Bu yaşamın çemberini kendimi içinde bırakarak ben çiziklemiştim…
Geç gelen darbeler ve ani darbelerle geçiştiriyordum günlük yaşamımı bu çember içinde… Ve merkezi sendin…
Kaç zamanın keskin darbeleriydi bunlar, kaç sıkıntı darbelerindeydim ki altında örs olmuştum…
Geçiştirmekle yaşamak arasında geçen bu vuruşlar bütün bedenimi sarsarak eziyordu…
Geç kalmış yaşamın zamanlarıydı ki bedenimi titreten…
Arkaya baktıkça öne bakışlardan uzaklaşıyordum…
Kaybetme korkularıyla, boğuşurken kaybetmenin içine düşmüş ve tek başa yaşama mahkum etmiştim kendimi…
Gidenle kalan arasındaki duygusal fark vardı…
Belki de acıları yaşama arasındaki farktı bu ve acılar, uzaklara ulaşan hüzünler bırakıyordu…
Hüzünler…
Bitmeyesiye tanıştığım ve duramayasıya içinde koştuğum…
Artık her şey hüzün perdesinin ardından gelip yapışıyordu boş bakışlara alışacak gözlere…
Hareketler sanki ağır çekimli yaşamın içinde salınım halindeydi…
Gözler bulanık bakışlar yüreğin içine akar halde, kirpiklerden akan yaşlarla yaşama ıslak damgasını basıyordu…
Sevmekti güçlü eden bedeni…
Sevmek, bedeni titreyen dizlerle yokluklarda ayakta tutuyordu…
Artık bıraktım özgür ruhumu senin tutsaklığına…
Bir farklı hüzün var benliğimde,
bir başka şarkı var dilimde…
Tam bir yürek vardı içimde,
şimdi kırık dökük ruh halinde…
Kırılası bu camlar,
dökülesi bu aynaların sırları,
bir bakış atılsa yokluğa,
bir masal olsa bu yaşam…
Bir gelmiş, bir gitmiş dense,
bir adını ezberlettin bana,
bir adımı unutturdun…
Seni sevdim dedim…
Sevginle kanattın kanatlarımı…
Yorgunum…
Koşmalarımı unutturdun bana…
Son ışığımı söndürerek…
Karanlıkları öğrettin…
Gideceğim demeden gittin…
Gideceğini bilemezdim de gittin…
Gitmelerinle çıkmazlara ismimi yazdırdın…
İyi bari, bir yerlere adım, adınla yazıldı…
Yorgun uykuların tam zamanı şimdi…
Artık bıraktım özgür ruhumu, senin tutsaklığına…
Bari bir içim su bıraksaydın tasımda…
Hadi git artık bütün dönülmez yollar senin…
Yorgun uykuların tam zamanı şimdi…
Korkmak ne demekti…
Korkunun şiddeti neyle ölçülürdü? Canlı en çok neden korkardı? İnsan korkuyu nasıl tanıdı? İnsanın en çok korktuğu neydi veya insandaki korkusuzluk korkusu muydu korkmayı içine alan?
En şiddetli korku yalnızlık mıydı?
Yalnızlaşıp ıssızlaşmak mıydı insanın içine oturan?
Yalnızlaşmak gitmek miydi? Terk miydi çaresizliğin tek sebebi?
Belki sevmekle başlayan ıssızlaşmanın içinden çıkış…
Neden sevilirdi insan, kendinden başkası tarafından veya kendinden çok bir başkasını severek yalnızlaşmak mıydı iç dünya savaşı?
Belki de korkunun nefes almalara engel oluşu buydu…
Bense en çok seni sevdim yar…
En çok senin için korktum…
Hayatı ayak parmak uçlarıma basarak yürümemin sebebi de sendin be yar… Sendin…
Senin için geceler, günler boyu korktum…
Seni sevmekte yetersiz kaldım diye de çok korktum be can…
Senden aldığım en çok hediyeler bu korkulardı be canım…
Bu korkulardı…
Önceleri beni sevmezsin, sonraları da çok sevmenin biteceğiydi damarlarımdaki vuruşların hızlandırılmasıydı
Sen benim yalnızlığım
Ve
hem de
kalabalıklığımdın…
Bir dünya insan vardı avuçlarımda… Tutunduğum…
Bir tek insan sendin sırtımı dayadığım…
İşte bilmediğim korku belki de sırtımdan vurulacağım korkusuydu…
Pusuya yatmış güneş ışığı gibiydi bulutların arasından fırlayacağı zamanı bilememek…
Sen bendin bende, benim sende olmadığım, bir bendim ben…
Nefes almaları zorlaştırdın bana, korkuları tanıttın, acılarını tattırdın, durmayasıya gideceksin korkularımı içime hoyratça saldın…
Örümcek ağı gibi dolandı nefes almalarıma…
Çemberin merkezinden savruldum durdum, çevresel bir beni salladım, bir de senli beni…
Oysa kan emici sülükler vardı çevresel ruhumun etrafında…
Zorlayıp durdun beni korku girdabında…
Bu nasıl cansın sen demek be can… Nasıl…
Hani insanlaşmaktı amacımız? Hani insan gibi riyasız yaşmaktı kavlimiz?
Hani bakışlarımıza hüzün bulaşmayacaktı? Bu mu senin kavil anlayışın?
Bu mu?
Yakıp yıkmak, sonra da dumanına üflemek, bu mu çok sevdim demek?
Sen bana nefreti tanıttın biliyor musun?
Şimdi korkuyorum sana anlatacaklarım bitmeden parmak aralarımda tuttuğum kalemim son noktayı koyacak diye…
Fakat biliyorum ki hiç beklemediğim bir anda umarsız bakışlarını savuracaksın gözlerimin dibine…
Şimdi sen kendi dağını seç…
Her dağ kendinden küçük bir dağa bakar…
Bana dolunaya bakıp dilek tutmayı öğrettiğinde, ay çoktan bulutların arasında kaybolarak kararmıştı
Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 29.12.2009 14:08:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!