze uğramış, işkence edilmiş
Ve görkemli geçmişi belleğinden silinmiş soylu bir kadın gibi
Tevfik Fikret’in Facire-i dehr’i, (*)
Yaşlı ve yorgun bir asilzadedir şimdi
İstanbul şehri…

Ünal Beşkese

(*) Fâcire-i dehr: Tevfik Fikret'in,'SİS' şiirinde,,işgal altındaki İstanbul için kullandığı ifade; Devrin, dünyanın Fahişesi anlamında

Ünal Beşkese
Kayıt Tarihi : 29.7.2016 23:35:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Kimden: İsmail Kızılay (Bay, 66) Kime: old Tarih: 30.07.2016 20:28 (GMT +2:00) Muhabbetler, mesajlara dönünce Bakışlar da, sevdalar da yozlaştı bence… Gerçekleri nasılda işlemişsizniz,,ibret alınacak bir şiir,kutlarım sevgili şair.YUVASIZ KUŞ _____________________________________-

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mesut Bayram Özbek
    Mesut Bayram Özbek

    İstanbulda medeniyetin çirkin yozlaşmasına mağlup olmuş durumda maalesef gönülden kutlarım kaleminize sağlık Mesut Özbek

    Cevap Yaz
  • Sevilay Çartık
    Sevilay Çartık

    Bir zamanlar, İstanbul’da İstanbullular yaşardı.
    Gerçek hanımefendiler, beyefendiler vardı.
    Üstelik, gökyüzü mavi, deniz masmaviydi.
    Birileri “İstanbul’un taşı toprağı altın” diye bir laf çıkardılar,
    Önce insanlar kirlendi,
    Sonra, deniz ve martılar…

    Bir ‘İstanbul Türkçesi’ vardı;
    Düzgündü, nazikti, kibardı.
    Eş- dost muhabbetlerinde nezaket
    Edebî sohbetlerdeki kadardı.
    Önce o dil yozlaştı, kayboldu nezaket,
    Sonra güler yüzler, dostluklar ve muhabbet…

    Fenerbahçe’de Münir Nurettin,
    Maksim’de Zeki Müren söylerdi
    Ve İstanbullular, bu müziği dinlerdi.
    Önce şarkılara girdi arabesk,
    Sonra bir yaşam biçimi oldu, gurbetçilerle eşleşti,
    Yazık, bunca yüz yıllık kültür de arabeskleşti.

    Duvarlarından leylaklar, mor salkımlar sarkan bahçelerde
    Cumbalı, güngörmüş konaklar,
    Çamlıklar içinde, el oyası gibi köşkler vardı,
    Önce bahçeler bozuldu üçer- beşer
    Beton yığınına döndü o güzellikler…

    Arnavut kaldırımı sokakların kenarlarında
    Serin gölgeli yemyeşil ağaçlar vardı,
    Sokaklar, misk gibi ıhlamur, akasya ve huzur kokardı.
    Önce ağaçlar kesildi, sonra huzur ve ümitler,
    Yollar asfaltlandı
    Zavallı şehir, bunu medeniyet sandı.

    Pencereden pencereye bakışlarla yaşanan sevdalar,
    Pembe parşömenlere yasılan ne mektuplar vardı
    E- mailler icat edilmeden önce;
    Muhabbetler, mesajlara dönünce
    Bakışlar da, sevdalar da yozlaştı bence…

    İşgal altındaki bir ülkede
    Tecavüze uğramış, işkence edilmiş
    Ve görkemli geçmişi belleğinden silinmiş soylu bir kadın gibi
    Tevfik Fikret’in Facire-i dehr’i, (*)
    Yaşlı ve yorgun bir asilzadedir şimdi
    İstanbul şehri…

    Üstadım şiirinizi okuyunca 'İşte bu' dedirttiniz! Çünkü İstanbul gibisi yok! Süperdi, alkışladım. Yüreğinize sağlık, kutlarım. Saygılar...

    Cevap Yaz
  • Mine Kul
    Mine Kul


    İstanbul'un o eski haline geç kaldım yaş itibariyle, eski hal özlenilen ve imrenilen şiirde olduğu gibi, böylesi bütün değerlerini yitirmiş şehri, belkide o yüzden sevemiyorum...
    Anlamlıydı, canı gönülden kutlarım saygılar...

    Cevap Yaz
  • Numan Okuducu
    Numan Okuducu

    Eski İstanbul'u görmedim hiç. Ama şiirinizle canlandırmaya çalıştım. Nostaljik görüntüler geldi gözümün önüne.. Kesilen ağaçları, Asfaltları, Betonarme şehri izledim. Ama oturacak kadar yer bulamadım. Her yer kafeleşmiş... En kötüsü ne biliyor musun üstat... Benim neslimi bunlarla hatırlayacaklar. Ünal Hocam Kaleminize sağlık. Tahliliniz de çok güzel tarzınızda..

    Cevap Yaz
  • Halenur Kor
    Halenur Kor

    İnsan , nesiller boyu İstanbullu olursa, yozlaşan zamanı, kaybolan güzellikleri daha iyi fark eder. Bu değişim, dilde de, saygıda da, sevgide de, çevrede de o kadar âşikâr ki, insan üzülmekten kahroluyor. Nerede o zarif insanlar? Ne kılık kıyafetler eskisi gibi, ne de davranışlar... Bu sadece İstanbul'da değil elbet. Ama, İstanbul hiç bir şeyle kıyaslanamayacak kadar, dünyanın incisi denen, gözler önünde olan güzel bir şehir olduğu için bu yozlaşma daha çok göze batıyor...

    AH, O GÜNLER...


    Nerde o güzelim bahçeler, köşkler?
    Mis gibi kokuları mor salkımların, nerde?
    Hani o kibar İstanbul Beyefendileri,
    Kadıköy Tramvayı'nda
    Yer veren, incecik belli, zarif hanımlara?
    Sokakta yankılanır gibi sesleri:
    ''İyi günler efendim''
    ''Nasılsınız efendim? ''
    O güzel bahçelerde
    Yine açacak mı kınalı çiçekler kim bilir?
    Erguvanları okşayacak gözlerimiz,belki de
    Bahçeyi sulayacak bir genç kız bembeyaz elleriyle...
    Koşup koluna gireceğim gülerek
    Yaşlı bir teyzenin.
    Şarkı söyleyeceğim tulumbadan su çekerken.
    Anneme, babama dönüp el sallayacağım
    Okula giderken...
    Camdan seslenecek Süheylâ Hanım:
    ''Börek yaptım, çaya buyrun canım''
    Dut ağacının altında
    Tutacağız çarşafın ucundan dört kardeş,
    Silkeleyecek dutları babam,
    Tabak tabak komşulara gönderecek...
    Yine masallarını anlatacak babaannem
    Yatırıp dizine, usul usul saçlarımızı okşayarak.
    Duyulacak uzaktan bir vapurun sesi,
    Çığlık çığlığa uçuşurken martılar.
    Çevirince radyonun düğmesini:
    ''Zehretme hayatı bana cânanım''
    Derken Zeki Müren
    Dolacak annemin gözleri...

    Göztepe'de, Erenköy'de mırıldanacak Yesâri Asım
    Bir ağaca yaslanıp söylerken ''Heybeli''yi,
    Göz kırpacak Çamlıca'nın üç güzeli.
    Usul usul çalarken babam Münir Nurettin'den,
    ''Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış'tan'' diyecek.
    Işıldayacak yalılar, köşkler,
    Çınlayacak taş plâklarda sesi Eftelya'nın,
    Dalgalarla vuracak sesi kıyıya:
    ''Beğendim biçimini, her yeri mini mini,
    Dudaklarım ismini anıyor ah Kadıköylüm''
    Yansıyınca mehtap sulara,
    Deniz ve yakamozlar oyunda.
    İçimde fırtınalar kopacak,
    Yaşamış gibi Moda Koyu'nda...
    ''Bu gece Moda Koyu'nda...''

    Hâlenur Kor

    Bu şiir de benden efendim...
    Selamlar, sevgiler, ve saygılar...
    Yüreğiniz dert görmesin...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (22)

Ünal Beşkese