Toprağa âşık ve
İnsanın içindeki insanlığa inanan
Güzel bir insan,
Karanlık bir gecede aydınlık yarın(lar)a
İnanırcasına etrafına bakındı.
Kuzey soğuktu, güney sımsıcak.
İstanbul’a yağmur yağarken
Tek yolculu bir gemi ayrılıyor
Rıhtımımdan.
İçim, çöller kadar kupkuru.
İstanbul’a yağmur yağarken
Koca çınar,
Kaç medeniyet, kaç devlet görmüştü?
Kendisi de bilmiyordu.
Yaşını soranlara: “Birkaç yüzyıl.” diyordu.
Şehrin meydanına kurulmuş,
Kurda, kuşa yuva olmuş,
yazmak istediğini
hiçbir zaman yazamayan ben,
şu an İstanbul’da, Süleymaniye’de
bir basamak taşıyım.
üstüne basılan
ve basıldıkça biraz daha parlayan
Bu akşam ruhumu
Kodese tıkılmış gibi hissediyorum.
Dört duvar arasında
Karanlıklar içinde
Ben yılmaz bir bekçi iken
Elini uzattı “Dur, gitme!” dedi.
“Umut!” dedim.
“Yolumu bekleyen gözler var.” dedim
“Cehalet, sefalet, makus kader …” dedim.
Bir elimde bavulum, bir elimde menekşeler…
Bin yıldır padişahım, bin yıldır hükümdar!
Öz anamın öz yurdunda
Ne taht isterim ne taç
Öz anamın öz yurdunda
(Perşembe günü güneş, karşıki yamaca son ışık damlalarını sunarken annem ve babam ile dedemin mezarına yollandık. Dedem üç sene önce aramızdan ayrılmıştı. Fakat biz onu içimizde, aramızda, evimizde hep yaşatmıştık. Sohbetlerimizde sık sık onu anar, onun düşündüğü gibi düşünür ve onun gibi iş yapmaya çalışırdık.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!