Gökyüzüne gecenin serptiği yıldızların geri toplanması şafak sökerken tamamlanmış olur, bir yıldız hariç. Şafak söktükten sonra hatta Güneş epeyce yükseldiğinde bile gökyüzünde hâlâ asılı duran ve çıplak gözle fark edilebilen tek yıldız: Zühre Yıldızı’dır. Hiçbir zaman göz kırpmayan, asalet ve güzelliğin sembolü olan ve halk arasında; Çoban Yıldızı, Şafak Yıldızı ve Çulpan gibi isimlerle anılan bu yıldız, tarihin her döneminde ve güzel sanatların her dalında sanatçılara esin kaynağı olan Venüs’tür. Peki nedir bu Zühre Yıldızı’nın gizemi? Parlaklığıyla, Müşteri ve Zühal yıldızlarını bile geride bırakan Zühre Yıldızı’nın, başka hiçbir yıldıza nasip olmayan ilginç ve ilginç olduğu kadar da düşündürücü ve ders alınacak bir efsanesi vardır. Zühre Yıldızı Efsanesi yalnızca bir yıldız efsanesi olmayıp, Ademoğlunun nefsi ve şehevi hislerinin, ruhani varlıklar üzerinden ele alındığı çarpıcı bir çöl efsanesidir.
Çöl... Zamanı geldiğinde bir parça gölge ve bir bardak suyun dünya malına bedel olduğu, uçsuz bucaksız kum diyarı. Sahte umutlarla insanların peşine takılıp sürüklendiği aldatıcı serapların mekanı... Göz alabildiğince uzanan kum tepeleri arasında insanoğluna hayat sunabilen başlı başına bir nimet sayılan vahalar ve vahasız yerlerde insanların hayata tutanabildikeri su kuyuları. Çöl efsaneleri; gündüz Güneş’in, gece ayazın gazabı, aldatıcı serapların hayal kırıklığı, kervanlara yapılan harami baskınları ve suyun nimetiyle yoğrulmuştur. Her yıldız bir başka parlar çöl gecelerinde. Hele ki bu yıldız Zühre Yıldızı olursa.
Sözü fazla uzatmadan Zühre Yıldızı efsanemize geçelim. Çölde haramilerin baskına uğrayan bir kervanda, panikle kaçan yaşlı bir adam engin kum tepeleri arasında yönünü yitirir. Can haviyle kaçarken kurtarabildiği hayatı, çöl güneşi ve susuzluğun ölümcül tehdidi altındadır. Umutla bir vaha veya su kuyusu arar saatlerce. Tam umutlarının tükenmeye başladığı anda bir kuyu çıkar önüne. Ne var ki hayata tutunabileceği bu su kuyusunun ağzı büyükçe bir taşla kapatılmıştır. Canını dişine takarak taşı yerinden oynatmaya çalışır ve var gücünü kullanarak kuyunun kapağını aralar. Yaşlı kalbi neredeyse son gücünü kullanmıştır. Su bulmak umuduyla eğildiği kuyunun karanlığına gözleri alıştığında gördüğü manzaranın dehşeti ile geri çekilip sırt üstü kuyunun yanı başına yıkılır. Ayaklarından halatla bağlanmış olan iki kişi, baş aşağı kuyuya asılmış bir vaziyette suya bir karış mesafede su için çırpınıp durmaktadırlar. Öleceğini hisseden yaşlı adam, Kelimeişehadet getirerek kumların üzerine serilir ve ruhunu teslim ederek Hak’kın rahmetine kavuşur.
Kapıya koşuyorum
Gelen sen misin diye
Bir siyah saç görmeyeyim
Yüreğim burkuluyor
Ağlamaklı oluyorum
Emeğinize, yürek sesinize sağlık üstadım, değerli kaleminizden anlamlı ve çok güzel bir şiir okudum. Kaleminiz daim olsun. Selam ve saygılar
Çok çok güzel bir anlatım zevkle okudum bilgi edindim teşekkürler efendim sağolun varolun saygı ve selamlar
Edebiyatın damarlarının her hücresine ilmek ilmek döşenmiş bir yürekten damlamış bir reçine bal gibi. Soluksuz okudum eserinizi üstadım. Her dizesi ayrı çalkaladı ruhumu. Yüreğinize sağlık.
Bu şiir ile ilgili 3 tane yorum bulunmakta