Şairin hayatında merak edilecek birşey yoktur.
Güneşe en yakın konumda kışı yaşıyorsa bu ülke,
Bu gün deneylerle kanıtlanan değişiyorsa biz zaman
Ve sen, kovuluyorsan bildiklerin yüzünden bir yerlerden
Bil ki bildiğin her şey, bilgisizliğin kendisidir.
Doluyorsa bir çöp, çöp dışında herşeyle
Bir belirsizliktir ki sarmış etrafımı, ne yana dönsem batıyor.. aşk desen değil tutku desen değil biraz sevgi? Belki.. sevgi tam olarak nerde başlar nerde biter kestiremiyorum bilmiyorum net bir bitiş veya bir başlangıç var mıdır ondan yana..
Sevginin ne olduğunu bile tam olarak bilmezken seviyorum demek de ne derece doğrudur ayrıca..
İsteyip de söyleyemediğim ve söylemeyi istemediğim o kadar çok şey biriktiki yüreğin magmasında biraz incelse pat diye patlayacak kalp zarım. Ben her gece tam uyuyacakken ağrımaya başlar sol yanım. Vicdan mahkemesinde yargılanır tüm gözyaşlarım. Şunun şurasında saysan kaç yıl yaşadım? Buna rağmen durup durup mahzunlaşır bakışlarım, sanki dünyanın tüm dertleri sırtımdaymış gibi ağlamaya başlarım. Ruhum bir memleket kokusuna hasret belki belki de kokusunu memeleket bildiğine. Kim bilebilir ki? Ben bilmem örneğin ve tüm bu belirsizliklere rağmen vicdan mahkemesinden kendime idam çıkarır tüm hayallerime beraber kendimi asarım. İşte ben böyle bir insanım en faili meçhul cinayetlerde bile suçu kendime yıkar ve hiç düşünmeden yargılarım.
Bugün daha önce hiç kimsenin uyanmadığı bir sabaha daha açıldı gözlerimiz.
Kim bilir belki bugün her zamankinden daha fazla seveceğiz kendimizi, belki de her zamankinden daha çok nefret edeceğiz, kendimizden. Belki, bugün alacağız o hep almayı istediğimiz kararı, belki de ilk kez bugünün akşamı huzurla koyacağız başımızı yastığa. Belki sırf bugünü yaşamak için gelmişizdir bugüne; belki de bugüne kadar hep bugünü beklemişizdir. Kim bilir..
Bugün günlerden cuma, yolda yürüyorum iyi şeyler hissettiriyor bana hava, derin bir nefes alıyorum.
Bugün günlerden cuma, etrafıma bakıyorum, çimen yeşil, gökyüzü mavi.. İnsanlar bugün biraz fazla mı güzeller?
Bulutlar ya! onlar da gülümsüyor bana.Siyahın, her renge ne de güzel yakıştığını itinayla kanıtlamak istercesine kaplamışlar bilmem kaçta kaçını göğün.
Bugün günlerden cuma,ve ben arındım beni günbegün öldüren kinimden. Kurtuldum bugün, sıksan boyuna kin dolu olan ipten, ne varsa bana kötü hissettiren çıkardım yüreğimden. Kurtuldum ve mutluyum.
İçimdeki his her şeyden öte,adına huzur diyorlarmış. Huzurla doluyum bugün.
Bugün günlerden cuma, yolda yürüyorum. Bir elimde sevinç, bir elimde huzur. Bakar mısın? kaldırım taşlarına adımı yazmışlar ve sanki beni çağırıyor minik bulut. Bir sevinç ki içimde tüm sevinçlerden öte.. Adına aşk diyorlarmış. Aşkla doluyum bugün. Öyle ki unuttum nefsime ağır gelen tüm kötülükleri. Sen yorulma ya rasulallah! Kim bana ne kadar kötülük ederse ona o kadar iyilik edeceğim diyen hz. Ali misali tüm iyiliğiyle kötü olanlara; tüm kötülüğümle iyiyim bugün.
"Ne kadar yürürsen yürü yol bir yere gitmez; gidecek bir yeri yoksa eğer, yol ile de insan bir yere varmaz zaten,,
Evet, yürüyorum hayat denilen bu yolda. İlerleyebildiğince değişen bir yol bu, farklı yol ayrımlarıyla dolu. Öyle bir yol ki bir yerden sonra düz gitmek imkansız ancak öyle bir yerdeyim ki yolların hepsi sensiz, uçsuz ve bucaksız..
Olduğum yerde senin hasretinle kalakaldım. Yüreğim, senin caddelerinde koşmak için can atıyor,
ellerim dokunmak istiyor surlarının her bir taşına,
onu ilk hayal ettiğim yere gitmek istiyor tüm benliğim dünya gözüyle belki de son kez bakmak istiyorum gözlerinin her birine
ve gözlerinden akan o nazlı nehri bir kez daha dinlemek istiyor kulaklarım.
Ne uygarlıklar geldi de geçti Mezopotamya'dan en şanlısı Akat.
Poğaçaya sarısını sür yumurtanın akını at.
Bak! Söylüyorum, sonra görgüsüz derler sakın takma altın saat.
Sen gidersen eğer burada işler kesat
Gitmezsen söylenir millet, malum herkesin içi fesat.
Bu şiiri neden yazdım bilmem, masamda yok ne bir rakı ne de şarap.
Artık bitsin istiyorum bu hâl, eski haline dönsün her şey. Lakin bu defa da seni görmeyecek olmanın acısıyla dağlanıyor yüreğim. Sensiz geçen her gün için bir âh alıyor benden gökyüzü ve yeryüzü yağmurla değil göz yaşlarımla ıslanıyor; güneşle değil içimin yangınıyla ısınıyor. Ve hiçbir gözyaşı yetmiyor içimin yangınını söndürmeye, bu yüzden geliyor ağustos, bu yüzden geliyor temmuz. Isındıkça ısınıyor kainat ve sen bir buhar olup kayboluyorsun gözlerimde..
Benim kalbime giden yol, senin gözlerinden geçiyor ve sen hususi bakmıyorsun hiç benden yana. Sanki her defasında kalemine aldığım o muazzam gülüşü bilerek saklıyorsun benden. Seviyorum seni sevgilim,, kırkı çıkmamış bir bebeğin avuç içlerini koklamak gibi seni sevmek, oturup Diyarbekir'in surlarına Dicle vadisini izlemek.. Çocukluğumda binbir keyifle dinleyip en deli duygularla bağıra bağıra söylediğim şarkı..
Ağlayan bir keman teli saçların , dertsiz adamı yalınayak çöllerde dolandırır. Seninleyken ne su gibi akıp gider zaman ne de ölüm sessizliğine durur. Seninleyken zamanın da mekânın da bir anlamı yoktur. Başka bir boyuta geçer ruhum, seni görünce. Aynı zamanda seni görünce anlamlanır bu dünya.. Senin sesinden duymadığım her cümle mânâsız kelimeler yığını, ve sessizliğin filologların en mühim konusu..
Gülüşün sevgilim, âhh o gülüşün?? Sanki bütün şiirlerin yegâne sahibi, hiçbir şiir BİTTİM! diyemez o gülüşü anmadan ve ben o gülüşü anmaktan ömrüm boyunca usanmam. O ki ekmek gibidir, su gibidir sevene. Şu yüreğimi gıdasız bırakma sevgilim. Beni sensiz ruhumu evsiz bırakma! Varlığın en ıssız çöllerde güller açtırır, şiir kokan kan gülleri.. Ey benim gönül vahamda açan en güzel şiir! O yokluğu azap varlığınla yüceltmek varken varlığımı, yokluğunla azap içinde bırakma. Bırakma işte sevgilim. En sevdiğim.
Sevince insan,
Sevdiğini hissetmek istermiş her salise.
Sevince insan,
Yok oluverirmiş tüm mesafeler birden bire.
Sevince insan,
Yüreğiyle sarılıverirmiş sevdiğine.
Tüm edebiyat tarihi şairlerinin en buhranlı dönemlerini aynı anda yaşıyor gibiyim ömrümün şu sıralarında. kafam hayal kırıklıklarıyla dolu, beynim hareket ediyor mu bilmiyorum ama içeride bir yerlerde düşüncelerim acıyor. İçimdeki bu hislerin birikerek patlayıp, beni zerreler halinde dağıtacağından korkuyorum. yersiz bir huzursuzluk var içimde, yaptığım hiçbir şeyden zevk alamıyorum. Hiçbir şey yetmiyor beni mutlu etmeye. Bir şeyler yapıyorum, yürüyorum, konuşuyorum yani her zaman yaptığım şeyleri yapıyorum aslında ama büyük bir boşluk duygusu içinde. İçimde büyük bir boşluk duygusu var, sanki içimde derin bir hiçlik var. Koskoca bir çukurun içinde gibi hissediyorum kendimi. Ne üzerine basacak tek bir taş parçacığı mevcut etrafta ne de elini uzatıp yardım etmek isteyecek biri var bana, çaresizce bekliyorum. Sessiz sedasız göçüp gitmeyi mi yoksa uzanacak güçlü bir el mi? Bilmiyorum. Tırnaklarımla toprakları yontmak istesem, tırnaklarım kısacık.. kendime zarar vermekten başka neye yarar? Uzasın diye beklemeye kalksam öldürmez mi beni bu bekleyiş? Aşınmasını beklesem rüzgarlarla, yeter mi ömür? Çok yorgunum. Ne ara düştüm ben bu çukura? Tek başıma ne geziyordum içinde koca çukurlar barındıran bu korkunç ormanda?
Hiç bilmiyorum. Sahip olduğum tek şey, bir gün bu çukurdan çıkacağıma olan inancım. Çünkü biliyorum ya insan bu dünyaya sadece yemek, içmek, koynuna birilerini alıp yatmak için gelmiş olamazdı. Daha büyük ve insanca bir sebep lazımdı. Ve ben henüz kendi dünyamda bile insanca yaşayamamışken, öylece çekip gidemem bu dünyadan. Gidemem tabii ama böyle de çok zor hayata tutunmak. Her şey yolundaymış gibi kalabalıklara karışmak. Şarkılar söylemek, sağırken insanlar birbirine ve gülücükler dağıtmak, görmüyorken gözler birbirini. Çok halsizim Olric, sen söyle uyursam geçer mi?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!