Zehir değil börekler var,
Ben şimdi ölsem, mezarımda var.
Oysa o, açlıkta bile şükür arar,
Her lokması sabır, her nefesi bahar.
Mahkeme salonlarında hakkı haykırdı,
Kürsüde değil, zincirle bağlıydı.
Hakim susturmak istedi, o ayet okudu,
Kitap değil, kalbiyle imanı sardı.
Zindan taşları arasında Risale doğdu,
Her satırında gözyaşı, her kelimede dua yoğruldu.
Soğuk duvarlar bile onunla ısındı,
Çünkü o üşüse de Kur’an susmadı.
Biz şimdi sıcacık odalarda otururuz,
Kahvemizi yudumlarken şükür etmeyi unuturuz.
Oysa o, Barla’nın rüzgârında yalnız kaldı,
Ama şimdi kalemiyle kainata tutunuruz.
Sürgün ettiler! Isparta, Kastamonu, Afyon.
Her şehir bir zincir, her dava bir misyon.
“Beni değil, Risale’yi yargılıyorsunuz!” dedi,
Ve o cümleyle nice kalpleri diriltti.
Kitaplarını yasakladılar, kapılara mühür vurdular,
Ama o gönüllere yazdı, oradan silemediler, duydular.
Bir yudum suya hasret kaldı bazen,
Bir lokma zehirle sınandı çok yordular..
Buyrun bu hafta baklava var cevizli,
Onun tepsisi boştu ama kalbi nefisti.
Bizim evlerimiz avizeler ile ışıldıyor,
O karanlıkta bile nur saçıyordu gizli.
Zehir değil çiğköfteler var şimdi,
Ona yedirdikleri çorba değil zehirdi,
Bizim imanımız sınavdaydı her an,
O çilenin içinde yücelip dirildi.
Kayıt Tarihi : 29.10.2025 00:06:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Hikaye şiirin içine gizlenmiştir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!