Karakışta kar kapıyı tutanda;
Kurtlar ulur,ben kahrımdan ölürüm.
Yalnızlık odama demir atanda,
Mahzun olur,ben kahrımdan ölürüm.
Kent yaşamında kar kapıyı tutmaz elbette. Ancak,bahçelerdeki ağaçlar beyazlara bürünerek,ayazda don tutar ve bir de saçaklar buz tutar. O halde ben; uç köylerde,
mezralarda,ulaşım güçlüğü çeken yerleşim bölgelerinde tezahür eden kış geleneğinden ve bitmek bilmeyen uzun kış gecelerinden bahsediyorum.
Düşünün ki,öyle ıssız bir yerde yaşamaktasınız! Dışarıda dondurucu tipi var! Korkunç bir uğultu kulağınızda! Pencerenizin camına yaklaştığınızda,rüzgâr ıslık çalıyor ve karşı tepede aç kurtların ulumaları… Derin bir sessizlik ve de yalnızlık âleminde; Allah bilir nelerle ve ne duygularla savaşıyorsunuz! İşte ben,o hâlet-i ruhiye içerisindeyim.
Yamacımda “zıpzıp” oynar cüceler,
Dilaltımda düğümlenir heceler.
Geçmiyor,kasvetli uzun geceler;
Daral gelir,ben kahrımdan ölürüm.
Evet! . “Arıstak” (tavan) da,hezenlerin/merteklerin budakları şekilleniyor gözümde. Gâhi zıpır cüceler,saklambaç oynuyor kovuklarda. Gâhi ifritler dolaşıyor,kafilelerle! . Hele de biri var ki,aralarında… Başucumda,Geyik boynuzundan mâmûl borazanını,inadına öttürüyor. Korkuyorum! Konuşamıyorum! . Hafakanlarla boğuşuyorum ve med/cezir yaşıyorum! .
Saatle,zamanın yarışı bu mu?
Hangi hain sebep,böler uykumu?
Yoksa yakan ateş,söndüren su mu?
Öfke solur,ben kahrımdan ölürüm.
Akreple yelkovan aynı tempoda. Zaman,zamansızlığın sarhoş deminde. Uykularımı kaçıran etkenler; kontrat imzalamışlar. Ateşin yakıcılığı ve suyun söndürücü gücü bile; zamanın belirsizliğine/durağanlığına arka çıkmada. Ve ben,delleniyorum. Yada en azından fiziken ölüyorum! .
Karartır ufkumu esrik yağan kar,
Sanki dışarıda “beyaz ölüm” var! .
Keyfiyet sürerse sabaha kadar,
Derde kalır,ben kahrımdan ölürüm.
Derûnumdaki yalnızlıktır,asıl sebebim. Karın,kızgın ve delişmen yağışı,hava muhalefetinin kudurganlığı bahâne! . “Beyaz ölüm” diye nitelendirmemde,düpedüz iftiradır,bühtandır. Hâlin,sabaha kadar sürmesi de; “durum”dan, “vazife” çıkarmama kâfidir. Gizemli dertlerimin,nedeni başkadır aslında…
Hava kurşun gibi ağır bu demde,
Her şey ruhsuz,hantal,sağır bu demde.
İçimdeki esrârengiz âlemde;
Âlem ölür,ben kahrımdan ölürüm.
Tebdil-i havanın yoğunluğu,rehâvete yol açıyor,kuşkusuz. Öyle ki,bu anda her şey tabîi mecrasında,her şey umarsız. “Doğa kanunu” dedikleri,budur herhalde! . Lâkin ben; metafizik âlemde,bir nice ceberut âlemin “izmihlal” ine dayanamıyorum. Derin tahassürümün,izharı bu! ..
Çatlamak üzere göğüs kafesim,
Canım boğazımda çıkmaz nefesim.
Çarparak bir derin boşluğa sesim,
Mâkes bulur,ben kahrımdan ölürüm.
Kendimi,cinnet mustatilinde hissediyorum! . İplik iplik cımbızla çekilen damarlarım,canımın boğazıma tıkanmasının resmidir. Ve kendimi bir boşluğun girdabına bırakarak,yörüngemde yere çakılıyorum! ..
Ve de son kez duyuyorum,aksisedâmı! ..
e-mail:[email protected] (Arşiv-Yayınlanmıştır)
Ahmet Süreyya DurnaKayıt Tarihi : 14.1.2007 21:43:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Ahmet Süreyya Durna](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/01/14/zemheride-sairin-ruh-portresi.jpg)
TÜM YORUMLAR (1)