Rüya...
rüyama...
soğuk bir odanın ıssızlığını yansılayan
naftalin kokulu yorganlarında yattım
yağmur damlası akarken penceremden
esaretimde bir göz kırpışı...
rüya...
rüyama...
girdi kanları süzülen bir hançer
rüyama yatmışım
nikotin yapışmış bir gecede
penceremin kenarı erguvan, fesleğen
ufku bin parça, paramparça
yıldızlara sarılmış bir bahçe içinde
aşkın sorgusu
böcek gibi aheste
sallanır gibi atılan adımlar
zıttına zakkum zehir
inadına böcek pisliği...
çam ağacı kokan yaz
geçmiş günlerin demir attığı berrak duru bir liman
deniz
penceremin uçunda
deniz
cumbalı evlerin fesleğen kokuları arasında sessiz bir güzel
gök gözlerin
göğü yansıtan derinliğin
zamanı kovalayan bir yel gibi sözlerin
akrep düşürdü paçalarımdan
zehir aktı dingin bacaklarıma
Aşil gibi vuruldum
Aşil gibi yakıldım
günahımı bilsem etim solardı bir adım dahi atmadan
zaman zerk oldu
zehir yayıldı bacaklarımdan vücuduma
söz gibi unutulan
unutulan ne varsa...
rüzgarlarla savrulan etlerim
didiklenen ciğerim
çalmayın severek vereceklerimi
nasıl büyük bir yemin ettim de döndüm sözümden
hangi kutsal toprağa bastım bilmeden
sar beni
sakla gece beni
yatağım acı
rüya...
rüyam...
söyle günahımı
ve ölümün kazanmadığı bir aşk ver bana...
Kayıt Tarihi : 2.6.2007 17:32:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!