Zümrüd-ü Anka Masalı Şiiri - Sedat Demir ...

Sedat Demirkaya
212

ŞİİR


22

TAKİPÇİ

Zümrüd-ü Anka Masalı

Bir varmış,
Bir yokmuş.
Evvel zaman içinde,
Kalbur saman içinde,
Deve tellal iken, pire berber iken,
Katır çalgıcı, eşek köçek iken,
Ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken.
Uçsuz bucaksız bir bozkırın ortasında
Üç tane oğlu olan bir yaşlı bilge hükümdar yaşarmış.
Bu bilge hükümdarın dillere destan bir bahçesi varmış.
Zaman geçmiş devran dönmüş, bu bahçeye bir dev dadanmış.
Dev bahçeye zarar veriyor, hem de insanlara meydan okuyormuş.
Bilge hükümdarın büyük oğlu ileri atılmış ve devi öldüreceğini söylemiş.

Kuşanmış silahlarını ve devin karşısına varmış.
Ama devi görünce korkudan eli ayağına karışmış.
Dev, rüzgârıyla onu yıkıp bayıltmış.
Keh, keh gülerek şehrin meydanına yatmış.

Ortanca oğlu meydan okumuş deve
Çıkmış karşısına olanca heybetiyle,
Dev ateşiyle savurmuş onu
Küçük parmağını oynarmış
Vurmuş sırtını yere, ta ötelere fırlarmış.

Sıra gelmiş küçük oğlana,
Çekmiş okunu vurmuş boynuna
Yaralamış koca devi,
Takip etmiş hele nerde bu devin evi?
Dev, kaçmış koca adımlarla
İki saklanmış, üç yuvarlanmış
Sonra
Dipsiz bir kuyuya dalmış.
Küçük kardeş de peşinden.
Ağabeyler duraklamış
amma,
Küçük kardeşten de geri kalmamış,
Koşmuşlar izinden.

Kuyunun dibi derin
İpleri
ince gelmiş cesaretin.
Küçük kardeşi yalnız salmışlar kuyuya.
İp ulaşmamış ama duru suya,
Salmış kendini yiğit oğlan
Kuyunun dibine yuvarlana.

Küçük oğlan şehzade, gitti gider,
Günler sonra kuyunun dibine düşer.
Bakar ki kuyunun dibinde
Birbirinden güzel üç kız
Şehzade hayaliyle gergef işler.
Kızlara yaralı devi sormuş.
Kızlar, “O, bizim bekçimizdir.” demiş.
Dev, fırlamış çıkmış ortaya.
Gürlemiş, “Nasıl geldin buraya? ”
Oğlan savurmuş okunu
Kesmiş sonra devin boynunu.
Haber salmış yukarıya
Beklemiş ki, ordan bir ip uzana.
Gelmiş bir ip, yapmış oğlan düğümü,
Yukarı göndermiş sonra
Kızlardan en büyüğünü.

Salıncak yapmış göndermiş
Büyük abisine,
Bu kız senin, diye ünlemiş.

Ardından,
İkinci kız binmiş salıncağa,
Seslenmiş “Bu da senin” ortanca!

Bakmış ki kızların en küçüğü en güzelidir
Sevinmiş, böyle güzel şansa ne denir?
Bu da benim hakkım demiş,
onu da yukarı göndermiş.

Küçük kızın güzelliğini görünce,
Ağabeylerde başlamış bir çekince,
En güzelini kendine saklamış hergele, deyip
Salmışlar ipi kuyuya,
Bırakmışlar küçüğü kuyuda tek başına.

Devle dövüşen çocuk,
Yorgun beklemiş ipi.
İp, aşağı düşünce
Anlamış o an terk edildiğini.
Gözleri karanlığa alışmış,
Kuyunun dibinde bir başka dünya varmış.
Gizli bir geçit bulmuş
O yeraltı dünyasına dalmış.
Yorgun, halsiz, kırgın çocuk
Uyuyacak bir ağaç dibi aramış.
Bulamamış.
Yumurtaları olan bir kuş yuvasına girmiş.
Uzanınca yumurtaların yanına
Soğuk bir yılan dolanıvermiş boynuna.
Oğlan, çekip hançerini bu yılanı öldürmüş.
Sonra
Yuvada günler boyu,
derin bir uykuya dalmış.
Uyanınca ne görsün?
Pırıl pırıl tüylü dev bir kuş
Kanatları ufukları tutmuş
Çocuk rahat uyusun diye
Kanatlarından ona gölge yapmış.
Madem ki sen yılanı boğdun attın
Uzaklardan gelip üç yavrumu kurtardın,
Dile benden ne dilersen,
Bana Zümrüd-ü Anka derler, demiş.
Göklerin hakimiyim,
Ben kuşların efendisiyim.

Susmuş,
Düşünmüş kalmış oğlan,
Ne isteyebilirim ki bir kuştan?
Suskunluğu da uzun sürmüş haftadan, aydan.

O zaman Zümrüd-ü Anka:
En iyisi sana, iki tüyümü vereyim.
Başın sıkıldığında sürtersin birbirine
Nerde olsam koşar gelirim,
Çare bulurum derdine,
demiş.

Çocuk, teşekkür etmiş ayrılmış.
Yeraltı ülkesinin sokaklarına dalmış.
Bir yol aramış, bulayım.
Oradan yeryüzüne varayım.
Birden aklına gelmiş,
Madem iki tüyüm var,
Zümrüd-ü Anka ihtiyacım var,
Gel, demiş.

Tüyleri birbirine sürtmüş,
Kuş, anında yanında bitmiş.
Çaresiz kaldım, beni gün yüzüne çıkar, demiş.
Olur, demiş kuş. Oğlanı sırtına bindirmiş.
Düşmüşler yola.
Karanlıklar âleminden onu gün yüzüne çıkarmış.
Babasının, kardeşlerinin yanına ulaşmış.
Eve gitmemiş oğlan, şehirde şöyle bir dolaşmış.
Kırk gün sonra meğer kardeşlerin
“Kuyu güzelleri”yle düğünü varmış.
Ben geldim, dememiş; bir köşede kendini gizlemiş.
Ağabeyleri babaya, neler söyledi; bilmek istemiş.
Çırak olmuş bir kuyumcuya,
Gün gelir her şey çıkar ortaya, öyle ya.
Derken efendim,
Sarayda bir düğün telaşı
Sarmış herkesi, uyandırmış
Saraydaki en güzel mücevherler
Gelinler için hazırlanmış.
Elmas bir dal parçası sadece
Sahipsiz ortada kalmış.
İki gelinin de gözleri
Elmas dala takılmış
İkisinin de kalbi, bu elmaslar için atarmış.
Gelinler darılmasın,
Düğünde hır çıkmasın diye
Ülkenin en yetenekli kuyumcusu
Saraya davet edilmiş bir gece.
Ne yapıp edip,
Bir elmas dal daha yapması istenmiş.
Kuyumcu yapamam dediyse de kimseye dinletememiş.
Bu zor iş yine, onun üstüne kalmış.
Kuyumcu kara kara ne yapacağını düşünürken
Çırağı demiş ki ustam meraklanma,
O elmas dalı istersen, yaparım ben.
Şu odaya kapanırım,
Kırk gün tek başıma uğraşırım.
Bir şartım var senden ancak
Bu kapı hiç açılmayacak.

Tamam demiş kuyumcu,
Duruma çok sevinmiş
Çırağı,
Odasına kapatıp
Üstünden kilitlemiş.
Merak etmiş peşinden
Anahtarı çekip delikten
Otuz dokuz gün içeriyi gözetlemiş
Ama,
Oğlanın hiçbir şey yaptığını görmemiş.
Oğlan yan gelip yatmış,
Kırkıncı gün ancak, iki tüyü çıkarmış.
Birbirine sürtünce
Zümrüd-ü Anka uyanmış.
Çocuğun ne isteğini öğrenmiş
Ona bir elmas dal vermiş.

Hükümdarın vezirleri
Elmas dalı almaya gelmiş.
Küçük oğlan bu elması
Ancak kendi elimle veririm,
Sabah sizinle saraya kadar gelirim, demiş.
Vezirler,
bir şey gelmeden başına,
Çırak kendisi versin sultanına,
Deyip razı olmuşlar.
Ertesi sabah,
Çırağı da sultanın huzuruna sokmuşlar.
Çırak dalı uzatmış,
Sultanım, demiş; sizde bana ait bir şey var.
Herkes çırağın cüretine şaşırmış,
Sultan, merak ve öfkeyle: Neymiş o?
Diye sormuş.
Çırak, kuyudan çıkan en küçük kız benimdir, demiş.
Sultan, daha bir öfkelenmiş.
Sen fukara bir çıraksın,
Fukara çırak sarayımdaki kızı ne bilsin? Nasıl alsın?
Demeye kalmadan,
Onu kuyudan çıkardım o gün.
Belinde izi kaldı elimin.
El izime bakarsınız,
Meseleyi anlarsınız.
Hükümdarsınız, sultansınız
Sevdiğimi bana verirsiniz, demiş.
Tebdili kıyafetini çıkarmış,
Babasına sarılmış.
Baba oğul hasret gidermiş,

Sultan büyük oğullara kızmış.
Küçük oğlan ise onları affetmiş.
Saray mutlulukla dolmuş.
Tüm gönüller bir olmuş.

Sonra,
Gökten üç elma düşmüş.

Biri yazana,
Biri okuyana,
Biri de dinleyenlere adanmış.

Hart!

Sedat Demirkaya
Kayıt Tarihi : 29.1.2008 03:50:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Meltem Ege
    Meltem Ege

    yemin ediyorum,masal dinleyen meraklı bir çocuk ilgisiyle okudum :)))
    harikaydı yaa...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Sedat Demirkaya