Merhaba, ey dünyaların incisi İstanbul!
Merhaba, ey diyarlar birincisi İstanbul!
Buram buram topkapı sarayı tarih kokar,
Endamlı çınar eski zamanları soluklar.
Sultanahmet, özlem doludizgin çin seddine;
Dikmiş gözlerini altaylarda han ceddine.
Hisarlar selamlar gelip geçen yolcuları,
Kutlu fethin güzide güzide kolcuları.
Kudüs gibi mukaddes, mekke misali şirin;
Eski zamanlardan tüter hala derin derin.
Sensin geliştikçe yanan, yandıkça gelişen;
Sen tılsımlı dili şen, dilin tılsımlı gülşen.
Kent seyre kurulur, sahili yedi tepeden;
Süleymaniye hafıza, yad selimiye'den.
Darulacezede şefkat merhamet düşküne,
Geceler bürünürken adalarda köşküne.
Musiki ıtri kokar dede efendi kokar,
Fezaları, cihanları halden hale sokar.
Dolmabahçe sütünları yaralı on kasım,
Nadide, bahtiyar diyarların nesli asım.
Kudüs gibi mukaddes, mekke misali şirin;
Eski zamanlardan tüter hala derin derin.
Sensin geliştikçe yanan, yandıkça gelişen;
Sen tılsımlı dili şen, dilin tılsımlı gülşen.
Su mekanı, zamanı, anlamı onda buldu;
Ondan ondan tutuşan gönüllere sunuldu.
Vatanıma şahinşah, şehirlere padişah;
Merkezi cazibenin dünyalıya dilagah.
Gönlünü açmışta bakıyorsun rumeliye,
Mekan olmuşsun hem deliye hem veliye.
Cennet mekan şehitlere, gül bahçen aşiyan;
Küflü tarihin duvarları ağlatan bühtan.
Kudüs gibi mukaddes, mekke misali şirin;
Eski zamanlardan tüter hala derin derin.
Sensin geliştikçe yanan, yandıkça gelişen;
Sen tılsımlı dili şen, dilin tılsımlı gülşen.
Son Peygember ikliminden muştulanan şehir,
Fethin mukaddes haberi kutlanarak gelir.
Vurur endamı, vuslatı yaralı yüreklere;
Boğaz sırrı getirir aynada akislere.
Sebillerin şaldır şaldır gönüllere akar,
İhtişamla, istanbul avrupalıya bakar.
Cami, havra, kilise el ele hatırşinas;
Merhametkar osmanlıya candan kadirşinas.
Kudüs gibi mukaddes, mekke misali şirin;
Eski zamanlardan tüter hala derin derin.
Sensin geliştikçe yanan, yandıkça gelişen;
Sen tılsımlı dili şen, dilin tılsımlı gülşen.
Gecenin ahenginde gülfeşanlara nazsın,
Umranlarında yeşeren cananlara hazsın.
Şafak vakti! Boğazda kıpkızıl güller güler;
Balıkçı dillerinde bülbüllerden nağmeler.
Poyrazlı bir gece kadıköy sahilinde ay,
Yavuzun ihtişamını getirdi kara tay.
Boğaziçi, istanbul'un cilvesaz gelini;
Soylu asya uzatmış avrupaya elini.
Kudüs gibi mukaddes, mekke misali şirin;
Eski zamanlardan tüter hala derin derin.
Sensin geliştikçe yanan, yandıkça gelişen;
Sen tılsımlı dili şen, dilin tılsımlı gülşen.
Kadıköy, üsküdar eyup mühür sultanlara;
Çini, hat ebru sürur dağıtır yaşamlara.
Kule ufka açıyor gözleri cenevizle,
Dar sokaklarındaki esrarengiz dehlizle.
Surda gedik şahit türk'ün şanlı tarihine,
Hakkını teslim eder garbın şarkın fethine.
Eski zamandan kalma saat kulesi,
Yürekleri dağlıyor tik tak tik tak şulesi.
Kudüs gibi mukaddes, mekke misali şirin;
Eski zamanlardan tüter hala derin derin.
Sensin geliştikçe yanan, yandıkça gelişen;
Sen tılsımlı dili şen, dilin tılsımlı gülşen.
Selimiye kışlasında akşamüstü lalezar,
Abdulhamid hanın ruhiyle şenlenir bahar.
Yıldız sarayı yağmalamadan mahzun muzdarip
Beylerbeyi hezeyanlar içinde bisahip.
Ayasofya kutsal fetih gününden nışane,
Saf ruhu müzeler sarayında acizane.
Yedi kulede çığlık gençosmanın figanı,
Göklerde duyuluyor hala serzedeganı.
Kudüs gibi mukaddes, mekke misali şirin;
Eski zamanlardan tüter hala derin derin.
Sensin geliştikçe yanan, yandıkça gelişen;
Sen tılsımlı dili şen, dilin tılsımlı gülşen.
Kayıt Tarihi : 9.4.2006 13:14:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!