Mahşeri bir serap dolanır dünyamın çöllerinde, sen vatanı olmayan bir kalbin hülyası, yorgun ve kırgın gözlerinden yüreğimin taa içine bak Zulüf! ..
Akmayan nehirlerimin, yağmuru kurumuş bulutlarımın ve güneşi sararmış özlemlerimin mah- ı umudusun Zulüf…
Hangi rüzgâr sana eser, hangi dil seni anlatır, hangi rengiydin kor dağların bilemedim Zulüf…
Ey masalsız çocukluğumun mağrur, harap düşmüş, zehir kusmuş kahırların çilekeş anası! ..
Adını taşıyacak kadar dik değil mısralarım, her hecesi cenneti düşleyen çocukların gözlerini yaşatır, alaca bir at koşar göğüs kafesimden seni düşlediğimde… Bilirim; sen alışmadın şerbetine bu hayatın, menfezi kor mekânlar serilse de yorgunluğuna, bilirim sen Kevser akan, gülün anlam bulduğu bir nilüferisin gariplerin hasret servilerinde…
Bekliyorum seni Zulüf! Okların derinden vurduğu mavi kokulu şiirlerimde…
Yorgun bir rahvan koşuyor yalnız pencerelerinden, şimdi yıldızlar sana kirpik, dolunay usulca fısıldıyor mahzun çaresizliğini ve ben ağlarım Zulüf! ..
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...



