Hani sevdiğimiz şarkılar vardır, her duyduğumuzda alır götürür bizi nice yaşanmışlıklarımıza, dayanamaz, katılırız sesimizin yettiğince...
Hani, gün batışları vardır, turuncudan, pembeden eflâtundan renkleriyle ama hep kızıl...Bir deniz kıyısında oturur, her renginde o şarkılardan birinin güftesini buluruz, geçmiş sevdaların hüznünü yudum yudum içerek...
Şiirler düşer yüreğimize, o hüzünle de mutlu oluruz...
Papatyalı, gelincikli çayırlarda dolaşırız, baharı koklayarak... Sonra güz gelir, yok olur papatyalar gelincikler o çayırlarda, güz güllerinde koklarız yaşamak sevincini...Biliriz ki, bir daha baharda yine gülümseyecek bize o kır çiçekleri, nisan yağmurlarından sonra...
Yaşam, sürüp gider, cızırtılı bir taş plâktaki eski bir şarkı gibi...
Bir gün susuverir şarkılar, şiirler düşmez olur yüreğe. Papatyalar, gelincikler yine yayılırlar çayırlara, fakat farketmezler bile yokluğunuzu. Zaman hiç durmaz ama, takviminizdeki yapraklar kopmaz olur. Güneş yine kızıl güftelerle batar ufkunuzda, ama size bir daha hiç doğmamak üzere...
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.