YİTİK BAHAR
"Hayat kar altında kalan bahar
Çiçekleri üzerinde ölüyor en bereketli ağaçlar
Üretkenlik dört duvar arasında
Kar yağıyor bahar dallarına
Bahar dallarına..."
Turgay Fişekçi
YAVRU VATAN
Kıbrıs, hiçbir zaman Yunanistan’a ait olmadı… Şair Rigos’un Megalo İdeası hiçbir zaman gerçekleşmeyecek! O büyük ülküleriyle Yunanistan asla büyümeyecek. Gölgemizde cılız bir bitki gibi kalacak, hiçbir zaman eselemeyecek, kuruyup gidecek. Göz koydukları yerler gözlerinde kalacak!
Yavru Vatan, yıllardır kanayan yaramızdı. İşkence, dayanılmaz boyuta varınca müdahale gerekti. Çıkartmadan başka çözüm kalmadığına karar verilince: “Ayşe tatile çıksın! ” parolasıyla çıkartma başladı.
Dört mevsim bahar yaşayan Kıbrıslı Türkler kan ağlıyordu. Onların huzur ve güvenliği, azapla kaplanmış ülke toprağının müdafaası için askerlerimiz, hayatlarının baharında, gözlerini kırpmadan can vermeye hazır vaziyette adaya çıktılar.
En değerli insanlar, en verimli çağlarında, eşleri ve küçücük yavrularıyla birlikte katlediliyor, üzerleri sadizmle örtülüyordu. Ekonomik yönden de sarsıntıdaydılar. Üretim durma noktasına varmış, azap gören insanımız evlerinden çıkamaz hale gelmiş, duvarlar arasına sıkışıp kalmışlardı. Gelişme çabaları içinde güllük gülistanlık yurt, baharı yaşamaktayken kışa dönmüştü. Özellikle genç nesil zarar görüyor, kıyıma uğruyordu.
Binlerce yıllık geçmişe sahip, medeniyetler beşiği ülkemiz bu durumdan acı çekerek zarar görüyordu. Yavrusu darda olan ana, ıstırap içindeydi. Onların derdi bizim derdimizdi. Kıbrıs, elimiz kolumuz gibiydi. Yarasının sızısını yüreğimizde duyuyorduk. Onlar orada o haldeyken biz rahat yataklarımızda uyuyamıyorduk.
Radyolarda cenk havaları çalınıyor, Hasan Mutlucan, üstünde efe kıyafetiyle ekranlarda boy gösteriyor, kahramanlık türküleri okuyordu. Serap Akın yanık şarkılar söylüyordu. Gazetelerde bir telaş! .. Halkta bir ateş! .. Ana, yavrusunu müdafaaya hazırlanıyordu.
Güneşi kaybeden insanlar yapay ışıklar altında yavaş yavaş canlılıklarını kaybediyor, günden güne soluyorlardı. Gün ışığı yerine yaş doluyordu gözlerine. Kirpiklerine azap yağıyordu. Güneş rahattı, huzurdu, özgürlüktü.
Bağrı yanık Türk halkı ne istiyordu? Sevmeye sevilmeye aç yüreği, aşka susuyordu. Sevdasıyla mutlu oluyor, yaşlanmasıyla hüzünleniyordu. O kadar… Böyle bir parçamızdı o bizim! O bizim bir uzvumuzdu. Hastalığı bizi de hasta ediyordu!
Türk gençleriydik! Onun uğruna canlarımızı feda edebilirdik! Kıbrıs için toprağından uzakta şehit düşen ilk biz olmayacaktık. Denizlerimizde kim bilir kaç adsız kahraman vardır! Magosa Kalesi için can veren kaç kişi vardır, kim bilir! Hangi mücadeleyi, hangi müdafaayı sayayım? Baştan sona bütün tarihini mi anlatayım şimdi!
Kıbrıs, hiçbir zaman Yunanistan’a ait bir ada olmadı, olmayacak! Rigos’un Megalo’su hiçbir zaman gerçekleşmeyecek! Büyük ülkü kim, Yunanistan kim! .. O ancak gölgemizde cılız bir çalı gibi kalacak, hiçbir zaman eselemeyecek, zamanla kuruyup gidecek. Göz koydukları yerler gözlerinde kalacak!
Bayrağımız, sadece Ana ve Yavru Vatanda değil, tüm Türki Cumhuriyetlerde sonsuza kadar dalgalanacak! Sonsuza kadar! .. O kadar! ..
***
Onur BİLGE
ŞİİR FISILTILARI - 0030
Kayıt Tarihi : 28.2.2017 06:17:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!